12 YILLIK EĞİTİM ASLINDA KAÇ YILLIK?

Erol ERDOĞAN 18 Haz 2016

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Marmara Üniversitesi mezuniyet törenindeki konuşmasında muhalif bir eğitimciden beklenecek tavırla "Şu formasyon belasından kurtarın artık öğrencileri.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Marmara Üniversitesi mezuniyet törenindeki konuşmasında muhalif bir eğitimciden beklenecek tavırla “Şu formasyon belasından kurtarın artık öğrencileri. Niye bir yıl boşa kaybetsinler? Formasyon o kadar gerekiyorsa yıl içine yedirin” dedi. Tespit doğru, çıkış güzel. Eğitim sistemimizde buna benzer birçok zaman kaybettirici var. Çoktandır konferanslarımda dinleyicilerimle paylaştığım bir tespitimi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri vesilesiyle, sizlerin bilgisine sunmak istiyorum. “Eğitim-Öğütüm: Modern Eğitime Eleştiriler” adlı konferans metinlerinde yer verdiğim iddiam şöyle: “12 yıllık zorunlu eğimde uygulanan müfredat, doğru bir yöntemle, eğitimin gerektirdiği zaman boyutunu da dikkate alacak şekilde, 5-6 yılda tamamlanabilir. Geride kalan sürede başka eğitimler verilebilir veya eğitim süresi kısaltılabilir.”

Eğitim sistemimiz maalesef tam bir zaman israfçısı. 5-6 yılda tamamlanabilecek bir müfredatın 12 yılda bile yeterince işlenemiyor olmasının çok sayıda nedeni olmakla birlikte bu yazıya sığdırabileceğim kadarını saymak isterim.

1) Öğrencinin merak, yetenek ve ilgisi yeterince dikkate alınmıyor. Eğitimin bireysel bir süreç olduğu unutularak herkese aynı eğitim uygulanıyor. Yaratılıştan var olan yetenekler ile sonradan edinilen ilgilerin farklılığı dikkate alınmayınca, eğitim sistemi yetenek katiline dönüşüyor.

2) Sınıflar arası ve eğitim kademeleri arasındaki bağlantılar yetersiz. Her dönem müstakil bir bölüm gibi planlanmıyor olsa bile kademeler arasında anlamlılık ilişkisi zayıf olduğu için eğitim verimliliği düşüyor.

3) Eğitim sistemimiz hocasız bir modele sahip. Öğrenci bir dersi her yıl farklı bir öğretmenden alabiliyor. Bu ise hem öğretmen niteliğini olumsuz etkiliyor hem öğrenme verimliliğini düşürüyor.

4) Derslerde neler işlendiği, hangi konuların eksik, yarım veya yetersiz işlendiği bilgisi sonraki yıla aktarılmıyor.

5) Doğal ve uygulamalı eğitici zeminler, araçlar ve aktörlerden yeterince faydalanılmıyor. Bu ise eğitimi didaktik, dayatıcı, sıkıcı bir yapıya dönüştürüyor.

6) Çocuğun düşünce ve yaşamının şekillenmesinde sorumluluk ve yetki payı bulunan anne-baba, büyük ebeveynler, mahalle ve doğal çevre tüm sorumluluğunu okula ve öğretmene devrediyor. Bu durum hem öğretmenin sorumluluğunu, altından kalmayacağı kadar arttırıyor hem de çocuk-çevre ilişki dizininde oluşan boşlukların başka aktörlerce doldurulmasına yol açıyor.

7) Eğitim asıl itibariyle bir içerik-muhteva işi olmasına rağmen okullarda zaman zaman şekilcilik öne çıkıyor, öğrencilerin fizik olarak standart hale getirilmesi için ciddi zaman ve emek harcanıyor.

8) Ölçme ve değerlendirme eğitim içindir, ancak öğrenmeyi değil yarışmayı esas alan sistemlerde iş tersine dönerek eğitim süreçleri ölçme ve değerlendirmenin hizmetine girer. Araç amaç olunca hedefler gerçekleşmez. Ülkemiz bu konuda bir türlü dengeyi tutturamamaktadır.

Türkiye’nin eğitim teknolojileri ve okul-derslik sayılarının arttırılması başta olmak üzere bazı konularda eğitimde iyi mesafeler aldığını herkes görüyor. Ancak, halletmemiz gereken daha çok iş var. Bunların bir kısmı ise paradigma (temel bakış açısı) değişimine bağlı. Başarabilir miyiz? Elbette.