Yaklaşık 5 aydan bu yana devam eden yeni hükümetin kurulma çabalarından henüz bir sonuç alınamadı.
Tüm dünya gibi Türkiye de koronavirüs ile mücadeleye kilitlenmişken geçtiğimiz yılın Ekim ayından bu yana protestolar ve siyasi çekişmelerle boğuşan Irak’ta ciddi gelişmeler oluyor.
Irak, yaklaşık bir yıldan bu yana ABD ile İran arasındaki güç savaşının en yoğun yaşandığı saha oldu.
ABD, İran’ın bu ülke üzerindeki nüfuzunu kırmak için sayısız hamle yaptı.
İran da bu hamlelere çeşitli yollarla karşılık verdi.
Kamu hizmetlerinin yetersizliği, yolsuzluk ve yoksullukları protesto amacıyla başlayan ve 500’ü aşkın kişinin ölümüne yol açan gösteriler de kısa sürede her iki tarafın rakibini zayıflatma hamlelerine dönüştü.
Başbakan Adil Abdulmehdi, hem sokak gösterilerini önlemekte, hem de ABD ile İran arasında bir denge bulmakta yetersiz kalınca geçtiğimiz Kasım ayında istifa etmişti.
Yaklaşık 5 aydan bu yana devam eden yeni hükümetin kurulma çabalarından henüz bir sonuç alınamadı.
Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Abdulmehdi’nin istifasının ardından hükümeti kurma görevini önce bağımsız aday Tevfik Allavi’ye verdi. Allavi’nin taraflar arasında bir uzlaşma sağlayamayınca iade ettiği görev bu kez eski Necef Valisi Adnan Zürfi’ye verildi.
Zürfi’nin de hükümeti kurma çabaları sonuçsuz kalınca Cumhurbaşkanı Salih, bu görevi geçtiğimiz hafta Ulusal İstihbarat Dairesi Başkanı Mustafa el Kazımi’ye verdi.
Bu görevlendirmede ilginç olan ABD’ye yakınlığıyla bilinen Kazımi’nin ilk olarak İran’a yakın Şii ittifakı tarafından aday gösterilmesi oldu.
Ardından ABD’ye yakın diğer Şii gruplar ve Sünniler ile Kürtler de Kazımi’yi desteklerini açıkladı.
Abdulmedii’nin istifasından bu yana ciddi bir belirsizlik yaşanan Irak’ta Mustafa Kazımi’nin bir ay içinde hükümeti kurmasına kesin gözüyle bakılırken İran’a yakın grupların daha önce Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinde parmağı olmakla suçladığı bu isme neden destek verdikleri tartışılıyor.
Ülkeyi ve bölgeyi yakından takip eden birçok uzmana göre Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran’ın Irak üzerindeki etkisi ciddi bir şekilde zayıfladı.
Sürecin bu şekilde devam etmesi halinde ülke üzerindeki nüfuzunu tamamen yitirebileceğini düşünen İran, geri adım atarak ABD ile uzlaşma yoluna gitti.
Birçok uzmana göre Kazımi’nin, İran’a yakın gruplar tarafından desteklenmesi Tahran ile Washington arasında Irak özelinde bir anlaşma sağlandığının göstergesi.
ABD’nin, İran destekli Irak Hizbullahı’nın lideri Muhammed Kavtarani’nin başına 10 milyon dolarlık ödül koymasının da onun da akıbetinin Kasım Süleymani gibi olacağını öngören Tahran’ın geri adım atmasında etkili olduğu şeklinde değerlendiriliyor.
Dolayısıyla görünen o ki, komşumuz Irak’ta Mustafa Kazımi başbakanlığında yeni bir dönem başlıyor. Ancak Irak’ta hemen hemen tüm tarafların desteğiyle aday gösterilen gazeteci kökenli bir entelektüel olan Kazımi’nin ülkeyi mevcut siyasi ve ekonomik krizden çıkarıp çıkaramayacağını zaman gösterecek.
Zira Kazımi’nin önünde, mevcut gruplar arasında kendisi üzerinde sağlanan dengeyi sürdürmek, söz konusu siyasi oluşumlara yakın silahlı yapıları sisteme entegre edebilmek, Kürt bölgesiyle ilişkileri sorunsuz şekilde yürütebilmek ve açlık ve sefaletten patlama noktasına gelen halkın taleplerine cevap verebilmek gibi yığınla sorun duruyor.
Türkiye açısından bakıldığında, Kürtler dâhil hemen tüm grupların Kazımi üzerinde anlaşmış olmaları ülkenin bölünmesi yönündeki senaryoların ötelenmesi hatta belki de gündemden kalkması açısından olumlu.
Ancak Ankara’nın, ülkenin geleceğinde daha fazla nüfuz sahibi olmak ya da mevcut nüfuzunu kaybetmemek için başta Türkmenler olmak üzere Sünniler ve Kürtler üzerindeki etkinliğini daha da arttırması gerekiyor.
Zira Ankara orayı boşladıkça Türkiye’ye yakın olan bu yapılar giderek daha fazla diğer güç merkezlerinin etki alanına giriyor ki, bu durum, Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin son dönemde PKK ile giderek ciddi bir şekilde yakınlaşmasında olduğu gibi söz konusu yapıların Türkiye aleyhine pozisyonlar içine girmelerine yol açabiliyor.
Irak’ın geleceği en az Suriye kadar hatta ondan daha fazla Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Zira her ne kadar PKK’nın Türkiye sınırları içindeki etkisi önemli ölçüde sınırlandırılmış olsa bile örgütün Irak topraklarındaki varlığı sürüyor.
Öte yandan ABD’nin yönlendirmesiyle IKYB’nin PKK ile iş birliğine girmesi hem Türkiye’deki Kürtler üzerinde hem de dünyada Türkiye’nin Kürtlerle ilişkilerine dair algı üzerinde ciddi olumsuz sonuçlara yol açıyor.
Ayrıca Irak’taki Türkmenlerin haklarının korunmasının da Türkiye’nin kırmızı çizgilerinden birisi olduğunu net etmek gerekiyor.
Dolayısıyla Türkiye bir yandan koronavirüs ile şuana kadar başarıyla yürüttüğü mücadeleyi sürdürürken yanı başındaki bu gelişmeler konusunda da daha ilgili ve çözüm üretici yaklaşımlar içine girmesinde fayda var diye düşünüyorum.