Bu günler geçtiğinde belki de değişmeyen tek şey yoksulların ezilmeye devam edileceği gerçeği olacak.

ABD’de son zamanların en popüler isimlerinden biri olan New York Valisi Andrew Cuomo sadece Trump’la olan atışmalarıyla değil, yaptığı açıklamalarla da gündemden düşmüyor.

Cuomo’nun en fazla konuşulan ve ünlü isimlerin ağzında bir nakarata dönüşen açıklamalarından biri “salgın büyük bir eşitleyici oldu” cümlesi herhalde.

Peki sahiden öyle mi, koronavirüs zenginle yoksulu eşitledi mi?

Açıkçası buradan baktığımda sadece “evde kalma” dışında zenginle fakirin bir ay gibi kısa bir sürede her yönden eşitlendiğini ve eşitleneceğini söyleyenleri Ricky Gervais’in orantısız mizahına havale ediyorum.

Bu günler geçtiğinde belki de değişmeyen tek şey yoksulların ezilmeye devam edileceği gerçeği olacak.

İnsan sağlığı konusunda her bireyin eşit haklara sahip olması gereken evrensel ahlak ilkesi bile şimdiden devre dışı kaldı.

Sağlık sistemi çöken Avrupa ülkelerinde “yaşaması muhtemel” insanlar üzerinden yapılan hasta seçimleri tedavinin bir parçası hatta virüsle mücadelenin basamaklarından biri oldu.

Sadece bu mu?

Güney Afrika’da insanlar “evde açlıktan ölmektense koronavirüsten ölmeyi tercih ederiz” diyecek kadar büyük bir dram yaşıyorlar.

Son 1 ayda sıkıntıdan patladık diye ağlıyoruz ama onlar senelerdir ve yılın her günü yoksullukla, açlıkla mücadele ediyor.

Ezilen yoksul insanları daha da ezmeye yarayan “kullanışlı” bir araç olan ırkçılık hastalığı ise virüsten daha tehlikeli.

Önce insanın kendi seçimi olmadığı dil, renk, cinsiyet ve kimlik gibi konularda eziliyorsun, ardından sınıfsal çatışmanın ve cüzdan kibrinin getirdiği üstencilikle.

İşte örnek…

Çin’in Guanco gibi kentlerinde ikinci Kovid-19 dalgasından sorumlu tutulan Afrikalı siyahiler zorla evlerinden tahliye ediliyor, AVM, restoran ve hastane gibi kamusal alanlara alınmıyor, otellerden çıkarılıyor ve sokaklarda darp ediliyor.

Üstünlük kurma ve gerçekleri çarpıtma, suçu güçsüze atmakla başlıyor, ırkçılığın ise aşısı bulunamadığı gibi bulaşma riski de emin olun koronavirüsten daha fazla.

Trump, Çin’in bu uygulamasına karşı çıktı çıkmasına ama ABD’de de durum farklı değil.

Nüfusun yüzde 30’unu siyahilerin oluşturduğu ABD’de koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenler arasında siyahilerin oranı yüzde 72.

Çünkü ikinci sınıf insan sayılıyorlar ve “beyazların sağlığı” daha önemli!

Post-korona dönem ne getirir bilinmez ama o “sınıfsal çatışmanın” sonucunda güçlü güçsüzü, zengin yoksulu, beyaz siyahiyi ezmeye devam edecek.

Şimdilik kesin olan tek gerçek bu.

Ağzımda maske, Ertuğrul Özkök için endişeleniyorum…

Gazetemiz yazarlarından Fehmi Ketenci geçenlerde medyaya eleştirilerde bulunarak şu haklı cümleyi kurmuş:

“Ekranlarda söylenen her sözün içinde asla unutulmayan “65 yaş üstündekiler”e yönelik açıklamaların, keskin ikazların olduğu yerde biz yaşlıların psikolojisi nasıl iyi olsun.”

Fehmi Abi’ye yüzde bir milyon katılıyorum.

65 yaşın üstündekiler zaten uzun süredir sokağa çıkamıyor, bunun getirdiği bir sıkılganlık var kuşkusuz, bir de ekranlarda “bu virüs yaşlıları öldürüyor, dikkat etsinler” tarzında tekrarlanan konuşmalar sonucu yaşlılar virüsten değil ama bu tedirginlikten ölecekler.

Papağan gibi bir aydır aynı şeyi tekrarlamanın ne gereği var, tamam anladık işte!

Bunları niye yazdım, hiiiiiç, aslında şundan…

Ertuğrul Özkök’ü de son zamanlarda bu tedirginlikte görüyorum, her cümlenin başına “biz 65 yaş plus’lar” eklemesi yapar oldu.

“Fakültenin en güzel bacaklı erkeği kim” tartışmalarından nerelere…

Görmek istemediğimiz sarı kamyonlar…

“Türkiye’nin Maldivleri” olarak bilinen Salda Gölü’nde o sarı kamyonları görünce içim daraldı.

Artık her kamyon görüşümde aynı ruh haline bürünüyorum sanırım.

Bırakın kamyon lastiklerini ayakkabıyla dahi basılmaması gereken hidromanyezit bir kumsalı var Salda Gölü’nün.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum hemen olaya el atınca derin bir “oh” çektik…

Soruşturma başlatıldığını ve gerekenlerin yapılacağını ifade etti Bakan.

En önemlisi…

Salda Gölü’ne 7/24 kurulacak kameralar sonucu halkın neler olup bittiğinden an be an haberi olacak.

Salda Gölü’ne sahip çıkan ve bundan sonra yaşanabilecek olası bir olumsuzluğa önlem almak için şeffaf bir yönetimi benimseyen Murat Kurum’a teşekkürler…

Ben demiyorum, Marksist iktisatçılar diyor…

En başından beri sokağa çıkma yasağını savunmuyorum.

Çünkü pratik olarak gerçekleşmesi hem zor hem de ekonomik üretimin durması demek virüsten daha büyük sorunları beraberinde getirecektir.

Salgın bitene kadar sokağa çıkma yasağı tartışmalarıyla ilgili bakın Marksist iktisatçılar ne demiş…

Prof. Dr. Bilsay Kuruç: “Önce tarlalar çalışmalı yani çiftçiler. Yoksa bir süre sonra hepimiz aç kalırız. Sonra işçilerin sağlığı gözetilerek fabrikalar çalışmalı. Yoksa yine aç kalırız.”

Prof. Dr. Korkut Boratav: “Üretimin sürdürülmesi koşullar sağlandığı ölçüde olur. İşçi güvenle iş yerine taşınır ve üretim sürecinde emek gerekli koşullar yaratılarak sürdürülür.”

Prof. Dr. Oktay Türel: “Çağdaş ülkeler, salgınları önlemek için -asırlar öncesinde yapılageldiği gibi- ‘karantina’ olarak adlandırabileceğimiz önlemlere başvururlar; ama hiçbir çağdaş ülkede ‘ekonomiyi tümden durdurmak’ söz konusu olamaz. Enerji üretim ve iletimi, içme ve kullanma suyu temini, çevre temizliği, sağlık ve güvenlik hizmetleri, zorunlu ihtiyaç mallarının üretim ve dağıtımı ekonomik niteliği belirgin faaliyetlerdir ve bunların sürdürülmesinden kaçınılamaz. Dahası, mart-haziran döneminde yoğunlaşan tarımsal üretim faaliyetlerini sürdürmezsek, ülkeyi yıkıma götürürüz.”

Ben demiyorum, Marksist iktisatçılar söylüyor…

Yoldan araba geçse “sokağa çıkma yasağı” gelsin diyerek iktidara pek de iyi niyetli diyemeyeceğim şekilde ateş püskürenler acaba kendi cenahlarından gelen bu sahici analizlere ne diyecekler?

“Bunak Joe” yerini “Tacizci Joe’ye” bırakırken…

Kasım 2020’de yapılacak ABD seçimlerinde Trump’ın karşısına çıkmaya hazırlanan Demokratların adayı Joe Biden taciz suçlamasıyla gündemde.

1990’larda Biden’in senatör olduğu dönemde ofisinde asistan olarak çalışan Tara Reade’ye cinsel saldırıda bulunduğu iddia edildi.

ABD medyasında sıkça Biden’in kadınlara ve çocuklara yönelik sarkıntılığa varacak şekilde öpmeye çalışması ve aşırıya kaçan el hareketleri yapması daha önce de eleştirilen konular arasındaydı.

Anlaşılan o ki seçim zamanı bu gibi konular ABD’de epeyce konuşulacak…

Biden’in bir mitinginde kız kardeşiyle eşini karıştırmasından sonra “Bunak Joe” lakabını takan Trump’ın seçim kampanyasında bunu “Tacizci Joe’ye” çevirebileceğini tahmin etmeyeniniz yoktur herhalde.

Çernobil…

Sanırım 2020 dünyanın sezon finali olacak…

Evet o espriyi ben de yapacağım; milyar yıllık koskoca dünyanın gele gele sezon finaline geldik.

Çernobil bölgesinde 4 Nisan’da başlayan yangınlar şu an için kontrol altına alınmışa benziyor.

34 yıl önce yaşanan nükleer felaketten Türkiye de etkilenmişti.

Neler yaşandığını bir kez daha hatırlamak ve bu saatten sonra Uzaylıların istilasına uğrasak bile şaşırmayacağımız bir zaman diliminde hazır eve kapanmışken izlemediyseniz HBO’da geçtiğimiz aylarda yayınlanan Çernobil mini dizisine sizleri davet ediyorum.