"Türkiye'nin içte ve dışta acilen uzlaşı iklimine ihtiyacı var bilhassa da içte, zira içeride kenetlenmeden dışarıda da etkili ve yetkili olmak imkansız…" özeti neredeyse tüm duyarlı bireylerin dilinde uzunca bir zamandır.
Çoğuna göre dış ilişkiler ve iç ilişkiler aynı kefede değerlendirilse de
bana göre bu iki başlık çok farklı perspektifler gerektiriyor.
Dış ilişkiler karşılıklı sergilenecek uzlaşı ve uyum ile ülkelerin bazen
kendi bazen de ortak menfaatleri gözetmesini gerektirir… Daim olmak zorunda
değildir bazen gerginlik yaşanabilir ve hatta ilişkiler kesilebilir. Şartlar
oluşursa da yeniden masaya oturulabilir…
İç ilişkiler ise; sadece ve sadece ortak kazanımı gerektiren uzlaşı, samimiyet,
vefa, daimilik, birlikte yürüme ve geçmişten geleceğe kodlarıyla mühürlüdür…
Dışta ülke menfaati önceliktir…
İçte vatanın-vatandaşın-geçmişin-mevcudun-geleceğin, huzurun, güvenliğin
kazanımı ve önceliği vardır…
14 Mayıs 2023 seçimi nasıl ki TBMM’yi Anadolu’ya ve demokrasiye yakışır bir
şekilde homojen bir yapıya kazandırdıysa 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri de
Türkiye’nin yerel yönetimler haritasını renklendirdi.
Adalet ve demokrasi kodlarının ispatı renkler, ülkelerin ve toplumların
gelişimi adına sahip oldukları en önemli cevherdir.
2024’te bu ahengi yakaladık gibi görünüyor.
Bir süredir inşası devam eden “içerideki köprülerin” kurdelesi 23 Nisan
Resepsiyonu’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kesildi. TBMM Başkanı Numan
Kurtulmuş’un ev sahipliği ettiği resepsiyonda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın parti temsilcileriyle gerçekleştirdiği çay sohbetinden yansıyan
kareler hem içeride hem de dışarıda önümüzdeki sürece dair önemli mesajlar
veriyordu.
Türkiye’nin öncelikli ajandasında sağlıklı bir şekilde doğması gereken
sivil bir anayasa var. Bu anayasanın; sağlıklı, kurumsal, eşitlikçi, demokratik,
her bireye hitap eden ve hepsiyle birlikte “devletiyle vatandaşı arasında
üçüncü şahıslara/oluşumlara” müsaade etmeyecek bir iskelete ihtiyacı var çünkü
şehirlerin nabzı bu yönde atıyor.
Yani vatandaş devletinden “yüz yüze-kalp kalbe iletişim” istiyor…
Yeni anayasa denince ilk akla gelen Doğu-Güneydoğu-Kürtler olunca hemen bu
noktadan ve yerinden son notları aktarmak istiyorum. Hafta sonu önce Batman
Petrolspor sonra da Amedspor bir üst liglere çıktı. Bu çıkışların coşkusu
Batman ve Diyarbakır ile sınırlı kalmadı komple Doğu-Güneydoğu-Türkiye’yi
sardı.
Ve bu coşku şimdiden önümüzdeki sezonun hayallerini kurdurtmaya başladı. Bölgeye
gelecek takımların, gidilecek deplasmanların, ünlü futbolcuları görmenin
heyecanının, bölgenin tanıtımının nasıl yapılacağının planları hafızalara
yerleşti şimdiden.
Tam da bu hassas noktada bir mola diyorum.
Bölgede şimdi iki sebebe dayalı muazzam bir coşku var. Birincisi “kayyum
kararlarından” vazgeçilmesi ve futbolun coşkusu…
DEM Partili Belediye Başkanları da öyle görüyorum ki PKK güdümünden
kurtulup vatandaşa hizmet etmenin mücadelesi içinde.
Ve hepimizi ilgilendiren dört gözle beklenen sivil anayasa yolda…
Şimdi olması gereken ise; tüm bu verileri, beklentileri, coşkuyu ne bir
eksik ne bir fazla kararında harmanlamak…
Ve bu harmanı yaparken de “kimselere ihtiyaç duymamak”.
Devlet; tektir ve adaletiyle/kanunlarıyla/kurumlarıyla vatandaşının gözüne
bakarak geliştireceği sorun-çözüm-ödül iletişiminde aracıya ihtiyaç duymaz.
Tüm bu uzlaşı/beklenti ikliminde “yeniden bir çözüm süreci olur mu”
soruları da yükseliyor elbette.
Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle ve daha nicesiyle güncel vatandaş
mantığı “eskisi gibi” yeniden bir çözüm sürecini istemiyor net bir şekilde
ifade edeyim.
Hazırlanan yeni anayasa “her vatandaşına dokunursa” ve o anayasada her
birey kendisini bulursa sevgide-ilgide-emekte-vefada-gelecekte buluşmak için
hiç kimseye ihtiyaç kalmaz…