Türkiye Kültür Yolu Festivali 12 Ekim itibarıyla Diyarbakır’dan da startını verdi…
Ulusal ve yerel basının ilgiyle takip ettiği açılışa dair pek çok haber yapıldı ve paylaşıldı. Herkesin emeğine yüreğine sağlık.
Ben de bugün işin görünmeyen ve hissedilen kısmını sizinle paylaşarak Diyarbakır’dan yansıyan duyguya ve enerjiye ortak olmanızı istiyorum.
Diyarbakır Kültür Yolu Festivali açılışını Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr.Batuhan Mumcu, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk ve ev sahibi olarak Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu gerçekleştirdi.
Geniş çerçevede davetlinin yer aldığı açılış programında pek çok keyifli başlıkta yer alıyordu, fotoğraf yarışması gibi.
Suriçi’nde yer alan müze kent İçkale’de gerçekleştirilen açılış programı, tarih ve doğadan ulaşan huzur kokusuyla adeta taçlanmıştı. Çimlere oturup sohbete koyulanlar, yamaçtaki kafede çayını yudumlayıp nazenin Dicle’yi seyre dalanlar, müzeleri adımlarken geçmişe seyahat edenler, fonda seslendirilen keman-flüt-gitar nağmelerini ruhuna sindirenler ve daha nicesi halinden fazlasıyla memnundu.
Tarihi İçkale’yi ve yer aldığı lokasyonu görmeyenleriniz varsa mutlaka gidin, gezin, görün ve hissedin diyorum zira orada bulunan taşların kulağınıza fısıldadığı sırlar, hikayeler ve huzur zihninizde ve ruhunuzda yeni yeni kapılar aralamanıza vesile olacaktır.
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr.Batuhan Mumcu da büyük ihtimalle bu enerjiyi hissederek “fazla söze gerek yok her şey burada o halde buyurun yaşayın” diye düşünmüş olmalı ki açılış konuşmasını kısa ve öz tutarak festivallerin şehirler için önemine değindi. Sonrasında konuşan Vali Zorluoğlu da konuşmasını bu minvalde kısa ve öz bir şekilde gerçekleştirdi çünkü önümüzde yoğun bir festival günü vardı.
Açılış sonrasında Bakan Yardımcısı Mumcu ve beraberindekiler kısa bir Suriçi turu gerçekleştirdikten sonra Surp Gragos Kilisesi’nde “dengbej” molası verdi.
Dengbejlik, bölgenin önde gelen bir kültürel mirasıdır ve bu mirasın elçileri azalsa da halâ nesilden nesle aktarılıyor.
Söz uçar, yazı kaybolur lakin zihne/ruha kaydedilen sözlü ve görsel hafıza baki kalır. İşte dengbejlik böyle bir şey. Nesilden nesile aktarılan aşkların, acıların, günlük ve önemli olayların canlı kanıtıdır dengbejlerin nağmeleriyle can verdiği hikayeler.
Bana göre opera-tiyatro sanatçılarının ve yazarların atası niteliğindedir dengbejler. Bir dengbej ses verir, can verir, ölümsüzlük verir anlattığı her öyküye.
Dengbejleri dinledikten sonra adımlanan Sur sokakları, ziyaret edilen tarihi hamam ve yapılar, sohbet edilen vatandaşlar, geri çevrilmeyen “bi fotoğraf çekilebilir miyiz” ricaları, yudumlanan çaylar eşliğinde hepimiz oradaydık.
Bu arada özellikle belirtmek istiyorum, Diyarbakırlıların Tamer Karadağlı sevgisi gün boyu bitmedi. Nereye gidilse kitleler tanışmak ve fotoğraf çekmek için sıraya girdi.
Sur ziyaretlerinde Bakan Yardımcısı Mumcu, beraberindekiler ve bizlerin vardığı son durak Bedri Ayseli Kültür Evi oldu. Suriçi’nde yer alan avlulu taş ev restore edilmiş ve Diyarbakırlı Sanatçı Bedri Ayseli’nin adı verilmişti. Yöresel nağmeler eşliğinde verilen mini konserin herkesin ruhuna ilaç gibi gelmesinin sonrasında açılış kurdelesi kesildi.
Velhasılı kelam 12-20 Ekim tarihlerinde Diyarbakır “Şehri Festival” tadında olacak.
Gelip görmek isteyenler dokuz günlük program takvimini mutlaka takip etsin ve tiyatrodan söyleşiye, konserlerden çocuklara yönelik etkinliklere, türkülerden şiirlere yaklaşık 250 başlıktan kendisine hitap edeni işaretlesin derim.