Son yıllarda sürekli krizlerin yaşandığı Türkiye ile AB arasındaki ilişki nihayet 26 Mart 2018 tarihinde farklı bir boyuta vardı.
AB Dönem Başkanlığı sorumluluğunu taşıyan Bulgaristan çok doğru bir girişimde bulundu. Varna’da organize edilen Türkiye ve AB Zirvesi aslında çok geç kalınmış bir buluşma oldu. Ancak geç de olsa gerçekleşmesi olumlu.
Son yıllarda Türkiye kamuoyu artık AB’ye yönelik olarak büyük bir “hayal kırıklığı” yaşamış olduğunda AB’ye inancını ve güvenini de yitirmek üzereydi. AB, Türkiye’ye yönelik olarak verdiği sözleri tutmazken diğer yandan da bizzat kendisi tarafından sabote edilen üyelik süreci konusunda “Türkiye artık AB’ye ilgi duymuyor” gibisinden saçma bir iddiayı ortaya atmış ve kendi ürettiği bu yalana da kendi inanmıştı.
Oysa en başta Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türkiye adına konuşan tüm yetkililer “Türkiye’nin AB üyelik hedefinden hiç bir zaman vaz geçmediğini” ve “havlu atan” ülke olmayacaklarını sürekli dile getirmekteydiler.
Türkiye, AB tarafından onlarca yıl boyunca oyalanıyor olmasına rağmen bugüne kadar AB değerlerine verdiği önem nedeniyle hedefinden sapmadı ve vazgeçmedi.
AB’nin terörle mücadele eden Türkiye’yi hep yalnız bırakması hatta destek değil köstek olması ve Türkiye’yi kana bulayan teröristlerin AB üyesi bazı ülkelerde “kendilerini evlerinde hissetmeleri” haklı olarak Türkiye kamuoyunun tepkisini çekti ve çekiyor. Mülteciler ile ilgili yapılan anlaşmaya bile sadık kalmayan tarafın AB olması Türkiye kamuoyu nezdinde “büyük bir hayal kırıklığı” oldu.
Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesinin engellenmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çoktan hak ettikleri “vize serbestisinin” verilmemesi ve daha nice AB’nin bizzat AB değerleri ile çelişen Türkiye’ye yönelik uyguladığı “çifte standart” nedeniyle gündeme gelen haksızlıklar ve bir de Kıbrıs konusunda gündeme gelen adaletsiz yaklaşımlar sadece Türkiye kamuoyunu değil aynı zamanda haklı olarak Kıbrıslı Türkleri de çok kızdırdı.
Eğer Recep Tayyip Erdoğan son yıllarda Avrupa’da görmekte olduğumuz “popülist” politikacılardan biri olsaydı AB ile ilişkileri sona erdirmek için her türlü kamuoyu desteğine sahipti. Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki kararlılığı ve AB değerlerine verdiği önem sayesinde Türkiye “havlu atmadı”. Aslında bu AB’nin çıkarları açısından büyük bir şans! Bugün AB’de bir çok vizyonsuz ve AB değerlerinden habersiz politikacı ufak oy hesapları ile Türkiye karşıtlığı yaparak Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkarken en başta AB’nin geleceğine zarar verdiklerini görememekteler. AB ve Türkiye birlikte “parlak” bir geleceğe sahipler.
İşte bu nedenle Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile Varna’da bir zirveyi gerçekleştirerek bir çalışma yemeğinde bir araya gelmeleri yarın için hepimizi umutlandırdı.
Çok uzun zamandır bu diyaloğu beklemekteydik. Zirve sonrası liderlerin yaptığı açıklamalar da sevindiriciydi.
Erdoğan’ın “AB ile aramızdaki güvenin yeniden tesisi için ilk adımı burada attığımızı umuyorum” sözleri belki de Varna Zirvesi’nin en güzel özeti oldu.
Ancak elbette her şey için çok erken. Zirve sonrası Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ve AB arasında “olmazsa olmaz” konuları açık bir şekilde dile getirdi ve Türkiye’nin haklı beklentilerini sıraladı:
“AB ile aramızdaki güvenin yeniden tesisinin ilk adımı atıldı. Ancak, bu adımı attık demek yeterli değil, somut olarak atmak gerekiyor.
Türkiye'nin düzensiz göçle ilgili olarak sorumluluklarını fazlasıyla yerine getirdiği herkesin malumudur. 4 milyon Suriyeli ülkemizdedir. 4 milyar avro söz verildi, 1 milyar avro ilgili yerlere iletildi.
Vize serbestisiyle ilgili çalışma kağıdımız şubat ayı başında AB Komisyonu'na sunulmuştu. AB tarafına çalışmalarının bir an önce tamamlanması gerektiğini de söyledik. AB, bu noktada adımını bir an önce atarsa o da bizi rahatlatacaktır. Bu siyasi bir mesele haline getirilmemeli, vatandaşlarımızın AB'ye olan güvenini sarsacak bir hal almamalıdır.
Gümrük Birliği'nin güncellenmesi çalışmalarına başlanması konusundaki beklentimizi de dile getirdik. Acil ihtiyaçlar beklemez.
Diğer bir önemli konu da, terördür. Türkiye birçok terör örgütünün hedefindedir. Geçen yıl Fırat Kalkanı'nda 3 bin teröristi etkisiz hale getirdik. Zeytin Dalı operasyonunda da 3 bin 800 teröristi etkisizleştirdik. Terör konusunda eleştiri değil, destek bekliyoruz. Teröre karşı operasyonlarımız Avrupa'nın güvenliğine de katkı sağlamaktadır.
Türkiye ve AB uzun süreli stratejik ortaklardır. Türkiye'nin, genişleme politikalarının dışında tutulması vahim bir hata olacaktır.
Kıbrıs meselesinin seyrinden bağımsız olarak, adanın etrafındaki doğal kaynaklara dair karar alma mekanizmalarına Kıbrıslı Türklerin eşit olarak dahil edilmesi uluslararası hukukun gereğidir. Türkiye bölgede kilit aktördür. AB Kıbrıs konusunda adil bir tutum takınmadığı sürece anlaşmamız mümkün değildir.”
Yukarıda aktardığımız Erdoğan tarafından dile getirilen gerçeklere yönelik AB’nin yapıcı adımlar atması bir zorunluluktur.
Bizi tatmin etmese de AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Jean Claude Juncker’in açıklamaları ve ayrıca Juncker’in "Türkiye ile müzakerelerin devamının garantörüyüm" sözleri dediğimiz gibi bizi ümitlendirmekte.
Şimdi “top AB’de”. AB’nin bilmesi gereken Varna Zirvesi sonrası Türkiye kamuoyuna yönelik olarak bir “hayal kırıklığı yaşatma” lüksü olmadığıdır. Göreceğiz!