Ankara-Washington hattında önemli sayılabilecek bir hareketlilik gözleniyor.
Ankara-Washington hattında önemli sayılabilecek bir hareketlilik gözleniyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD'li mevkidaşı Antony Blinken ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile birkaç kez görüşme gerçekleştirdi.
Bu görüşmelerde ele alınan konuların başında Ukrayna ve Suriye konuları geliyor.
Washington’un beklentisi Ukrayna konusunda Rusya’ya karşı Türkiye’yi yanında görmek.
Ankara’nın beklentisi ise ABD’nin Suriye politikasını değiştirerek terör örgütü PKK/YPG’ye verdiği desteği kesmesi.
İki ülke arasında başkaca çok sayıda çözülmesi gereken sorun var ancak son günlerdeki hareketliliğin bu iki ana konu üzerinden geliştiğini söylemek mümkün.
Hatırlanacağı üzere, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden, geçtiğimiz Ekim ayı sonunda G20 Liderler Zirvesi için bulundukları İtalya’da bir araya gelmiş, bu görüşmede iki ülke ilişkilerini ilgilendiren tüm konuların görüşüleceği ortak mekanizma kurulması kararı alınmıştı.
İki ayı aşkın süre geçmesine rağmen bu ortak mekanizmaya dair şu ana kadar somut bir adım atılmadı.
Ankara, geçtiğimiz günlerde Washington'a gönderdiği mektupla hem bu mekanizmanın canlandırılması hem de sorunların giderilmesi konusunda Türkiye’nin beklentilerini dile getirdi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, konuyla ilgili yaptığı açıklamada “ABD ile ortak ve pozitif bir gündem oluşturmak için yeni bir mekanizma üzerinde çalışıyoruz” dedi.
Şimdi, bu gelişmeler ve beklentiler üzerinden ABD-Türkiye ilişkilerine bakmakta yarar var.
Birincisi ABD, Ukrayna konusunda hiç olmadığı kadar Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor.
Bunun en önemli nedeni ABD, Rusya’ya yönelik meydan okumada Avrupa ülkelerinden beklediği desteği bulamadı ve bulamayacak gibi.
Zira hiçbir ülke ne Ukrayna için ne de ABD için Rusya’yı karşısına almak istemiyor.
Hele de Avrupa soğuktan donarken ve doğalgaz vanasının başında Putin varken…
Aslında Ukrayna krizi patlak verdiğinden bu yana ABD, hiçbir şekilde Rusya ile ciddi bir kapışmaya girme belirtisi göstermedi.
Ancak Moskova’nın yüksek perdeden meydan okumaları karşısında Washington’un pasif kalması, zaten hem içeride hem dışarıda giderek kredibilitesini yitiren Biden yönetimini reaksiyon vermeye zorluyor.
Ukrayna konusunda Rusya’ya geri adım attıramaması halinde ABD’nin uluslararası caydırıcılık gücü çok ağır bir darbe daha alacağı gibi Kasım ayında yapılacak ara seçimlerde Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğun Cumhuriyetçilere geçme ihtimalini daha da güçlendirecek.
Biden yönetimi bunun farkında ve bir şekilde Rusya’nın bu meydan okumalarına cevap vermek zorunda.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Avrupa ülkelerinin tutumu, ABD’yi bu konuda Türkiye’ye mecbur kılıyor.
Türkiye, ABD’nin bu mecburiyetinden yararlanarak iki ülke arasında ciddi krizlere neden olan sorunların, en azından bazılarının kendi lehine çözümü konusunda Washington’a geri adım ya da adımlar attırabilir mi?
Ankara’dan yapılan açıklamalar, Türkiye’nin böyle bir beklenti içinde olduğunu, en azından bunu zorlayacağını gösteriyor ancak açıkçası ben bunun çok ihtimal dahilinde olduğunu düşünmeyenlerdenim.
Türkiye’nin, bu konuda en önemli ve en öncelikli beklentisi PKK/YPG’ye verilen desteğin kesilmesi ki şu ana kadar ABD yönetimi buna dair hiçbir işaret vermediği gibi, bu desteği sürdürmeye devam ediyor.
Aynı şekilde FETÖ konusunda da Washington’dan herhangi olumlu bir sinyal yok.
Belki S-400, F-35 ve F-16 ile ilgili konularda bazı yumuşama belirtileri olabilir ancak ABD yönetiminin bu konularda da sorunları çözme yerine zamana yayma yaklaşımı sergileyeceğini düşünüyorum.
Öte yandan “Muhalefete destek vererek Erdoğan’ı devireceğiz” diyen Biden yönetiminin, Türkiye’nin içişlerine karışmaktan vazgeçtiğine dair de herhangi bir taahhüt verilmiş değil.
Aksine geçtiğimiz iki ay içinde hükümeti zayıf kılmayı amaçlayan döviz kurlarına yönelik müdahalelerde de Biden yönetimi ile temaslı çevrelerin etkileri söz konusuydu.
Türkiye, son 10-15 yıldan bu yana içeride ve dışarıda yaşadığı hemen hemen tüm sorunlarda ABD’yi karşısında buldu.
Hatta sorunların büyük kısmı bizzat bu “sözde müttefik” tarafından Türkiye’nin başına sarıldı.
Şimdi, Rusya karışışında köşeye sıkışma hali ABD’yi Türkiye’ye mecbur kılmaya başladı.
Elbette Türkiye bu durumu kendi açısından bir fırsata dönüştürmeye çalışacaktır ancak Ukrayna konusunda Türkiye için en doğru tutumun Rusya ve ABD’ye eşit mesafede ve sorunun çözümü konusunda arabulucu misyonu üstlenebilecek bir pozisyonda kalması olacağını düşünüyorum.