Salı günü Avrupa Parlamentosu'nda bir kez daha Türkiye konuşuldu.
Salı günü Avrupa Parlamentosu'nda bir kez daha Türkiye konuşuldu. AB Komisyonu adına Komiser Johannes Hahn'ın Türkiye'ye yönelik kısa konuşmasının ardından söz alan milletvekillerinin büyük bir çoğunluğu “Türkiye ile üyelik müzakerelerinin durdurulmasını” ve “Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmemesini” talep ettiler. Hatta bazıları hazır “fırsatını bulmuşken” diyerek Türkiye'ye olan karşıtlıklarının zirvesi konumundaki “Türkiye AB üyesi olamaz ve olmamalı” taleplerini dile getirmekten geri kalmadılar.
Almanya'nın yanına en başta Avusturya'yı da alarak Türkiye karşıtı girişimleri AB üyesi diğer ülkelerden bulmadığı kadar desteği Avrupa Parlamentosu'nda bulduğunu söyleyebiliriz. Bu zaten beklediğimiz bir gelişmeydi. AB içinde Türkiye karşıtları “Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığını kışkırtarak” ve sözde “Recep Tayyip Erdoğan'a zarar vereceğine inandıkları” için özellikle ekonomik yaptırımlar talep etmekteler. Bu yaptırımlar içinde de en etkili “silah” olarak Gümrük Birliği'ni görmekteler.
AB, Ekim ayında zorlu bir sınav verecek. Ekim ayında Türkiye karşıtlarının aşırı baskısı altında toplanacak olan AB liderleri, Türkiye ve AB'nin birlikte geleceğini tartışırken aslında AB'nin kaderini de belirleyecekler.
Salı günü AB Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Komiseri Federica Mogherini AB'de Türkiye tartışmaları yapanları “popülist ve ırkçı kesimlere” karşı uyardı. Çünkü Türkiye ve AB arasındaki ilişkiyi tartışanların bir kesimi konuya sadece popülist yaklaşmaktalar. Almanya ve Avusturya'daki Türkiye'ye yönelik çıkışlar ortada. Popülist konuşmalar ile “Türkiye düşmanlığının kışkırtılması” pahasına oy peşinde koşan politikacılar aslında toplumsal yaşama büyük zarar vermekteler. Diğer yandan AB'deki tüm ırkçı parti ve gruplar son günlerde yaşanmakta olan Türkiye-Almanya arasındaki krizi kendi ırkçı hedefleri açısından büyük bir şans olarak görmekteler. Almanya-Türkiye krizinin AB düzeyine sıçraması için sadece yatıp, kalkıp dua etmiyorlar. Aynı zamanda ellerindeki tüm olanaklarla Türkiye'ye karşı propagandayı yoğunlaştırmış durumdalar.
Ne yazıkki Sosyalist Enternasyonal'ın tüm değerlerini unutmuş gözüken Alman sosyal demokratları Türkiye düşmanlığının yayılması ve güçlenmesi konusunda neredeyse “ateşe körükle gitmekteler”. Oysa sosyal demokratların her geçen gün boyutları daha tehlikeli bir hale gelen Türkiye, Türk ve Müslüman düşmanlığına karşı tavır alması gerekirdi. Maalesef Alman sosyal demokratları neredeyse şahsi bir kavgaya dönüştürdükleri bu konuda hırslarına mağlup olmuş durumdalar.
Almanya'da bazı medya organları “Alman memurların Türklerle evlenmesinin yasaklanmasından” tutun “önemli mevkilerdeki Alman memurların Türkiye'ye gitmesinin yasaklanmasına” kadar insan hakları ve demokrasi açısından çok kritik önerilerde bulunmaktalar.
Bu gidişat iyi bir gidişat değil. Doğrudur tüm bu yazdıklarımız gerçekleşirse Türkiye zorluk çeker. Ancak bilinmesi gereken zorluk çektiği takdirde Türkiye'nin başka alternatifleri değerlendireceğidir. Türkiye için AB çok önemli ve değerli. Ancak AB, Türkiye'nin kaderi değil. Eğer AB, Türkiye'yi dışlarsa elbette Türkiye geleceğini AB'siz belirleyecek. Şahsen bu noktaya varılmasını istemem. Ben hala Türkiye'nin AB üyesi olduğunda kazananların hem AB ve hem Türkiye olacağına inananlardanım.
Ancak AB'deki “Müslüman bir ülke Türkiye'yi AB'de istemeyen” çevreleri ve diğer Türkiye karşıtlarını gördüğümde ve onların son aylarda bu hedef için her şeylerini seferber ettiklerine şahit olduğumda Türkiye'nin AB'siz bir geleceğin hazırlıkları yapması gerektiğini söylemek zorundayım. AB üyesi olsun yada olmasın Türkiye bir Avrupa ülkesi. AB üyesi olmayan bir Avrupa ülkesi olarak Türkiye'de kendi çıkarlarına uygun adımları atmak zorunda kalırsa kimsenin şüphesi olmasın atacaktır.
İşte son örneği. ABD, Türkiye'ye karşı “dost” olduğu iddiasına rağmen istediği hava savunma sistemini vermedi. Almanya ve Hollanda Patriot füzelerini binbir nazlanma ile Türkiye'de tutup tekrar geri çektiler. NATO üyesi Türkiye bu konuda yalnız bırakıldı. O da Rus S 400 füzeleri alarak savunmasız kalmamayı tercih etti.
Bundan sonra AB'nin istediği bu gelişmelerin devamı ise sorumluluğu da AB'nin olacaktır.
AB, Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını yenilememe ve AB müzakerelerini sürdürmeme kararı alırsa Türkiye'de AB dışındaki ülkelerle zaten geliştirmekte olduğu ilişkilerini daha da sıcak bir hale getirecektir.
Eğer AB'nin istediği bu ise bilmesi gereken bu konuda en başta kendi sanayicileri zarar görecektir. AB için değerli Türkiye pazarına talip olanlar kazanacak ve AB kaybedecektir. Ayrıca böyle bir gelişme ne Kıbrıs Sorununun ne de Türkiye ile Yunanistan arasındaki konuların çözümlerine katkı olmayacaktır.
AB Savunma politikaları ve terörizmle mücadele ve de mülteci akımlarıyla başa çıkma konusunda da Türkiye'yi dışlayan bir AB'nin alternatifler konusunda kafa yormasında yarar var. Eğer alternatif bulabilirse tabii!