Afrika kıtasında 4 saatin üzerinde televizyon izleme oranı var.
Dünyada televizyon izleme ortalaması günlük kişi başı 2 saat 54 dakika.
Afrika kıtasında 4 saatin üzerinde televizyon izleme oranı var.
Bu rakam Asya kıtasında 2,5 saatin altındayken, Avrupa’da ise 4 saate yakın…
Avrupa'da 4 saate yakın, Asya'da ise 2,5 saatin altında.
Ülke bazlı sonuçlar ise bir hayli ilginç…
İlk üçü sırada;
5 saat 45 dakika ile Romanya,
5 saat 40 dakika ile Sırbistan
ve 5 saat 30 dakika ile Bosna Hersek yer alıyor…
Balkanlar izleme oranında önde.
Uzmanlara göre Türkiye de hali hazırda çok televizyon izleyen bir ülke ancak en çok izlenenler listesinde değil.
Ha gayret!
adına “kadın programları” dedikleri o kültürel dezenformasyon icadı yayınlar biraz daha artırılırsa listeye girebiliriz.
Biraz daha ayrıntıya inip, yaş gruplarına göre televizyon izleme oranlarına baktım.
Uzmanlar, Türkiye'de ve bütün dünyada da yaş ilerledikçe ortalama televizyon izleme süresinin arttığını söylüyorlar
55 yaş üstü 6 saat 11 dakika ile birinci.
Onları 45-54 yaş grubu 5 saat 6 dakika ile takip ediyor.
En az televizyon izleyen yaş grubu ise 12-19
Nedeni elbette telefonlar ve internet dünyası.
Genç yetişkinler, 15-34 yaş grubu da dijital medya grubu…
Ortalama televizyon izleme süreleri 3 saat 37 dakika.
Peki kadınlarla erkekler arasındaki durum ne?
Kadınlar 46 dakika daha fazla ekran başında kalıyormuş.
Uzmanlar ortalama televizyon izleme sürelerini ise 4 saat 56 dakika olarak açıklıyor.
Türkiye’de hangi şehir daha çok televizyon izliyor sorusunun yanıtını merak ediyorsanız; İzmir.
En az izleyen ise Ankara.
Gelelim bu bilgilerden sonrasına,
Doğrusu “televizyon izlemek mi daha iyi, izlememek mi?” sorusunun yanıtı yok gibi.
En çok izleyen ülke olmak sözgelimi, bir şey kazandırmıyor,
En az izleyen ülke olmak bir şey kaybettirmiyor.
Bir eğitimci gözüyle baktığımda televizyon kültürünün doğrusal tartısı yok.
Yanlış da diyemem doğru da…
Ancak bildiğim şu ki
Televizyon ‘eksiltmemeli’ fazlalaştırmalı… Yani tüketmemeli, üretmeli.
İnsanı, kültürü, zekayı üretmeli… Tüketmemeli.
Biliyorum biraz hayal ama umut işte…
//////////////////////////////////////////
Sanat Atölyesinden Fazlası…
Zekeriyaköy’de yeni açılan güzel bir sanat atölyesi var.
Fatma Guliyev Art Studio…
Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim.
Sanatçının tabiriyle “Tual, akrilik ve yağlı boya ile içsel bir maceradan geçirilerek oluşturulmuş” pek çok eser var.
Guliyev, eserlerini;
“Boya renklerinin yarattığı atmosfer, coşkulu ve neşeli kişiliğini gösterse de kontürlerle her şeyin bir limiti olduğunu gösteriyorum” diye tanımlıyor…
“İnsanın ait olduğu tarihinin, şimdiki zamanını nasıl etkilediğini, bağımlılıklarıyla nasıl savaştığını, kendi kendine izlediği yolu” atölyesinde sergiliyor…
Atölyenin instagram sayfasında (fatmaguliyevartstudio) eserlerden örnekler var ancak, ziyaret edip yerinde görmek bu cümle gibi bir hissi içinize dolduruyor:
“…Her ne kadar birey olarak kendimizi bulmak istesek de, modern insanım dediğin anda tarihin aynası seni içine çekiyor… Ve yine doğduğun toprakların geçmişinin parçası olmaktan kurtulamıyorsun…”
//////////////////////////////////////////////////////
İki Güzel Söz…
“Kişi nesneleri düşündüğünde, bunlara karşı bir bağımlılık ortaya çıkar; bağımlılıktan arzu doğar; arzudan öfke doğar. Öfkeden yanılgı gelir; yanılgıdan aklın yitimi; aklın yitiminden ayrım kabiliyetinin çöküşü gelir. Ayrım kabiliyetinin yok oluşuyla kişi mahvolur…”
Bhagavad Gita (Kutsal Hindu Metni)
“…Ama eğer bir kültür, mensuplarının bir bölümünün doyumunun bir başka ve muhtemelen daha büyük bir bölümünün ezilmesine bağlı olduğu bir noktayı aşamamışsa ki günümüz kültürlerinin tümünde durum budur ezilen insanların, varlığını kendi çalışmalarıyla mümkün kıldıkları ama zenginliğinden çok küçük bir pay aldıkları bu kültüre karşı yoğun bir düşmanlık duygusu geliştirmeleri anlaşılabilir olmaktadır…”
Sigmund Freud