Son NATO Zirvesi'nde olanlar dilerim tüm diğer NATO üyesi Avrupa ülkeleri için bir ders olmuştur.
AB ve aslında daha düne kadar ABD’ye çok güvenen tüm Avrupa ülkeleri bir gerçeği görmek zorundalar. ABD Başkanı Trump ile başarılı olma şansları yok. Trump’ın politikaları hem AB üyesi hem de AB üyesi olmayan ülkelerin ekonomik sorunlarını arttırmakta. ABD ve Çin arasında gündemde olan ekonomik düzeydeki rekabet ve ticaret savaşı sadece bu iki ülkeye değil aynı zamanda çok sayıda AB üyesi ülkeye zarar vermekte. Trump’ın Rusya’ya yönelik attığı her adım Avrupa ekonomisi için ticari kayıplara neden oldu ve olmakta.
Şimdi de ABD’nin İran’a yönelik aldığı kararlar en başta AB üyesi olan ve olmayan Avrupa ülkelerindeki sanayicileri zor durumda bırakmakta.
ABD’nin çıkarları ile neredeyse geri kalan tüm dünyanın çıkarları her geçen gün daha fazla çelişmekte.
AB ve AB üyesi olmayan Avrupa ülkeleri ABD’nin kendilerine verdikleri zararı daha ne kadar zaman sadece basın açıklamaları ile eleştirmekle yetinecekler. ABD’nin yaptırımları AB’nin ve tüm Avrupa’nın istikrarını daha da bozmakta.
ABD’nin “boykot politikaları”, “yaptırımları” ve “tehditleri” AB’nin Rusya, Çin ya da İran gibi Avrupa ekonomisi için çok önemli olan ülkeler ile olan ticaretlerine zarar vermeye devam ettiği takdirde Avrupa’da işsizliğin artacağından kimsenin şüphesi olmasın. Hele Avrupa’nın enerji bağımlılığı da göz önünde tutulacak olursa önümüzdeki kış Avrupa’yı zor günler beklemekte.
Bu nedenle artık ABD’ye karşı alternatif politikalara ve işbirliklerine yönelmenin zamanı geldi de geçmekte. AB’nin artık Rusya ve Çin ile ilişkilerini çok daha farklı bir düzeye getirmesi ve geliştirmesi kaçınılmaz bir gelişme olmak zorunda.
ABD Başkanı’nın örneğin Almanya’ya yönelik olarak “Rusya ile enerji alanındaki ilişkisinden dolayı” çok çirkin çıkışları yarın “İran” nedeniyle kim bilir hangi boyutlara varacaktır! Ne Almanya ne de başka bir AB üyesi ülke bu “çirkin hakaretlere” izin vermemelidir.
İran nedeniyle AB’nin “İran ile ticarete devam edeceğiz” açıklaması bu açıdan ABD’ye karşı verilmiş doğru bir cevap oldu ancak yetersiz.
Artık ABD “neye ve nasıl izin veriyor?” sorusuna cevap arayan politikalara son verilmek zorunda. Bunun için AB’nin yeni müttefiklere ihtiyacı var. Artık Trump’ın iddia ettiği gibi “düşman” bir Rusya ya da “düşman” bir Çin yok. Geçmişte “komünist” ülkeler olarak tanımlanan Rusya ve Çin günümüzde artık “kapitalist sisteme mükemmel uyum sağlamış iki ülke “ konumunda. Hatta Çin, ABD ile kıyaslandığında bu açıdan çok daha tutarlı bir çizgi izlemekte.
“İran” bu açıdan yeni dünya sistemi için bir şans olabilir. ABD, İran konusunda “yapayalnız kaldığını” görmeli. Ve bu bir başlangıç olmalı.
Aynı değişim AB’nin Türkiye politikası için de gerekli. Türkiye günümüzde ABD’nin yanlış politikalarına karşı tavır alan ve “dik duran” ülkelerden biri olarak kendi gücünü zorlayan onurlu bir direniş göstermekte. Haklı olarak Rusya, Çin ve onlarla yakın ilişkiler içinde alternatif politikalar üretmeye çalışan diğer ülkelerle yeni işbirliklerine yönelmekte. Bunları yaparken AB üyeliği konusunda da kararlılığını sürdürmekte. Türkiye, AB stratejisine, AB’den kaynaklanan tüm hatalara rağmen sadık ülke konumunu korumakta.
AB bu gerçeği doğru analiz etmeli. AB’nin geleceği ve özellikle ABD’ye karşı geliştirmek zorunda olduğu alternatifler için Türkiye ve Türkiye’nin AB üyeliği aslında AB için büyük bir şans. Bu fırsat yitirilmemeli!
Türkiye AB konusunda ne derece kararlı olduğunu bir kez daha belgeledi. Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun üç bakan yardımcısı açıklandı. Bu üç isimden birini AB başkenti çok iyi tanımakta. Türkiye’nin AB nezdinde Büyükelçisi Faruk Kaymakçı artık Dışişleri Bakan Yardımcısı. Dileriz AB bu gelişmeyi doğru analiz etmeyi başarır.
AB ve Türkiye açısından bir başka önemli açıklama ise Almanya’dan geldi. Almanya, Türkiye Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 ve 29 Eylül 2018 tarihlerinde Almanya’ya resmi bir ziyaret yapacağını duyurdu. Türkiye, AB ve Avrupa konusunda önümüzdeki dönemde aktif ve kararlı politikasını sürdürecek.
AB’de artık Türkiye ile olan ilişkilerini geçmişteki hatalarından ders çıkararak olumlu bir şekilde geliştirmeye yönelirse bu hem AB hem Türkiye hem de AB’nin geleceği açısından çok doğru bir adım olacaktır.