Yakın zamana kadar şöyle bir gazetecilik türü vardı.
Yakın zamana kadar şöyle bir gazetecilik türü vardı. Dolaşıma sokulmak istenen bilgi/belge, görüntü itibariyle belli bir uzaklıkta bulunan gazete ve televizyonlarda haberleştirilir, daha sonra asıl aktörler devreye girerdi. Belirli uzaklığı koruyan o medya kuruluşları haberleri kaynak gösterir, yeni bir gerçeklik üretilirdi. Doğrudan doğruya söylemek gerekirse algı operasyonu çekilirdi. Medya organları, bizzat başka medya organlarını taşeron olarak kullanıyordu. Bugün kimsenin dilinden düşürmediği kumpasların hayata geçirilmesinde taşeron medya organlarının önemli bir yeri vardı.
Bu da medyanın manipülasyona ne kadar açık olduğunu gösteriyor. Günümüzün en fazla tartışılan meslek dalı gazetecilik olmasına rağmen meselenin bu yönüyle ilgilenen neredeyse yok.
Daha çok özgürlük bahsi üzerinden meseleye yaklaşıyoruz. Bunun için yeterince gerekçemiz var. Çünkü özgür olmayan bir gazetecilik abesle iştigaldir. Çünkü gazeteciler kamu görevini yerine getirirler. Kamu yararını öncelerler. Özgür olmayan bir gazeteci ise, kamu görevini hakkıyla yerine getiremez, kamu yararını önceleyecek dirayeti kendinde bulamaz.
Gazeteci-özgürlük, medya-bağımsızlık denklemlerinde yapılan tartışmalar da bana bir tür perdeleme gibi geliyor. Çünkü bu konuda bazı soruların cevabı yok. Sözgelimi: Nasıl oluyor da özgürlük kavramı çerçevesinde süregelen onca tartışmaya rağmen bu konuda bir arpa boyu yol alınamamış, alınamıyor?
Bu soruların cevaplanmasında kitabi bilgilerin bize yardımcı olacağı kanaatinde değilim. Aslolan uygulamadır. Uygulamaya bakıldığında ise, özgürlük bahsi ile konjonktür arasında, özgürlükle ideoloji arasında sıkı bir bağ olduğunu görürüz. Avrupa ülkelerinde medyanın referandum öncesi ve sonrası yayınlarını dikkatle inceleyin. Söz konusu yayınların o ülkenin politikasından bağımsız olduğu söylenebilir mi? Almanya'da medyanın Türkiye'ye bakışı devletin izlediği stratejiden soyutlanabilir mi? Bu gerçeğe rağmen Almanya’daki medya organları bağımsız, gazeteciler özgür kabul edilebilir mi?
Diğer taraftan çoğu firari durumda bulunan Fetö'cü gazeteciler meselesi var. Köşesinde haftada bir medyayı sigaya çeken o kibir abidesini göz önüne getirin. Bir yandan gazetecilerin özgür, medya kuruluşlarının bağımsız olması gerektiğini anlatan yazılar kaleme alırken öbür yandan bazı medya kuruluşlarını taşeron olarak kullanıyordu. Ancak o dönem bakış açılarını tasvip etmezsek de gazetecilik yaptıklarını zannettiğimiz figüranların derdinin bağlı bulundukları örgüt yararı olduğu bugün artık daha net ortaya çıkmış durumda.
Gazetecilik her tür manipülasyona açık bir meslektir. Ve manipülasyonun perdelenmesi çoğu zaman özgürlük tartışmasıyla yapılır. Öyle anlaşılıyor ki, gazeteciler özgürlüklerine kavuşabilmek için öncelikle bu perdeyi yırtmalı… Taşeron gazeteciliği ise, her şeyden önce bir ahlak sorunu. Ve zannedilenin aksine sayıları hiç de az değil. Hem kullanan hem de kullandırılan gazeteciler için. Ya bu düşük ahlakı terk edecekler, ya da mesleği… Üçüncü yol, meslekten aforoz. Aksi halde ya taşerona ya da manipülasyon dalgasına kapılıp yok olacağız…
-Bu bayağılıklardan kurtulmak en büyük temennimiz. O zaman medya ve gazetecilikle ilgili daha ince konular üzerine de düşünürüz. İnşallah-