Bugün olayların başlangıcı olan Berlin Antlaşması ile başlayıp Ermeni isyanlarını özetleyeceğim.
Pazartesi günkü yazımda Ermenilerin tarihini, kökenlerini kısaca özetlemiştim. On dokuzuncu Asırda Ermeni milliyetçiliğinin gelişimini, Avrupa yanlısı Hınçak ve Rus yanlısı Taşnak partilerinin kuruluşunu anlatmıştım. Son olarak da, ilk başta, Türkiye Ermeni Cemaati’nin bu işlerle ilişkisi olmadığını söylemiştim. Ama sadece ilk başta…
Bugün olayların başlangıcı olan Berlin Antlaşması ile başlayıp Ermeni isyanlarını özetleyeceğim. Daha sonra da Ermeni Tehcirini anlatacağım.
93 FELAKETİ VE BERLİN ANTLAŞMASI
Aslında bütün Yirminci Asır boyunca etkisini hissettiğimiz, Türk devlet ve siyaset geleneğini kökünden zehirleyen olay Cennetmekân Sultan Abdülaziz Han’ın 30 Mayıs 1876’da hain bir darbeyle tahttan indirilmesi, kendisine ve ailesine hakaret edilip servetlerinin yağmalanması ve akabinde üç çapulcu katil tarafından şehit edilmesidir. Bu darbenin başında Hakan’a şahsi düşmanlık ve kin besleyip İmparatorluğun yegâne diktatörü olmak isteyen Serasker Hüseyin Avni Paşa, kararsız ve güçlüye boyun eğip temenna eden Sadrazam Mütercim Rüşdî Paşa ve sonradan haksız ve akılsızca “Hürriyet Şehidi” olarak ilan edilen cahil, İngiliz sevdalısı ve hayalperest Midhat Paşa vardı. Sultan Abdülaziz’in yerine aklî dengesi bozuk Sultan Beşinci Murad, üç ay sonrasında onun da yerine genç Sultan İkinci Abdülhamid Han çıkarıldı. Sultan Hâmid’in tahtta çıkarılmasıyla birlikte o dönemde Sadrazam olan Midhat Paşa tarafından yok yere Rusya ile harp çıkarıldı. Bu savaş tarihimize 93 Felâketi diye geçen 1877-78 Rus Harbidir. İki büyük komutanın (Gazi Osman Paşa ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa) can siperâne mücadelesine rağmen savaş kaybedildi. Ruslar doğuda Erzurum’a batıda da Yeşilköy’e kadar geldiler. Savaş siyaseten Berlin Konferansıyla sonuca bağlandı. Bu konferansta imzalanan Berlin Antlaşmasıyla Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ, Bosna Hersek elden çıktı. Ancak bizim konumuzu ilgilendiren Berlin Antlaşması maddesi Vilâyât-i Sitte (Altı İl) ile ilgili olanıdır. Buna göre, Vilâyât-i Sitte, bu anlaşmada ıslahat yapılması gereken bir bölge olarak kabul edildi. Ermeniler için ıslahat yapılmasını isteyen Avrupalı devletler ve Ruslar Ermeni milliyetçiliğini tetiklemeye çalışmışlardı. Öyle ki, bölgede Ermeni nüfusu çoğunlukta dahi değildi. Maddeye göre; doğuda altı ilde yerel yönetimler Hristiyan/Ermenilere bırakılacak, merkezi idareyi temsilen vali ve kaymakamlar bulunacak, bu Vilâyât-i Sitte için batı devletlerinin seçtiği olağanüstü komiserler bulunacak, Hristiyan /Ermeni ahaliden jandarma benzeri bir kolluk gücü oluşturulacak ve herhangi bir karışıklık çıkarsa İtilaf Devletleri bu bölgeyi denetim altına (işgal) alabileceklerdi. İngilizce metinde 6 Ermeni vilayeti olarak adı geçen bölgede Batı Devletlerinin amacı; Osmanlı Devletinin doğu bölgesindeki Vilâyât-i Sitte’de bir Ermeni devleti kurmaktı. Peki, Vilâyât-i Sitte denilen bu 6 il hangi illerdir? Erzurum, Sivas, Van, Diyarbakır, Elazığ, Bitlis. Sultan Hâmid saltanatının sonuna kadar bu ıslahatları uygulamadı, sürüncemede bıraktı. Çünkü herkesin görebileceği gibi bu Devletin bitmesi, hükümranlığının kalmaması anlamına gelirdi. Ancak o güne değin hiçbir isyan emaresi göstermeyen, devlete bağlı olan Ermeni cemaati üzerinde emperyalistlerin müdahalesi için bir zemin oluşmuş oldu. Berlin Antlaşmasına dayanarak başta Vilâyât-ı Sitte ölmek üzere Anadolu’nun her tarafında Batılı emperyalistler konsolosluklar açtılar. Bunların casusluk amacı güttüğü aşikârdır.
ERMENİ İSYANLARI VE TEHCİR
Zaman on dokuzuncu asrın sonu. Petrol ekonomide önem kazanmış durumda. Petrol havzalarında hâkim olan devletse Osmanlı İmparatorluğu. Aynı zamanda İmparatorluk Doğu-Batı ticareti için de önemli bir kavşak noktasında. Batılı emperyalistler bu durumda ne yapmalıydı? İlk olarak başta Hicaz Bölgesi olmak üzere Arapların devlete isyanını pekiştirmek ve en zengin petrol bölgelerini ele geçirebilmek. Buna zaten çok önceden başlamışlardı. İkinci olarak Doğu Anadolu’da Hristiyan azınlıkları (Ermeni ve Süryaniler) koruma altına alıp, daha sonra onlara bağımsızlık sağlamak. Ermeni ve Süryanilerle bağ nasıl sağlanacaktı? Bu azınlıkların Hristiyanlıkları pek de Batı Hristiyanlığına uymuyordu. Bunun yolu da misyoner okulları ile atıldı. Her bir emperyalist güç kendi Hristiyanlığına uygun misyoner okulları açmaya başladı. 1891’e kadar İmparatorlukta özellikle Hristiyan azınlıkları devşirmek amacıyla 9 Fransız, 14 İtalyan, 9 Amerikan koleji açıldı. Özellikle ABD’li Protestan – Evangelist misyonerler Anadolu’daki Ermeni ve Süryanilere yönelik kolejler açmaktaydı. İlki 1856 tarihli Harput (Elazığ) Amerikan Kolejidir. Amerika’nın Anadolu’daki kolejlerinin ana finansörleri Nahiciyan, Tenekeciyan, Bucikanyan, Sucuyan, Vorperian, Lüleciyan ve Haşaturyan adlı Ermenilerdir. Bu sayede Ermeni gençleri Anadolu Ermenileriyle bizi bağlayan en önemli bağ olan Ermeni Gregoryen Kilisesinden koparmaya başladılar. Tahmin edeceğiniz gibi Fransız ve İtalyanlar Katolikliği vurgularken, İngiliz ve Amerikalılar da Protestanlık propagandası yapmaktaydı. Takiben 1878 Berlin Antlaşması geldiğinde zaten Türkiye Ermeni Cemaati, özellikle o dönemki genç kuşaklar üzerinden, belli bir Batı etkisi altına alınmıştı. Öte yandan Ruslar da, kendi başlarını ağrıtan Ermeni milliyetçilerine yeni bir yol gösterdiler. Batı Ermenistan veya Vilâyât- Sitte… 1887’de kurulan Hınçak, 1890’da kurulan Taşnak ve Anadolu Ermenileri üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen Ermeni Eçmiyazin Patriği isyan kışkırtmaları tertip etmeye başladı.
Ermeni İsyanları tarihi sıralamasına göre şöyledir: İlk isyan 1890’daki Erzurum İsyanıdır. Bunu yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı Gösterisi, 1892-93’te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon Olayları, 1894’te Sasun İsyanı, 1894’te Babıali Gösterisi ve Zeytun İsyanı, 1896’da Van İsyanı ve Osmanlı Bankası’nın İşgali, 1903’te ikinci Sasun İsyanı, 1905’te Sultan Hâmid’e suikast girişimi, 1909’da Adana İsyanı izlemiştir. İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna “Müslümanlar Hristiyanları katlediyor” mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek daha geniş çapta bir uluslararası sorun niteliğine büründürülmüştür.
Aslında döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları dönem gazetelerine göre farklı görüşler yansıtmaktadır. Bu raporlar Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlılar’ın karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak olduğunu kaydetmektedir. Bu süreçte, büyük devletlerin diplomatik ve konsolosluk temsilcilikleri Anadolu’nun her köşesine dağılmış Hristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır.
Bu isyanların ana amacını şu şekilde özetleyebiliriz: (i) Anadolu’da hiçbir yerde çoğunluk olmayan Ermenilerin belli bölgelerde çoğunluğu sağlayabilmek için Müslüman ahaliyi katliama tutmak ve zorla göçe mecbur bırakmak. (ii) Osmanlı Devleti müdahale ederse, Berlin Antlaşması gereğince emperyalistlerin müdahalesini sağlamak ve onların güdümünde bir Batı Ermenistan kurmak. Bu süreçte Hınçaklar Batı güdümünde bir Ermenistan hedeflerken, Taşnaklar ise Rus güdümünde bir Ermenistan amaçlamaktaydılar.
Birinci Dünya Harbi’nin en keskin dönemeçlerinden birinde, 1915’te, Türk ordusu Batı’da Çanakkale Savaşları ile meşgul iken, Doğu’da Sarıkamış Felaketi iyice güçten düşmüş Türk ordusuna karşı Ermeniler Ermenistan Kilisesi, Taşnak ve Hınçaklar liderliğinde ayaklandılar. Erzurum, Ağrı, Van, Bitlis, Muş illeri başta olmak üzere savunmasız Türk ve Kürt Müslümanların köylerini basıp insanları katlettiler. Önden Ermeni eşkıyalar arkadan Rus ordusu geliyordu. Böyle kahpece bir ihanete hiçbir devlet seyirci kalamazdı. Bu yüzden dönemin Sadrazamı Şehit Talat Paşa tehcir kararını aldı.
Tehcir hadisesi aslında bir savaş bile sayılmaz. Yapılan ölüm kalım mücadelesi içindeki bir devletin içinde düşmanları tarafından yapılan vahşet ve terör eylemlerine karşı alınan bir terörle mücadele harekâtıdır. Hiçbir devlet kendi hükümranlığını eşkıyaya devretmez. Bunu yaparsa devletliği ortadan kalkar.
Bugün modern, çarpık ve travmatik Ermeni siyasetinin temeli işte bu tehcir hadisesine dayanır. Ancak tehcirin arkasında da, 1890’dan bu yana 25 sene boyunca gerçekleşen isyan ve terör eylemleri bulunmaktadır. O zaman hedeflenen amaçlar, uygulanan taktik ve stratejiler ne ise bugün de hemen hemen aynıdır. 1915’te Doğu Anadolu’da Ermeniler ne amaçladıysa, 1990’larda da Karabağ’da aynı şeyi amaçlamaktaydılar. Pazartesiye de Karabağ meselesini ele alalım.
Hayırlı Cumalar.