İtalya'da Lazio, Sırbistan'da Partizan gibi bir iki istisnayı saymazsak bu dünyada da böyledir bizde de böyle olmuştur son zamanlara kadar.
Sporun doğası gereği bu böyledir. Sporun kuşatıcılığı ve çok renkli yapısı her türlü ideolojinin daraltıcı kalıplarının dışında ve ötesinde sosyolojik olarak da, duygusal olarak da başka bir anlam ifade eder çünkü.
İtalya’da Lazio, Sırbistan’da Partizan gibi bir iki istisnayı saymazsak bu dünyada da böyledir bizde de böyle olmuştur son zamanlara kadar.
Bu yazının başlığı olarak ilk önce “Fenerbahçe’yi Halktan Koparmak” tespitini düşünmüştük Cumartesi günü Mali Genel Kurul’da yaşananları gördükten sonra ama konunun daha genel bir bakış açısına ihtiyaç duyması sebebiyle yukarıdaki mevcut yazı başlığında karar kıldık.
İdeal olan odur ki; spor kulüpleri parti tutmazlar. Onlar partiler ve ideolojiler üstü tüzel kişiliklerdir. Her biri yüzer yaşını devireli 15-20 sene olmuş koskoca çınarlar ki; Beşiktaş’ta, Galatasaray’da, Fenerbahçe’de ve diğer spor ve futbol kulüplerimizde her türden dünya görüşüne sahip, olaylara yaklaşımları ve hayatı algılamaları farklı ideolojik bütünlüklerde olan çok çeşitli din, ırk ve milliyetten insanlar gönül verdikleri takımın forma renkleri altında bir araya gelebilmekte ve tüm dünya ve sosyal görüş farklılıklarını geride bırakarak tuttukları takım için heyecan duymakta ve o âlemde kendilerini ifade edebilmektedirler.
Hal böyle iken Fenerbahçe’de son zamanlarda iyice ayyuka çıkan ve Fenerbahçe’nin geniş halk katmanlarından koparak/kopartılarak sadece dar bir siyasi görüşe ve o siyasi görüşün seçkinci, elitist ve yer-yer jakoben ideolojisine mahkum edilmesi kulübün geleceği için endişe verici ve son zamanlarda yaşanan zincirleme başarısızlıklardan sonra da taraftar sayısının tıkanarak gerilemesine yol açıcı toksik bir ortama sebebiyet vermektedir.
Divan Başkanı’ndan başlamak üzere kulüp yönetimindeki siyasi ve ideolojik görüş ülke çapında yapılan bütün seçimlerde maksimum yüzde 25 oy alabilmiş bir tercihin yansımaları olarak ortaya çıkmış, kulübü sadece Kadıköy İlçesi’nde bulunan bir mahalleye ve civarına hapsetmiş, ülkenin geri kalan % 75’lik kısmını ıskalayan ve yer-yer “düşman” gören bir miyopi ile karşı karşıya bırakmıştır.
Gazi Mustafa Kemal’e saygı duyan, onunla hiçbir derdi ve problemi olmadığı halde CHP ideolojisine mesafeli duran milyonlar “ötekileştirilerek” Fenerbahçeli olmaya layık bulunmayarak, ayrımcılığın en babasına muhatap oluyor son on yılda neredeyse.
İzmir Marşı gibi herkesin duyduğu zaman tüylerini diken-diken bir ortak değer bile sadece bir kampa aitmişçesine ideolojikleştirilerek “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” söylemiyle tribünlerden ayrıştırıcı bir şekilde söylenir olmuştur. Sadece “Kemalist”lere ait bir spor kulübü imişçesine Fenerbahçe.
Uğur Mumcu Merhum’un dediği gibi “bu ülkede banka soyanlar kar maskesi, devleti soyanlar Atatürkçülük maskesi takarlar”. Burada da aynı maske farklı bir misyon için kullanılıyor.
Fenerbahçe Kurtuluş Savaşı’nın en önemli dinamiklerinden ve en önemlisi diğer kardeşleriyle (Beşiktaş ve Galatasaray) birlikte halkın takımıdır. Halkın tamamının takımıdır hem de şu parti, bu ideoloji, o mezhep, bu tarikat ayrımı gütmeksizin.
Bu hafta güya Yağlı Güreş yazacaktık, gündemde Milli Takım da varken ama bu konuya da dikkat çekmek gerekiyordu. Sürç-ü lisan ettikse, affola.