Gazetecilikte bile temel kuraldır, bir kişinin yüzüne söyleyemeyeceğin bir şeyi yazmayacaksın.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Twitter, Youtube ve Netflix gibi dijital platformlarla ilgili yapmış olduğu açıklamalar çok tartışıldı.

Bu açıklamalardan sonra “Türkiye’nin Kuzey Kore” olacağını iddia edenlerin geçmişe bakmasında fayda görüyorum.

Zira bir şiir okuduğu için geçmişte hapisle cezalandırılan Erdoğan’ın yasaklara karşı nasıl mücadele ettiği, temel hak ve özgürlükleri askıya alan yasakları iktidarı döneminde nasıl kaldırdığı ortada.

Ayrıca kısa zaman önce sokağa çıkma yasağını Twitter’dan gelen talepler neticesinde aynı şekilde Twitter’dan iptal eden bir liderden söz ediyoruz.

Gençlerle yaptığı online yayında bile sosyal medyanın öneminden bahseden ve siyasetçiler için sosyal medyanın bir gösterge alanı olduğunu söyleyen de Erdoğan’dı.

Öte taraftan siyasi kariyerinde yasaklarla çarpışan ve yasakların sorunu onarmayacağını en iyi bilen liderlerin başında da Erdoğan geliyor.

Burada temel mesele sosyal medyada çok kolay bir şekilde nefret saçan, itibar suikastına savunan insanlıktan nasibini almamış kişilere karşı nasıl bir yaptırım uygulanacağı.

E bireysel haklarımıza, itibarımıza ve hatta yeni doğmuş bir bebeğe küfürle, hakaretle ve ahlak dışı bir şekilde saldırmak bu kadar da kolay olmasın değil mi?

Gazetecilikte bile temel kuraldır, bir kişinin yüzüne söyleyemeyeceğin bir şeyi yazmayacaksın.

Gelgelelim bu konuda sıkıntı yaşayan tek ülke biz değiliz.

Almanya’da NetzDG adlı sosyal medya yasası 2018 yılında yürürlüğe girdi, yasalara aykırılık taşıyan içerikler 24 saat içinde kaldırılmak zorunda.

Düzenlemelere uymayanlar ise cezai yaptırımlarla karşılaşıyor.

Fransa’da da durum farklı değil.

Mayıs ayında yürürlüğe giren çiçeği burnunda yasada 24 saat içerisinde ırk, din, cinsel yönelim ve cinsiyet temelli nefret söylemi gibi içeriklerin kaldırılması isteniyor.

Terör ve çocuk istismarı alanlarındaki içeriklerin kaldırılması için öngörülen süre ise bir saat.

Türkiye’de nasıl bir hukuki düzenleme yapılacağını henüz bilmiyoruz ama yapılacak olan hukuki düzenlemenin düşünce ve ifade özgürlüğünün dışında kalan tüm nefret söylemlerine yönelik olması ve çerçevesinin iyi çizilmesi önemli.

ÖSYM’nin saçmalama hakkı

Geçtiğimiz hafta ÖSYM’nin Mabel Matiz’in bir şarkısında geçen sözü YKS sorularından birinde kullanması gündem olmuştu.

ÖSYM tarafından iki gün önce şu açıklama yapıldı:

“Kurumumuz yönetiminin milli, manevi değerlerimiz ve toplumsal değer yargılarımız konusundaki hassasiyeti açıktır. 2020 YKS’nin TYT oturumunda yer alan Türkçe alanındaki ilgili sorunun içeriği hakkında inceleme başlatılmıştır. Sorumlu kişiler soru hazırlama süreçlerinden çıkartılacaktır.”

Geçen sene babasını kaybettiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telefon açtığı Mabel Matiz’den bahsedilen soruda “milli, manevi ve toplumsal değerlerimize” bir aykırılık görmediğimi söylemem gerekir.

Belki sorun bendedir, bilemeyeceğim ama taraflı tarafsız hepimizin gönlünde taht kurmuş, parçalarını hala sıkılmadan dinlediğimiz ve Türkiye’nin Sanat Güneşi kabul edilen Zeki Müren’i içeren bir soru sorulsaydı ÖSYM yine aynı tepkiyi verecek miydi?