İmtihan dünyasında yaşıyoruz. İmtihanın zorluğu ile beraber aczimiz ve fakrımızla tutunacak bir dal, sığınacak bir kapı arıyoruz.
Birçok kez çaldığımız kapılar yüzümüze kapansa da yalnız O'nun kapısı sonuna kadar bize açılıyor. Kalbimizden geçenleri bildiği halde bizi dinliyor duâlarımıza icabet ediyor. Onun muhabbetini iliklerimize kadar hissederken kırık dökük birkaç kelimeyle halimizi arz ediyoruz. Bazen de ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz. Sonra Yunus Peygamber'in duâsı geliyor hatırımıza.
İnsanın bütün sevdiklerinden ayrılıp kabre girdiği zamanı hatırlatan mağrib vaktinde bu münâcatı okumak ölüm sekeratında bize yardım eder diye umut ediyoruz ve hakiki tevhid dersini bu münâcattan alıyoruz. Dünya denizinin dalgaları hükmünde olan hadisâtın içinde boğulmaktan kurtuluyor ve nefsimizin kusurlarını fark edip istiğfar ederek günahlarınızdan bağışlanma diliyoruz.
Her şeyden Cenab-ı Hakk'ın nuruna bir pencere açılır. Bu bir çiçek olur, bir ağaç olur. Başımıza gelen türlü türlü hadiseler de olur. Bu hadiselerin içinde Allah'ın rahmetini, hikmetini, adaletini görmek O'nun esmâsını okumak gerekir. Hakiki tevhid her şeyde Allah'ın imzasını görüp O'nun nuruna pencereler açarak ulûhiyetinde ve rububiyetinde ona şirk koşmamaktır. Uluhiyeti noktasında Allah'ı birlediğimiz halde rububiyetini sebeplere taksim edip bilmeden Allah'a şirk koşuyoruz. Ehl-i iman olduğumuz halde dilimize şirki işmam eden cümleler düşüyor. Şifayı doktora, ilaçlara; yağmuru bulutlara; rızkı patrona paraya; depremi fay hattına veriyoruz. Sebepler bir perdedir. Tesir Allah'tandır. Nasıl ki, bir sanatkârın eserini sahiplenemiyorsak veya başkasına vermiyorsak Rabb'imize ait olan hususiyetleri de sebeplere taksim edemeyiz. Bu bir zulümdür. Rabb'imiz müşrikleri affetmeyeceğini söylüyor. Kur'an'da.
Müşrik deyince helvadan put yapıp O'na tapıp sonra da onu yiyen cahiliye Arapları geliyor hatırımıza. Onlara şaşırıyoruz.. Veyahut fare, yılan, inek, fil, uçan kaçan her şeye tapan Hindular geliyor. Halbuki para, makam, şöhret, evlâdımız eşimiz.. Rabbimiz'in yerine koyduğumuz yüzlerce rab var farkında değiliz veya şirki hatırlatan sözlerimiz mevcut. Bunlar insanın itikadını tehlikeye sokuyor .
Yunus (as) gece denize atılıp balığın karnına düşünce karanlıklar içinde kaldığında sebepleri aşıp o sebepleri yaratan Müsebbib-ül Esbab olan Rabb'ine yöneldi. Çünkü o sebepleri de kendisine musahhar edecek, geceye, denize ve balığa hükmedecek yalnızca O'ydu ve "Senden başka ilâh yok, Seni bütün kusurlardan tenzih ederim, Şüphesiz ki ben zalimlerden oldum" diye yalvararak sahil-i selamete çıktı. Başta iman etmeyen kavmi de sonrasında iman etti.
Rabbi'miz bizi "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" diyerek her daim imtihan ediyor aslında. Aczimiz ve fakrımızla bu hadiseler içinde boğulmamak, istikbalimizi kurtarmak ve kusurlarımızın da affedilmesini istiyorsak biz de Yunus peygamber gibi hadisatın içinde bu münâcatı okumaya ve zikretmeye muhtacız.
Rabbimiz bu münâcatın hatırına bizi hakiki tevhide eriştirsin.Bilmeden esbabı rab olarak telakki etmekten ve dilimizle bunu ikrar etmekten bizi muhafaza eylesin. Karanlık istikbâlimizi Kur'an'ın mehtabıyla nurlandırsın. Kur'an'ı Hakimin tezgâhında yapılan hakikat-ı İslamiye olan manevi sefineye bindirip sahil-i selamete ulaştırsın. Yolculuğumuz sırasında başımıza gelen sıkıntıların altında Allah'ın rahmetini görmeyi nasip etsin. Nefsimizi Kur'an terbiyesiyle terbiye edip onunla ebedi hayatı kazanmayı nasip eylesin. Âmin!