Olduğum yerden, yaşadıklarımdan, gördüklerimden, şahit olduklarımdan yola çıkarak..

Olduğum yerden, yaşadıklarımdan, gördüklerimden, şahit olduklarımdan yola çıkarak..

Kendime neredeyim, diye soruyorum.

Aslında öyle bir yer düşünüyorum ki..

Mümkünse orası hiç bir yer olmasın.

Ya da sizin olmadığınız bir yerler olsun.

Diyorum.

Sizin gibi samimiyetsizler yüzünden, yakasında bir çiçek, kaybolmuş bir zamanda, bir mekanda, bir başına kalmış gibiyim.

Şimdiler de yalnızlığı seçtim.

Yalnız kalmak için nerelerde hata yaptım?, diye kendime soracağım tek bir soru yok.

Ne yaptım da yalnız kaldım demeyeceğim.

Günlerden bu günü, duygulardan bu duyguyu, yalnızlığı seçen benim.

Bir otobüs dolusu insanla doğa gezisine çıkmış, baharı tek başına yakalamış insan duygusundayım.

İnin aşağıya ulan, diyesim var.

Yalnızlar ayrıcalıklıdır.

Yalnızlar özgürdür.

Yalnızlığa verilmiş sözü vermek kolay değildir.

Ey samimiyetsizler.

Sizleri tanıdıkça, sizler çoğaldıkça ben azaldım.

Bir dolu yalan dolan insan hayatıma girmiş..

Selami sabahı olmayan, insan sevgisi otur 0, merhametsiz, akıl namusu hiç yok, kalp namusu mu, o da ne diyen.

Ve sözünde durmayan bir dolu arkadaşın.

Arkanı asla dönemeyeceğin televizyonda, uzun yıllar program yaptığın arkadaşların...

Şehitler mi? Umuru olmayan, genç insan ölmüş, çocuk tacize uğramış, ani kaza, ölüm, hastalık umuru olmayan.

Tanıdığı insanların bile cenazesine gelmeyen, başsağlığı dilemeyen, umuru tıkırı olmayan samimiyetsizler.

Ağlamayı bilmeyen, gözyaşının tuzunu tatmayan insanlar.

Güya memleketinin gidişatının derdini yasayan insanlar.

Sandık başlarında gidip, hikayeden nöbet tutup, tanımadığı ülke insanının endişesini taşıyan.

Tanıdığın insanlara merhametin yok, tanımadığın insanların olmayan endişesini taşımak niye ki?

Mesela bana acımıyorsun, beni merak etmiyorsun, geçmiş olsun demiyorsun, iyi bayramlar demiyorsun, oğlun nasıl demiyorsun.. Benim üst kattaki komşum Sibel'in oğlunun geleceğinin derdinde misin?

Değilsin, değil mi?.

Doğru söyle.

Yapmayın.

Yalancılar sizi.

Sizi gidi palavracılar.

Yok olmasına dua ettiğim anılarım var.

Anılar, hepsi, kötü.

Hepsi samimiyetsiz.

Sizi böyle anlatınca..

İçim hoş bir salona döndü.

Kim bilir?

Belki bir gün ölüm nedeniniz..

Çokkkkk samimiyetsizdi, ondan öldü

Olur.

Funda'ya takılanlar..

... İşte bir genc kadının öldürülüş hikayesi diye yazmışlar gazeteye.

Eylem, 4 Ekim’de, öldürülüyor sonra da yakılıyor, sonra da ormana atılıveriyor.

Deli dolu bir kızmış.

Babası 20 yaşında istemediği bir adamla evlendirmiş. Eylem istemediği bu adamdan, istediği başka bir adama kaçıyor.. Ondan bir oğlu oluyor. İstediği ve kaçtığı bu adam yıllarca çocuğunu göstermiyor.

Bu arada babası başka kadın ile evleniyor, üvey anne iyi davranmıyor.

Eylem, bu arada TV’de bir stil, ne giysem programına yarışmacı olarak katılıyor.

Kendi anası nerelerde bilmiyor.

Yani gepegenç bir kadın, isteyerek istemeyerek hayatın içinde savrulurken, eski hayatından eser kalmıyor.

Ne acı son.

Ne yorucu, karambol içinde hayat hikayesi.

Ben anası olmayan çocuğu, hiç çocuk kabul ederim.

Anasız çocuk, yok çocuktur..

Anası başında olsa, kızını iki gözünün önünden ayırmasa bunlar olur muydu, bilinmez ama.

Boş verin babaları.

... Günlerdir Hülya Avşar'ın televizyon programında, "Erkekler karılarını, çaktırmadan, arada sırada aldatmalıdır." sözleri tartışılıyor.

Ben tartışmayacağım.

Onun ne demek istediğini anladım ben, ama kimseye söylemeyeceğim.

Bu arada kafa bulduğundan da tamamen eminim.

Sarkıcı DemetA’ya sormuşlar.

"Hülya'yı canım kadar severim ama, bu söylemleri beni delirtiyor, o aldatıldı, üzüldü, boşandı, mutsuz oldu. Herkes üzülsün istiyor" demiş.

Valla Demet'cim, Hülya hiç birinizin onu, hatta hiç kimseyi canı kadar sevmediğinizi, canım arkadaşım söylemlerinize inanmaz

Herkes canım arkadaşım, herkes kuzum.

Sizin hayat tecrübeniz onun hayat tecrübesinin, ne demek istediğini pekala anladı da.

Maksat oyalanalım.