Fransa'da OHAL beşinci kez uzatıldı.
Fransa’da OHAL beşinci kez uzatıldı.
Adını koymak
gerekirse Fransa artık OHAL ile yönetilen bir ülke.
AB’nin ikinci
büyük ülkesi dediğimiz Fransa’nın küresel merkez tarafından terörle nasıl “terbiye” edildiğini kısa bir zaman
önce deneyimledik.
Küresel
merkez, laboratuvarlarında kurmuş olduğu terör örgütü DAEŞ’i Fransa’nın üzerine
salarak bir nizam verme operasyonuna kalkıştı ve başarılı da oldu.
O gün
bugündür Fransa’da demokrasi askıya alınmış durumda.
Fransa açık
konuşmak gerekirse Suriye politikasında diğer Batı ülkelerinden daha farklı bir
refleks göstererek Esed’e karşı çıkmıştı.
Birkaç terör
olayıyla diz çöken Fransa bugün Suriye politikasında Batı’nın olduğu yere geldi
ve terör Fransa’ya diz çöktürdü.
Teröre teslim
olan ve politikasını baştan aşağı değiştirmek zorunda kalan hatta kendi iç
meselelerinden başka bir politika üretemeyen Fransa’da artık sokakta asker var
ve OHAL bir yaşam biçimi olmuş durumda.
Peki
Türkiye’de durum nasıl?
Son bir yılda
sayısız terör olayı ve bir darbe girişimi atlattık ve ancak ondan sonra OHAL
ilan ettik.
Bu OHAL
vatandaşların gündelik hayatlarına herhangi bir olumsuzluk getirmediği gibi
terör örgütlerine müdahale açısından da hızlı bir karar mekanizmasını
oluşturdu.
Bununla
birlikte Fransa gibi dağılmadık hatta her terör olayında ve özellikle darbe
girişiminden sonra birbirine kenetlenen, topyekûn bir şekilde bağımsızlık
mücadelesinin bilincine varmış olan bir ülke olduk.
Terör
Türkiye’ye diz çöktüremedi.
Türkiye’yi terörle
ve darbe girişimiyle istedikleri hizaya çekemediler aksine karşılarında meydan
okuyan bir ülkeyle karşılaştılar.
Onun için bu
topraklar gerek tarihsel birikimiyle olsun gerekse yerli ve milliğin bilinciyle
aşılanmış olsun Batı’ya benzemez, benzemediği gibi de Batı’nın oyunlarına hiç
gelmez.
Ama tabi bu
ülkenin yiğit insanı olduğu kadar haini de çoktur.
Helal süt
emmiş insanı olduğu kadar bu ülkeden içmiş olduğu suya yemiş olduğu yemeğe
ihanet edeni de epey fazladır.
Beşiktaş’taki
hain terör saldırısı olduktan sonra millet birbirine kenetlenmişken vermiş
olduğumuz bağımsızlık mücadelesinin bilincindeyken bunu sabote etmek isteyen
bazı “aydın” kılıklı kişilerde her
zaman ki gibi ortaya dökülmedi değil.
Örneğin,
bunlardan biri Koray Çalışkan…
CHP’li akademisyen
Koray Çalışkan Beşiktaş’taki terör saldırısından sonra hemen devlete akıl
vermeye koyuldu ve “çözüm sürecine
tekrar dönülmesi” çağrısında bulundu.
Hendek
kazarak insanların canına kasteden, sayısız terör olayında binlerce şehit
vermemize sebep olan, devletin barış samimiyetini elinin tersiyle itip silaha
sarılan terör örgütü PKK’yla çözüm süreci masasına oturulacakmış…
Öyle diyor
Koray Efendi.
Hatırlayacak
olursanız 1 Kasım seçimlerinden önce FETÖ’nün bir TV kanalında “eğer AK Parti tek başına iktidar olursa
akademisyenliği bırakırım” demişti.
Üzerinden bir
sene geçti bırakmadığı gibi saçmalıklarına devam ediyor hatta aklını da artık
kiraya vermiş durumda.
Taşeron
FETÖ’nün kanalında konuşan “devrimci” bu
zat şimdi de başka bir taşeronla “masaya
oturma” çağrısında bulunuyor.
Yani özetle
diyor ki, “Türkiye teröre teslim ol,
küresel merkezin kucağına otur ve onun taşeronuyla anlaşma yap ülkeyi de sat
gitsin”
15 Temmuz’da
bu millet tankların karşısında göğsünü siper ederken, mermilere karşı mücadele
ederken bu Koray Efendi nerelerdeydi bilemiyoruz tabi.
Hangi
bankamatiğin kuyruğundaydı ya da hangi marketten gıda stoku yapıyordu bilinmez.
Ülkenin
eğitim seviyesini görmek isteyenlere de bu zat-ı muhteremin Boğaziçi’nde
akademisyenlik yaptığına bakması yeter.
Kendi
ülkesine düşman, kendi ülkesinin vermiş olduğu mücadeleye yabancı, kendi
milletinin şehitliği göze almasına karşı bu adam akademisyen olsa ne yazar kendini
“aydın” sansa ne yazar.
Beynini
kiraya verdikten sonra, bağımsızlığı terk edip zillete mahkûm olduktan sonra
gerisi teferruattan ibaret.
Bir de ikinci
olarak devlete “Suriye iç savaşına
karışma” aklını vermiş.
Akademisyen
olmuş ama zırcahil.
Ya da bilerek
yapıyor ama bu da kötü niyetli bir insan olmaktan öteye gitmez.
Suriye
meselesi Türkiye’nin bir iç meselesidir.
Güney
sınırımızda oluşturulmak istenen terör koridoruna karşı Türkiye’nin mücadele
etmesi hayati önem taşımaktadır.
Ama tabi
Koray Efendi o terör koridorunu oluşturmak isteyenlerle “masa kur” dediği için bunu da anlamaz.
Utanmasa
çıkıp “ülke topraklarını Batı’ya peşkeş
çekelim” diyecek.
“Teröre teslim ol, terörün hedefine
ulaşmasını sağla”
demenin başka bir yolu da vermiş olduğu bu iki “akıl” değil de nedir?
Ama ABD’deki
Orlando saldırısından sonra “ABD en sert
karşılığı verecektir” diyen de Koray Çalışkan.
Türkiye’ye “teslim ol, terörle mücadele etme, diz çök”
diyor, ABD’ye gelince de “ABD terörle
mücadele eder, sert çıkar” diyor.
Cem Mumcu
denilen ahlaksızı zaten saymaya bile gerek yok.
Bir ülkenin
diriliş mücadelesini hiçe sayan onu aşağılamaya çalışan bu adamın insanlıktan
nasibini almadığı çok açık.
Allahtan bu
ülke insanı bu “okumuş” zırcahilleri
ona katlar, vermiş olduğu mücadelede diz çökmez, prangalara vurulmuş bir
şekilde yaşamaktansa ölmeyi tercih eder.
Ama bu “aydın” kılıklı mandacı zihniyetli
kişilerden de artık gına geldi.
Acımızı bile
paylaşmayan bu zatlarla ve bu zihniyetteki kişilerle vermiş olduğumuz bu
mücadelede konuşulacak tek bir kelime yok.
Onların
mandacı zihniyetleri kendilerine kalsın lakin hiç değilse acımıza saygı duymaya
beceremiyorlarsa bile sussunlar.
Çünkü bu halk tarihinde hiçbir zaman mandacı zihniyetlere prim vermemiştir, bundan sonra da vermez.