Soruyu başka bir şekilde sorayım: 90 yıl önce ayrılmasaydık, şimdi oralar bu durumda olur muydu?
Bizi üçe-beşe bölünmüş işgale uğramış Irak’tan, yerle bir olmuş Suriye’den ayıran şey ne? Neden 90 yıl önce bir arada aynı sınırlar içinde yaşadığımız yerler, yerle bir olurken, Türkiye sıkıntıları olsa da çok daha iyi durumda. Aynı kültür ile yoğrulduğumuz, aynı dine bağlandığımız o topraklar yıkıntı halindeyken biz ayaklarımızın üzerinde sağlamca duruyoruz.
Toplumsal olarak mı farklıyız? Yani insanlarımız mı farklı?
Çok bir fark bulunduğunu zannetmiyorum. Aslında hiç bir fark yok. Aile yapılarımız, inançlarımız, hayata bakışımız, kaderciliğimiz bile aynı. Yemeklerimiz aynı, kaygılarımız aynı. Aynı şekilde doğuyoruz, aynı şekilde ölüyoruz, aynı şekilde gömülüyoruz.
Soruyu başka bir şekilde sorayım: 90 yıl önce ayrılmasaydık, şimdi oralar bu durumda olur muydu?
Kendi sorumun cevabı iki yönden verilebilir. Coğrafi ve sosyolojik. Bana göre en temel farklardan biri Türkiye’nin sınırların savaşlar ile çizilmiş olması. Biz sınırlarımızı bildiğin kanla çizdik. Savaştık. Özgürlüğümüzü kimse vermedi. Bizim her bir sınırtaşımız adeta mezar taşı gibi. Maalesef Birinci Dünya Savaşı sonrası Suriye ve Irak sınırları cetvelle çizildi. Ortadoğu coğrafyası köklü Arap aşiretleri arasında pay edildi. Kolay yönetilmesi için yapay ülkeler, yapay sınırlar oluşturuldu. Bölge halklarının çıkarları değil, İngilizler ve Fransızlar arasındaki pazarlıklar belirleyici oldu. Hal böyle olunca da bir türlü oturmadı. Oturmayacak. Oturtulamaz.
İkinci yönü ise sosyolojik. Bu topraklarda kimileri eleştirse de kurulan Cumhuriyet kendi döneminin şartları içinde başarılı oldu. Sancılar yaşasa da, çok partili sistem halkın kendini anlatma aracına dönüştü. Türk insanı öyle ya da böyle, eksik ya da fazla, bir şekilde ifade özgürlüğü yaşadı. Siyasi rekabet, silahlı çatışmaya dönüşmedi. Kitleler silahlanmadı. Politikadaki rekabet, ticari hayattaki rekabet ile birleşince beraberinde daha organize bir toplumu getirdi. Rekabet, ilk bakışta sorun gibi görünse de aslında ilerlemeyi yarattı.
Şimdi Suriye ve Irak’ı yerle bir eden mezhepsel çatışmalara müsaade edilmedi. Laiklik, yani devletin laik olması bunun yapısal harcı oldu. Bugün güney komşularımızdaki mezhepsel çatışmalar bizde yaşanmıyorsa bunun en önemli sebebi bu. Devlet taraf tutmadı. Veya tuttuğunu açıkça belli etmedi. Uygulamada tabii ki aksaklıklar oldu. Ama bu aksaklıklar çatışma sebebi olmayacak şiddetteydi. O yüzden ezildiğini düşünenler silaha sarılmadı. O yüzden 1400 yıllık savaş bizim içimizi karıştırmadı.
Irak da Suriye’de görüntüde laik ülkelerdi. Ama laiklikten önce demokrasi geldiği için bunun hiç bir anlamı olmadı. Bir türlü diktatörlüklerden kurtulamadılar. Biri gitti biri geldi. Halkın kendi yönetimini değiştirebilmesine veya bunu umut etmesine bile izin verilmedi.
Buna karşılık şimdi uğraştığımız PKK terörü dinsel değil tam tersine ırksal ve (kendi iddiasına göre) sınıfsal bir temelde yani Marksist etkiler ile ortaya çıktı. Zaten PKK bir süre sonra artık Marksist olmadığını açıklayarak solcular arasında olduğu varsayılan ideolojik bağları ve sınırlamalarından da kendince kurtuldu.
Dinsel olarak bizi kavgaya sokamayacaklarını görenler, ırksal bir Türk-Kürt kavgası çıkartmak için uğraşır oldu.
Kimse kusura bakmasın
Ölen ile öldüren karşı karşıya geldiği zaman ölenin yanında olmak lazım. Öldüren ile ne kadar hasbihâlimiz olsa da.
Haklı olarak çığlık atıyoruz. Halep’te öldürülen çocukların adına. Onların sesi olmaya çalışıyoruz. Onların sesi yıkıntıların duvarlarını geçemiyor. Biz onlar yerine de bağırınıyoruz. Ama başka bir sıkıntı da var. O da Rusya ve İran’ın bu yıkımdaki payı.
Rusya ve İran başından beri bu iç savaşın ‘içinde.’ Türkiye’den yükselen kimi seslere bakıyorum. Kimse o yönlere pek değinmiyor. Sanki Rus uçakları kendi başına gidip bir yerleri bombalıyor. İranlılar sanki kendi başına gidip oralarda savaşıyor.
Koca bir kent sonsuz yıkımın içinde. Ne muhaliflerin elinde duran taraf, ne rejim güçlerinin ele geçirdiği taraf. Kent yok olmuş durumda.
Halep fotoğraflarına bakıp üzülüyoruz. Geride birşey kalmamış. Bu insanlar bundan sonra ne yapacak? Bu yaralar nasıl sarılacak? Kimsenin sonrasını da düşündüğü yok.
Bu iç savaş nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın kazananı yok. Sadece kaybedeni olacak. Kazananları merak ediyorsanız Suriye sınırları dışına bakmanız lazım.