23 Haziran'da yenilenecek İstanbul seçimleri için bir seferberlik hali var.
Yarışacak üç adaydan AK Parti adayı Binali Yıldırım ile CHP adayı Ekrem İmamoğlu arasında kıran kırana bir mücadele söz konusu.
İki aday Pazar günü canlı yayında kozlarını paylaşacak.
Türkiye bu “karşılaşmaya” kilitlenmiş görünüyor.
Yıldırım’ın arkasında Cumhur İttifakı’nın bileşenleri AK Parti ile MHP var.
İmamoğlu’nun arkasında ise Millet İttifakı’nın bileşenleri CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi.
Her iki ittifakın oy oranları birbirine yakın olduğu için adaylar daha fazlasını almak için çaba içinde.
Üçüncü aday kazanmak için değil, partisinin bileşeni olduğu ittifakın adayını kazandırmak için yarışıyor.
Partiler geri planda, kampanya daha çok adaylar üzerinden götürülüyor.
Ancak geride kalmayan, kalmak istemeyen, hatta hepsinden daha çok öne çıkan, çıkmaya çalışan başka bir parti var; HDP.
Bu yarışta kendi adayları yok. Normalde söz konusu iki ittifaktan herhangi birinde yer aldıklarına dair kamuoyuna deklere edilmiş bir işbirlikleri de yok.
Ama partinin iki eş başkanı, İstanbul seçimleri için seferberlik ilan ettiklerini açıklıyor.
Millet İttifakı adayının kazanması için tüm güçlerini seferber ettiklerini ve seçim gününe kadar bunu sürdüreceklerini ilan ediyorlar.
31 Mart’ta da böyle yapmışlardı.
Öcalan’ın mektubundan sonra biraz kafaları karışmış gibi oldu.
Ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını pek kestiremiyor gibi bir halleri vardı.
Ancak Kandil’den (Cemil Bayık) beklenen açıklama gelince onlar da düğmeye bastılar; “Hedef AK Parti’yi yıkmak için Yıldırım’a kaybettirmek, İmamoğlu’na kazandırmak.”
Peki ama neden?
MHP’nin Binali Yıldırım’ı desteklemesi normal, çünkü AK Parti ile aralarında bir ittifak anlaşması var.
İYİ Parti ve SP’nin İmamoğlu’nu desteklemesi normal, çünkü onların da aralarında CHP ile bir ittifak anlaşmaları var.
Peki HDP’ye ne oluyor bilen var mı?
CHP ve adayı ile aranızda yaptıkları bir anlaşma varsa bunu açıklamaları gerekmez mi?
Herhangi bir anlaşma yoksa diğer partilerden, hatta adaylar ve adayların partilerinden daha canhıraş bir şekilde bu seçimi bir ölüm kalım mücadelesine döndürme çabalarının nedeni nedir?
Öyle ki, 31 Mart’ta yarışan adaylarının büyük kısmı partilerinin kendileri için bu denli yoğun bir gayret göstermemesinden şikayetçi.
Eşbaşkanlarının, “seferberlik” diye tabir ettikleri bu gayretin altında ne var?
“AK Parti’ye kaybettirmek” deniyor. Hatta kaybettirmek de değil yıkmak için deniyor.
AK Parti kaybedince veya yıkılınca siz ne kazanacaksınız?
“Demokrasi için, özgürlük için, Kürt sorununun çözümü için deniyor”.
Peki, “Kürtler cumhuriyetin kuruluşundan beri, büyük zulümlere, haksızlıklara, ayrımcılıklara uğradı. PKK buna karşı doğan bir isyan hareketidir” demiyor muydunuz?
Cumhuriyeti kuran, o günden yakın döneme kadar devlete egemen olan CHP değil miydi?
Sizin bu isyanınız o devlete değil miydi?
Ne oldu da, o zulümlere, haksızlıklara, ayrımcılıklara önemli ölçüde son veren bir partinin adayına karşı, o zulümleri, haksızlıkları, ayrımcılıkları temsil eden partinin arkasında bu denli cansiperane saf tutuyorsunuz?
Kürt sorununu, sorunun sebebi dediğiniz CHP ile mi çözecekseniz? Aranızda böyle bir anlaşma var mı, varsa bunun içeriği nedir?
AK Parti iktidarını kaybedip CHP gelince PKK silah mı bırakacak yoksa, CHP iktidarında PKK’ya operasyon mu yapılmayacak, hangisi?
Deniyor ki, “Doğu-Güneydoğu’da yaşanan işkencelerin, insan hakları ihlallerinin hesabını sormak için AK Parti’ye kaybettireceğiz.” (Varsa böyle iddialar sonuna kadar üzerine gidilmeli.)
Hadi iddia ettiğiniz gibi işkenceler, insan hakları ihlalleri var diyelim.
Bu vakaları, “17 bin sivil kaçırıldı, öldürüldü, gözaltında kaybedildi” dediğiniz 1990’lı yılların iktidar partisi DYP’nin İçişleri Bakanı’nın da yer aldığı ittifakın adayını destekleyerek mi önleyeceksiniz?
Bugün İstanbul’da Millet İttifakı adayına oy vermesini istediğiniz Kürtlerin büyük bölümü o 1990’lı yıllarda Doğu-Güneydoğu’dan kaçıp buralara yerleşen insanlar değil mi?
O insanlardan nasıl oy isteyeceksiniz?
Merak ediyorum…