Başkalarının acılarından duyulan mutluluk demek yazının başlığı. Almancadan aldım. Ja, ich spreche Deutsch. Türkçesi: Oh olsun!

Avrupa sokaklarındaki nümayişler Türkiye’de heyecanla karşılanıyor. Avrupa’nın çöküşü neredeyse herkes tarafından davul zurnayla kutlanıyor. Bazı yanılgıları, boş beklentileri dile getirmek gerekiyor. Öncelikli olarak Avrupa’nın bir dönüşüm sürecinde olduğu gerçektir. Değişimin yönünün ne olacağı veya hızının nasıl seyredeceği dünyanın içinde bulunduğu durumla da yakından ilgilidir. Avrupa, bugüne kadar geliştirmiş olduğu akılla bu krizini ihraç mı edecek yoksa kendisiyle yüzleşerek mi çözecek, göreceğiz.

Avrupa’ya yönelik bakışımızdaki yanılgıları dile getirmek sanırım faydalı olacaktır. Kendini Avrupalı gören bir ülkeyiz, milletiz. Son iki yüz yılımız Avrupa topraklarımızı kaybetmekle geçse de durum böyle. Ulus devlet başta olmak üzere Avrupa tezgahında tedavüle girmiş ne varsa bizde alıcısı bulundu. Düşünce akımlarımız büyük ölçüde Avrupa’dan etkilendi. Bunda onların refah toplumuna erişmiş olmalarının, maddi anlamda boyunduruklarına girmenin büyük payı vardır.

“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar” ifadesi İstiklal Marşımızda yer alır. Bağımsızlığı ve anti emperyalizmi reddeden veciz ifadelerdir. Lakin batının çökmesi, Avrupa’nın krize girmesi bizim iyi olacağımız anlamına gelmez. Aksine daha kötü günlerin habercisi bile olabilir. Bu nedenle temkinli olmakta fayda var. Batının krizinden fayda çıkarmaya çalışmak beyhude bir çaba olacaktır.

Hatırlayalım. Sovyet İmparatorluğu beklenmedik şekilde çökünce Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türk dünyası ifadesi hoşumuza gitmişti. Sonra? İşler hiç arzu ettiğimiz şekilde gitmedi. Hatta FETÖ belası tam bu ifadelerin gölgesinde yeşerdi ve dünyada ağlarını ördü. Sovyetler dağıldıktan sonra üzerine çullanan Batılı ülkeler de yutamayacakları lokmayla karşı karşıya olduklarını anladılar ve dönüp gittiler. Şu anda Avrupa’da yükselen aşırı sağ akımların ardında Rusya’nın olduğu ve hatta Trump’ın seçim kampanyasını manipüle ettiği söylenenler arasında.

Demem o ki, eğer güçlü değilseniz başkasının felaketinin size kazandıracağı bir şey olmaz. Hatta hatalarınızı telafi etmek için bile faydası dokunmaz.

Benzer şekilde Amerika’nın yıkılacağı günü ellerini ovuşturarak bekleyenleri de ikaz etmek isterim. Çin’in yükselişinin Türkiye’nin faydasına olacağını kimse iddia edemez. Hele Uygurların doldurulduğu insanlık dışı kampların görüntüleri gündemimizi meşgul ediyorken.

Avrupasızlık bize çok şey kazandırmayacaktır. Sovyetsizliğin kazandırmadığı gibi. Ne zaman bu ülkelerin etkilerini ülkemizde yok edersek işte o zaman daha iyi bir gelecek için hayal kurmaya başlayabiliriz.

Başkalarının felaketleri bizim için saadet olmamalı. Oh olsun dediğimiz her olay aslında aczimizi ve yapmadığımız ödevleri gösteriyor. Birleştirici vasfımızı yeniden keşfetmeli ve aynı zamanda terakkimiz için konjonktür arayıp durmaktan vazgeçmeliyiz. Avrupa, Amerika, Rusya ve hatta Çin vadeleri tamamlandığında giderler. Bizim tarih sahnesinin yedek kulübesine alındığımız gibi. Form tutup tekrar sahaya girmeyi mi arzu edeceğiz yoksa sakatlananların sahadan sedyeyle ayrılmalarına bakıp mutlu mu olacağız? Seçim bizim.