Bugün yine eskilerde yazdığımız konulara döndük. Çokça yazdım televizyon dizileri ile ilgili eleştirel yazılar.
Değişen bir şeyler olmadı, herkes yine bildiğini okuyor. Konu televizyonlara dizi çeken yapımcılarla, televizyonlardaki, özellikle dizilerle ilgili planlamaları yöneten Dış Yapımlar Bölümü arasındaki anlaşmalara dayalı.
Genelde diziler ilk anlaşmalarını 13 bölüm üzerinden yaparlar ve yayınlanan bu 13 bölümün izlenme oranlarına, daha doğrusu şu “reyting” denen değerlendirmeler sonrasında yeni bölümlerinin çekilmesine karar verilir. Adına “reyting” denen bu değerlendirmeler sonrasında dış yapım programlarının, en çok da maliyeti oldukça yüksek olan dizilerin kaderleri belirlenir.
Bu konuda, yıllardır televiz eleştirmenliği yaparım ve her yazdığımda “reyting” denen bu izleme-değerlendirme yöntemine asla inanmadığımı dile getirmişimdir. Hala aynı düşüncedeyim. Televizyon izleyenlerinin sosyal sınıf ve demografik yapılarına göre iyi araştırılarak yapılıp yapılmadığı konusunda çok açıklayıcı bilgiler yoktur. Sadece “şu sayıda denek üzerinde yerletirliş interaktif ölçüm cihazları ile yapıldığı” söylenir ama, yıllardır İstanbul’dayım bu deneklerle ilgili somut bir ize rastlamadım. O nedenledir ki; ülkemizdeki bu araştırmaların sonuçlarına hiç inanmam.
Türk sinemasını iyice açmazda olduğu uzunca bir dönemdir, sinema emekçilerinin çok önemli geçim kaynağı olan dizilerin, böylesine saçma düzene feda edilmesi hiç de iyi bir uygulama değil. Ama maalesef ki; dizileri, dolayısıyla da, televizyonlardaki kaderlerini belirleyen durumu, bu “reyting” verilerine göre değerlendirmek, konu reklam gelirleri de olsa, kaderlerinin tam anlamıyla “reyting pamuk ipliği”ne bağlı olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.
Dizilerin kaderlerini etkileyen en önemli değerlendirmelerden birinin; televizyon yayın planına yerleştirmelerde yapılan konum hataların olduğunu da göz ardı etmeyelelim. Diziler genelde akşam kuşaklarına yerleştirilirler ve tüm televizyonlar için uygulanan yöntem budur. Yayın planına yeni bir diziyi yerleştirirken, diğer kanallardaki diziler ve izlenme oranları mutlaka değerlendirilir. Uzun zamandır yayınlanan “reyting”i (!) yüksek bir dizinin saatine yeni bir diziyi koymak akıllıca bir yöntem değildir. Böyle bir dizinin “reyting” sonuç değerlendirmelerinde pek şansının olmadığı görülmüştür
Burada hiç de inanmadığım “reyting” konusunu tekrardan anlatmak istemem, ama, televizyonlardaki dış yapımların, özellikle dizilerin kaderleri, bu “reyting” canavarına teslim edilmiş. O nedenle ister istemez “reyting”i gündeme taşımak zorunda kalıyoruz.
Şunu da belirtmeden geçmeyeyim. Ben sadece ülkemizdeki “reyting” ölçümlerinin doğru yapılmadığını düşünüyorum. Yoksa “reyting”le hiç bir sorunum yok.
Tüm bunları neden yazdım? Yazdım çünkü; Fox TV’de yeni başlayan, birçok televizyon izleyicisinden iyi bir dizi olduğu bilgilerini aldığım, Erkan Petekkaya ve Deniz Çakır’ın başrolünu paylaştığı “Vurgun” adlı dizi, çekim tekniği, kurgusu ve en önemlisi televizyon dizi çekim planı tekniğinin iyi uygulandığı dizi, daha altıncı haftasında birdenbire “final” yapması, yayınının sonlandırılmış olmasındandır. İzlediğim kadarıyla oldukça iyi bir dizi idi. Aldığım bilgilere göre “reyting”i çok düşük olduğu” için yayından kaldırılmış.
İlginç olan, son anda alınan bir karala kaldırılmış olması. Dizinin “final” bölümünden bu çok net belli oluyor. Final bölümü; dizinin apar topar bitirilmiş olduğunu “haykırırcasına” gösteriyor. Ve belli ki, tam toparlanamayan, konuları geleceğe taşıyan, herşeyin askıda bırakıldığı, acemice, biraz da protesto edercesine kurgulanmış bir final bölümü.
Bir başka soru ise; dizinin planlama hatasına kurban gidip gitmediğidir. Uzun yıllardır ekranlarda olan “Arka Sokaklar” ve dillerde dolaşan, izlenme oranı yüksek “Sen Anlat Karadeniz” gibi güçlü dizilerin karşısına; çarşamba akşamına koyulmuş olması bana göre planlama hatasıdır.
Dizinin final bölümüne göre, çok yakında bir başka kanalda devam etmesi hiç de şaşırtıcı olmaz.
Bir dizi daha reyting kurbanı!