Aylardır hayat durmuştu ABD'de. Floyd'un öldürülmesi sonrası ise yeniden hareketlendi ABD.

Kovid-19 yüzünden tarihinin belki de en kötü ölüm vakalarını yaşayan ABD, Minneapolis’teki ırkçı polisler yüzünden bir kez daha insanlığı ile sorgulanıyor.

Siyahi ABD vatandaşı George Floyd’u ölüme götüren görüntüler tüylerimizi diken diken etti.

Sayısız ölümlü polis vakaları var ülkede ve sadece siyahiler de öldürülmüyor. Ancak,

Afro-Amerikalıların ölümleri son yıllarda beyazlara göre 3 kat artmış.

Sorun da bu.

Haliyle tepkiler de çığ gibi.

Tepki dediğime bakmayın, hepimizin takip ettiği üzere Minneapolis’te başlayan sokak hareketleri pek çok şehre yayıldı.

Hatta koronavirüs nedeniyle en fazla ölümleri yaşayan New York’ta bile gündem değişti.

New York’ta da sokak hareketleri artıyor.

Aylardır hayat durmuştu ABD’de. Floyd’un öldürülmesi sonrası ise yeniden hareketlendi ABD.

Yapılan araştırmalar, özellikle 2017'den 2020’ye her 1 milyon siyahi vatandaştan 18'inin polis tarafından öldürüldüğünü ortaya koymuş.

Görüyoruz ki, ülkede halen siyahi olmak en büyük ölüm nedenlerinden biri.

Halbuki pek çoğumuz için Demokrasi ve özgürlükler ülkesi Amerika.

“Nefes alamıyorum, durun” diyeni bile boğuyorlar.

Örneğin, 2014’teki olay gözümün önünden gitmiyor. New York’taki kilolu siyahi vatandaş polis tarafından köşeye sıkıştırılıp tartaklanırken haykırıyordu bu cümleyi…

“Nefes alamıyorum”

Aslında kurulduğundan bu yana siyahilere değil, dünyaya nefes aldırmıyorlar... Her yerde bombalarının izi var.

Elbette bombaları her zaman askeri anlamda düşünmeyin. Kültürel bombalarla da geliyorlar.

ABD’nin kültür endüstrisindeki hakimiyetiyle dünyadaki insan beyni kıyımını düşünelim.

Müziği ile, sineması ile, dili ile sözüm ona kültürler arası mesafeyi kaldıracak milletler arasında.

Günümüzde Amerikan yaşam tarzının, popüler kültürünün bütün dünyayı etkisi altına aldığı bir gerçek.

Filmleri… TV şovları… Modası…

Geliştirme adı altında daha çok dönüştürmenin araçları…

Örneğin, dünyadaki filmlerin yüzde 80’i Amerikan yapımı.

Özellikle filmler ve müziklerle sağlanıyor bu kültürel dönüştürme… Uzağa gitmeye gerek yok. 90’lı yılların başından itibaren kendi toplumumuza bakalım yeter.

***

Günün Sözü

“Zengin ve güçlü olanlara hayranlık duyup onlara neredeyse taparken, fakir ve muhtaç durumdakileri hor görme veya en azından görmezden gelme eğilimi ahlak anlayışımızı çökerten en büyük ve en yaygın nedendir.”

Adam Smith

***

I Can’t Understand…

İngiliz BBC, Türkçe arşivlerini internet sayfasından tüm okuyucularına açtı, çok büyük de merak uyandırdı.

İlgiyle izliyorum.

Saatlerce dikkat kesiliyorum.

1960’ların Ankara’sını, 70’lerin İstanbul’unu…

Türkiye’nin siyasetini, kültürünü, toplumsal değişimini bir de onların gözüyle görmek, okumak tartmak bir hayli etkileyici.

Ama;

İzlerken bir de baktım ki, “ne kadar kötüymüşüz biz” demeye başlamışım…

Hiç mi iyi bir şey yokmuş bu ülkede?

BBC arşivlerinde Türkiye’nin kültürel ve toplumsal önemini, güzelliklerini yansıtan hiç mi iyi bir şey yok?

Yoksa ben mi rastlayamadım?

Hani bir önceki başlıkta kültürel dönüşüm derken aslında örneği bu muymuş?

Bizim kötülerimizi gösterip, kendi hayranlıklarını mı kabul ettirmeye çalışıyorlar?

Anlayamadım…

***

Bilim insanı korku yayar mı?

Bir ABD’li bilim insanın uyarısıymış bu.

Dr. Michael Greger…

Son araştırmasıyla tüm dünyayı uyarmış… Dünya nüfusunun yarısı ölecekmiş.

Nasıl olacakmış bu?

“Tavuk çiftlikleri tarafından tetiklenecek kıyamet virüsü” çıkacakmış ortaya…

“Kümes hayvanlarının oluşturacağı bir salgın” geliyormuş.

Had safhada geçirdiğimiz bu korkulu günlerde, yeni bir çalışma yapmış Dr. Greger

Virüsün merkezlerinden biri olan ABD’nin tüm dünyaya korku yayan ‘bilim insanları’ tek tek konuşmaya başlar yakın zamanda…

Bilim insanları “uyarı” diyerek “korku” yayar mı hiç?