Erdoğan, şehir hastanesinin açılışında "Türkiye'yi 3 kıtanın sağlık merkezi yapacağız" dedi.

ŞEHİR HASTANESİNİ BEĞENMENİN KARŞILIĞI KÜFÜR !

Son bir iki yılın en gereksiz tartışma konusu devletin şehir hastaneleri projesi oldu. Dünyada az örneği olan bir proje olan “Şehir Hastaneleri” ile ilgili gelişmeleri sağlık konusunda çok olumsuz şeye şahit olmuş bir vatandaş olarak yakından takip ediyorum. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesinin açılışı ile ilgili bir sosyal medya paylaşımı yaptı.

Erdoğan, şehir hastanesinin açılışında “Türkiye’yi 3 kıtanın sağlık merkezi yapacağız” dedi. Paylaşımında ek olarak yeni açılan Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesinin açılışı ile ilgili bir infografi paylaştı. Bu infografiyi inceledim ve çok heyecanlandım. İnfografide yer alan bilgiler ve verilerde bu hastanenin ne kadar büyük bir hastane olduğunu anlatan bilgiler vardı. Mesela bu şehir hastanesinde 858 doktor, 1077 hemşire, 1105 yatak kapasitesi, 45 tane ameliyathane varmış. Bu sayıları görünce “vay be dedim”. O gün yayınım vardı, yayınımda açılan şehir hastanesinin çok güzel bir yatırım olduğunu söyledim ve bu infografide yer alan sayıları açıkladım. Programımda şu cümleyi kullandım: “ Hangi partiden olursak olalım, doğruyu söylemek, doğruyu takdir etmek lazım. Bu şehir hastanesi çok güzel bir yatırım olmuş, Allah düşürmesin, eksik de etmesin”. Hastanenin güzeli olur mu? Olmaz tabii ki, ama sağlık hizmeti bir gerekliliktir. Dolayısıyla bu gerekliliğin lüks ve insana kaliteli hizmet sunması hoş bir şeydir. Tabii ki Allah hiçbirimizi bir sağlık kurumuna düşürmesin, sağlıklı olalım hepimiz. Ama bir gün hepimiz hasta olacağız. Bunlarda lazım.

İktidar partisinin hizmetini anlatmak aşağılanma nedeni oldu

Kartal’da açılan şehir hastanesinin güzel bir yatırım olduğunu, buna inandığım için söyledim. Yayınımda bunu söyledikten sonra sosyal medyada hemen AK Parti karşıtları bana yağdırmaya başladı. Ne “şerefsizliğim” kaldı, ne”yalakalığım” kaldı, ne “yavşaklığım” kaldı ne de başka bir şey. Neymiş efendim AK Parti’nin hizmetini methetmişim. Bir bilgi ve haber verdim. Türkiye’de, yani yaşadığım ülkede yapılan bir hizmetin güzel olduğunu düşündüğüm için ve bu düşüncemi dile getirdiğim için küfürler yedim.

Bu nasıl bir toplum yapısıdır, bu nasıl bir kutuplaşmadır ve bu nasıl bir Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığıdır ki, bu adamın yaptığı her şey otomatik olarak eleştiriliyor, hatta aşağılanıyor. Bu hizmetler veya hizmet hakkında olumlu bir yorum yapan bir kişiyi bile aşağılıyorlar. Şu an Türkiye’de iktidar partisinin yaptığı bir hizmet ile ilgili iyi bir yorum yapmanın bedeli aşağılanmak oldu. Hemen “yandaş” oluyorsunuz, hemen “yavşak, alçak” oluyorsunuz. Böyle saçmalık olmaz. Böyle terbiyesizlik olmaz. Muhalefet dünyada nerdeyse hiçbir ülkede yaşanmayan bir iletişim yöntemi uyguluyor. İnsanları “ne olursa olsun, karşı çık” stratejisi ile dolduruyor. Böyle şey olmaz. Bugün uygulanan siyasi kampanyaların ortak noktası “Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerine” kurulmuş durumda. Toplumda onun yaptığı her şeyin bir “error” olarak görmesi, amaçlanıyor ve bir nefret ve kin üretim mekanizması yaratılıyor. Bu sosyal medya aracılığı ile yapılıyor.

Tehlikeli bir propaganda stratejisi

Bu konuda tarafsız ve dürüst olmak lazım, ben ne yandaşım ne de muhalif. Kimsenin yalakası da değilim. Ne AK Parti’den ne de CHP’den bir bardak su içmedim. Aksine her iki partide yakın dostlarım olmasına rağmen gün geldi benden, hak ettiklerimi bile aldılar. AK Parti’den daha fazla siyasi dostumun olduğu doğrudur, ama bu hiçbir zaman hiç kimsenin kapısını çalıp bir şey istemedim. Hep, inandığımı söyledim. Bugün iktidar partisinin hizmetlerini övmek isterseniz bunun için cesur olmanız lazım. Çünkü sizi hemen linç ediyorlar. Bu uygulanan yöntemle bir korku ve nefret yaratılıyor. Bu korku ve nefret sayesinde insanların bilinç altlarına bu şırınga gibi sunuluyor ve özellikle yeni neslin ve beyinleri kararsız ya da nötr olan insanların bir akıl tutulmasını yaşayarak iktidar düşmanı olması sağlanıyor. Bu bir propaganda ve bir iletişim stratejisi belki ama çok tehlikeli. Çünkü bu strateji, toplumdaki kin ve nefreti arttırıyor. Bu propaganda yöntemi toplumun akıl sağlığını bozuyor ve robotlaştırarak tektipleştiriyor.

Neden hiç kimse yazmıyor, hiç kimse konuşmuyor anlamıyorum. Gazetelere bakıyorum, televizyonlara bakıyorum ve şaşırıyorum. Herkes ikili oynuyor. Herkes sözde iktidar dostu ama 2023 rüzgarının CHP-HDP- İP ve diğerlerinden oluşan millet ittifakına yakın estiğini görüp onlara yaklaşıyor. Muhaliflere bakıyorum, ana avrat dalıyorlar ama ‘bir fırsat olsa da iktidar partisine yanaşsam’ modundalar.

Zafer sarhoşu Millet İttifakı

Millet İttifakı ciddi bir zafer sarhoşluğu ve hırs içinde. AK Parti’den kovulan ve kendi partilerini kuran liderler, tek başına ayakta kalmak ve davasını tek başına savunmak yerine nikahsız aşk yaşayan HDP, MHP’den milliyetçi ruhla ayrışan ama CHP sosyetesinin partisi olan İyi Parti ve diğerlerinin buluşma noktası Millet İttifakı oldu. Millet İttifakı bu bileşimin ortağa koyduğu matematiksel çoğunluğun getirdiği gazla, ilk erken seçimde iktidar olacağının psikolojik garantisi içinde. Bu psikolojik garanti az önce dile getirdiğim kin ve nefrete dayalı gizli algı kampanyasının şiddetini de arttırdı. Millet İttifakının bu iletişim stratejisine karşı Cumhur İttifakı da arada atak yapıyor ve özellikle sosyal medya bir meydan muharebesine dönüşüyor. Millet İttifakı bir de Ekrem İmamoğlu’nun aldığı İstanbul zaferinin de getirdiği gazla Türkiye’yi ilk seçimde alacağına garanti gözüyle bakıyor. Bu onların tercihi bizi alakadar etmez. Bizi alakadar eden konu şu: Bu zafer sarhoşluğu çok itici bir hale gelmeye başladı.

Medyadaki kin nefret kaygı verici

Mesela, Millet İttifakını destekleyen medya. İnanılmaz bir dile sahip. Yine medyada ki Abdülhamid tartışmalarına bakıyorum da, ne kadar gereksiz, ne kadar saçma, ne kadar aptalca. Millet İttifakı Erdoğan sempati duyuyor diye, Abdülhamid düşmanı kesildi, yandaş medya ise sırf Erdoğan seviyor diyor Abdülhamid fanatiği kesildi. Abi bırakın adamı mezarında rahat yatsın. Muhalifler rahmetliye “alçak” dediler. Ayıp ya, koca Osmanlı Devletinin bir dönem başında olan insana sen neden “alçak” dersin, senin derdin nedir kardeşim?

Geleneksel medyadaki Erdoğan düşmanlığı çok saçma bir yere geldi. ‘Şehir hastanesi güzel’demek yasak, ‘ekonomi kötü gitmiyor’ demek yasak, ha bi de ‘ekonomi iyi gidiyor’ derseniz yandınız, linç yersiniz. ‘Türkiye gelişti’ demek yasak. Battık, bittik, geberdik. Sanırsınız ki, ülke işgal altında, mahvolduk, perişan olduk gibi bir hava estiriliyor memlekette. Her şey dört dörtlük mü? Tabii ki değil, ama mesela Fatih Portakal’ın haber bültenlerinde dile getirdiği gibi de her şey yüzde yüz berbat değil.

Şu an geldiğimiz nokta çok ürkütücü. AK Parti düşmanlarının yazdıkları şeyleri okurken şok oluyorum. Neymiş efendim, Erdoğan ilk seçimlerde düşecekmiş. Bunun hemen ardından yandaş televizyon kanalları kapatılacaklarmış, yandaş gazetecileri Silivri’ye yollayacaklarmış. Daha neler neler. Ben de böyle konuşanlara, “yahu kardeşim tamam anladım da sizin bu dediklerinizi yaptığı için eleştirdiğiniz iktidar partisinden farkınız ne olacak?” diyorum.

Yürüyen “Mağdur” stratejisi

Millet İttifakı şimdiden ‘kim Cumhurbaşkanı olacak?’ telaşına kapıldı. Onlara göre bir sonraki seçimlerde millet ittifakı kesin iktidar olacak. Bu ceplerinde. Bu konu bitti, seçimler kazanıldı, şimdi ‘kim cumhurbaşkanı olacak?’ konusu tartışılıyor. Bu noktada Ekrem İmamoğlu’cuların parti içinde her geçen gün güçlendiğini görmek mümkün. Kemal Kılıçdaroğlu’nun tahtını alacak kadar güçleniyorlar. İmamoğlu, medyayı çok iyi kullanan bir siyasetçi. Yaptığı işlerden çok medyadaki görünümü ile gündemde kalıyor.

Taktiği şu: Bir hizmet sunuyor, bu hizmetin eleştiri alacağını o da biliyor. Mesela en son yaşanan Fatih’in tablosu olayı. Oltayı attı, sazanlar hemen atladı ve Ekrem beye istediği reklamı yapmasına yardımcı oldu. Bu eleştirileri alınca İmamoğlu’da hemen mağdura düşüyor. Bu Türk insanının sevdiği bir şey. Medyatik bir siyasetçi profili. Dürüst olmak lazım, başarılı bir taktik. İnsanların algılarına “bana iş yaptırtmıyorlar” imajını, her geçen gün daha da fazla yerleştiriyor. Burada amaç belli, ilk seçimlerde insanların “ne yapsın adam, iş yaptırmadılar ki” dedirtmek ve oy almak.

İmamoğlu Çin’in peşinde

İmamoğlu bir yandan “bana iş yaptırmıyorlar” imajını pazarlıyor diğer yandan da İBB için Çin’den kredi almaya çalışıyor. Bu çok ince ve önemli bir detay. Daha İBB başkanı seçilmeden önce Çin’le iyi ilişkiler içine girme ve onlardan destek almak isteyen Ekrem bey, şimdi çok akıllıca bir taktik geliştirdi ve artık İBB olarak Çin’den fon almaya çalışıyor. Bu fonu sağlamak içinde Çin’e yakın cemaatle toplantılar yapıyor. Bunu eğer gerçekten de İBB’ye fon sağlamak için yapıyorsa takdir ederim. Ama eğer Cumhurbaşkanlığı hayalleri için Çin’i arkasına almaya çalışıyorsa o zaman takdir etmem. Hatta şunu da eklemek isterim: Çin hiçbir ülkenin iç siyasetine karışmaz. Çin’i iç siyaset malzemesi yapmak isteyenler bunu bilmeli. Ömrünün yedi yılını Çin kültürü ve işletmeleri ile geçiren biri olarak Ekrem bey başta olmak üzere, Çin Devletini iç siyasete çekmek isteyenlere bir önerim olacak: Çin Devleti, zengin ama hiçbir zaman bu sermayesini bir siyasi oluşumun başarısı için harcamaz. Siyasi bir taraf olmaz. Partizanlık yapmaz. Onlarla iş yapmak istiyorsanız, çok başarılı bir iş planı ile kapılarını çalmanız gerekir. Siyasi hayallerle değil.

Bu Mecidiyeköy Mahmut Bey Metrosu’nun hali ne olacak?

Son sözüm yine İBB’ye. Bu bir vatandaş sitemi. Bu Mecidiyeköy- Mahmut bey Metro hattı ne zaman açılacak? 2017 yılında sırf bu metroya güvenip evimin lokasyonunu buna göre ayarladım. 2019 yılında açılacaktı. Yerel seçimlere kadar çalışma devam ediyordu. Bizzat gidip bakıyordum, duraktaki çalışmaları inceliyordum. Yerel seçimler bitti, metro çalışması da bitti. Bir anda orada çalışan insanlar yok oldu. ‘Başkan değişti, normaldir yakında başlarlar’ dedik. Bekle babam bekle, bir sene geçti, benim duraktan giden o emekçiler bir daha durağa uğramadı. Metro hayal oldu. Bunun nedeni nedir?

En son İmamoğlu, bu metro hattının 2020 Ocak’ında açılacağını açıkladı. Ama yine açılmadı. Ben trollere bakmam arkadaşım, ben hizmete bakarım. Hiçbir parti ilgilendirmez beni, hiçbir siyasetçinin gelecek hayalleri de ilgilendirmez. Ben Mecidiyeköy – Mahmut Bey metrosunun açılıp açılmadığına bakarım. Ben hayalini kurduğum metro durağından arabayla geçerken neden o metroya giremediğimi sorgularım.

Aldığı modeli uygulaması lazım

Recep Tayyip Erdoğan’ı kendine model olarak alan Ekrem İmamoğlu’nu hizmet konusunda da bunu yapması lazım. Ben Erdoğan’ın İlk İBB başkanı olduğunda toplumun ona karşı yarattığı mahalle baskını hatırlıyorum. Kıl payı bir oyla İBB başkanı olmuştu. Öyle bir büyük bir ittifak oyu da yoktu. İBB Başkanı olduğunda “memleket elden gidiyorcular” inliyordu. Adama neler neler yapıldı, canından bezdirdiler. Ama onun yaptığı tek şey çalışmaktı. Erdoğan İBB başkanı iken ona destek olan bir sosyal medya yoktu, ana akım medya da ona destek olmadı. Ona ikinci sınıf adam muamelesi yaptılar. O ne yaptı? Sadece çalıştı ve hizmet sundu. Bu analizim yanlış mı? Yalan mı?

Şimdi bana yalaka mı dersiniz, yandaş mı dersiniz, trolleri mi üstüme salarsınız bilmem. Ekrem bey Çin’den mi para alırsınız? Amerika’dan mı? Siyonistlerden mi? Onu da bilmem. İleride cumhurbaşkanı hayallerinizi gerçekleştirdiğinizde “bu adam bana yandaşlık yapmadı” deyip beni Silivri’ye mi yollarsınız hiç bilmem, hiç de umurumda olmaz. Benim için tablo satın aldığınız gün değil, Mecidiyeköy - Mahmut Bey hattı ve benzer projeleri hayata geçirdiğiniz gün hizmet sunan bir İBB Başkanı olursunuz. Bu hizmetleri hayata geçirmeden sadece Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden yapılan algı kampanyası ile nitel değil nicel bir büyüme yaşarsınız. Örnek model olarak aldığınız Erdoğan’ın kötü bir örneği olursunuz.

Son sözüm:

Şehir Hastaneleri projesini çok beğendim. Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi memleketimize hayırlı olsun. Allah bu hastanelere kimseyi düşürmesin ama başımızdan da eksik etmesin. Ekrem başkan sen de şu metroyu aç artık benimde hayır duamı al.