Hatta "tebdil-i kıyafet" ve "tebdil-i mekanda ferahlık vardır" tanımlamaları geçmişte sokağı önemseyen yöneticilerden türeyip günümüze kadar gelmiştir...
Yönetimler sürekliliği düşünüyorsa mutlaka sokağın nabzını doğru yakalamalı...
Hatta “tebdil-i kıyafet” ve “tebdil-i mekanda ferahlık vardır” tanımlamaları geçmişte sokağı önemseyen yöneticilerden türeyip günümüze kadar gelmiştir...
Geçtiğimiz hafta yoğun programlar eşliğinde bir Irak rehberi tuttum... İlk program Irak Başbakanı Kazımi’nin çağrısı ile gerçekleşen “Irak İş Birliği ve Ortaklık Konferansı” idi. Komşu ülke liderleri ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron bu davete icabet ederek Irak ve bölge adına olumlu mesajlar vermişti...
Hemen ardından Rafidain’in düzenlediği “RCD Forum 2021 Bağdat” gerçekleşti... Çok başarılı bir programdı.
Bugün oradan yansıyan mesajları ve aldığım notlarımı aktaracağım size...
10 Ekim’de gerçekleşmesi beklenen Irak seçimleri öncesinde yapılan tebdil-i kıyafet istişareleri sonucu tebdil-i mekanda ferahlık olacağına karar verilmiş ve Irak’a can suyu niyetine muhteşem bir organizasyon hazırlanmıştı Rafidain öncülüğünde...
Üst düzey konuşmacı ve dinleyici kitlesine yönelik hazırlanan RCD Forum 2021 Bağdat programına bölgenin ilgisi büyüktü...
Daha Bağdat Havalimanı’na adım attığınız anda yeri göğü kaplayan afişlerle karşılaşılıyordu sizi... Forum’un katılımcı kitlesi üst düzey olsa da yansıması her kesime olmuştu. Herkes Bağdat’taki uluslararası forumu biliyor, konuşuyor, canlı yayınları heyecanla takip ediyordu...
Irak seçimleri öncesi vatandaşın siyaset, siyasetçi, sandık reddini aşmalıydı Bağdat Yönetimi bunun içinde demokrasi, adalet, yenilenme, modernleşme, eşit dağılım, şeffaf yönetim ve daha nicesini vatandaşına sunup “bizi seçerseniz en kısa zamanda ülkeyi talepleriniz doğrultusunda revize edeceğiz” diyordu...
İş dünyası, siyaset, bürokrasi, askeri, ülkede görev yapan büyükelçiler, uluslararası araştırma merkezi temsilcileri kendilerine ayrılan oturumlarda alanlarına dair verileri Irak ile sentezleyip aktardılar salondakilere... Fazlasıyla sorunlar ve umutsuz çözümler vardı aktarılan cümlelerde... İş dünyası modernizasyondan uzak bürokrasiden ve her şeyin bir kesimin menfaatleri odağında dönmesinden şikayetçiydi... “Basit bir evrak için 89 masaya gidip onay almak zorundayız. Onayları alsak bile görünmeyen bir güç iş yapmamızı istemezse yapamıyoruz” diyen bir yönetici Irak’ın vahametini gözler önüne seriyordu...
Mikrofonu eline alan sorunları yığıyordu dağlar misali. Aslında bu sorunları ve çok daha fazlasını biliyorduk fakat işin içindekilerin bu denli şikayet itirafı beni şaşırtmıştı. Hatta en fazla şikayet bakanlardan ve yöneticilerden geliyordu... Bunca şikayetten sonra “herkes haklı ve mağdur o zaman suçlu kim” diye düşünürken salondan biri mikrofonu aldı ve zihnimdeki soruyu yöneltti konuşmacılara...
Sahi suçlu kim Irak’ta? Bu soruya pek çok cevap bulunabilir fakat bana göre asli suçlu yine Iraklılar. Çünkü o kadar çok ayrışmışlar ve o kadar çok birbirine öfkeyle bakıyorlar ki...
Sıra büyükelçilerin oturumuna gelmişti... Sahnede İran, İtalya, Mısır ve Türkiye büyükelçileri vardı... İlk konuşmacı İran’ın Bağdat Büyükelçisi İrec Mescidi idi.. Konuşma tarzı, tavrı, bakışları ve verdiği off the record mesajlar ile adeta “Irak bizim” der gibiydi!
Misal şu tavrı çok dikkatimi çekti; herkes simultane cihazını takmıştı konuşulanları anlamak için fakat sadece İran Büyükelçisi Mescidi takmadı cihazı “dünya bizi dinlesin biz kimseyi dinlemiyoruz” dercesine... Arapça bildiği halde konuşmasını Farsça yaptı ve konuşması önce mikrofondan Arapçaya sonrada cihazdan İngilizceye çevrildi... Konuşması esnasında zikrettiği bazı cümlelere salonla birlikte bence kendisi de inanmıyordu ki salonla birlikte kendisi de tebessüm ediyordu... Misal şu cümlesine tüm salonla birlikte kendisi de güldü; “İran’la komşu olan ülkelerin sınırlarında sorunlar olduğu söyleniyor böyle bir şey asla yok sınırlarımız huzurlu ve güvenli komşularımıza da sorabilirsiniz...”
İtalya ve Mısır Büyükelçilerinden sonra noktayı koymak üzere Bağdat Büyükelçimiz Ali Rıza Güney’e sıra gelmişti... Büyükelçi Güney; Türkiye’nin Irak’a olan bakış açısını, diplomatik tavrını, huzur ve güvenlikten yana sunduğu desteği aktardığı cümleleri öyle yerinde ve öyle kararlı tonda aktarıyordu ki tüm salon pür dikkat kesilmişti... Ve Büyükelçi Güney’in Irak’a dair aktardığı önemli bir başlık daha vardı; genç potansiyeli...
Doğru değerlendirilemeyen genç potansiyel katkı yerine zarar veriyordu Irak’a ve terör örgütlerinin maşası haline dönüşüyordu... Bir kısmı da beyin göçü vesilesiyle ülkesine sunması gereken faydaları başka ülkelere sunuyordu. Ki kimselerin aklına gelip değinmediği ve Büyükelçi Güney’in aktardığı bu yöndeki görüşlerin haklılığına herkes onay verdi...
RCD Forum 2021 Bağdat’ta dinleyicilerin yönelttiği sorularda vardı. Soru soranlar arasında birkaç isim vardı ki adeta “o soruları” sormak için görevlendirilmiş gibiydiler. Bağdat Büyükelçimiz Ali Rıza Güney ile Orsam Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal’a sorulan sorular “Türkiye’nin Irak’ta ne işi var ve su istiyoruz” şablonu üzerine kurguluydu. Ki herkesin ve hatta soruyu soranların bile cevabını çok iyi bildiği bu sorulara Büyükelçi Güney’in resmî veriler doğrultusunda verdiği cevaplara kimseler itiraz edemedi... Öyle ki program sonrası o soruyu soranlardan bir kadın Büyükelçi Güney’in yanına gidip tanıştı ve sohbet etti...
Bu tarz sorulara herkesin cevap tarzı Büyükelçi Güney gibi olmadı elbette. Kendisine yöneltilen “Türkiye’nin Irak’ta ne işi var” sorusuna tepki gösteren Irak Savunma Bakanı Juma'a Inad al-Jabouri bu sorunun muhatabı Bağdat Yönetimi değil minvalinde cümleler eşliğinde IKBY’yi işaret ederken öfkeden mikrofonu düşürdü ve sahneyi terk etti. Sonrasında salonu da terk edecekti ki zor ikna ettiler...
Evet Bağdat Yönetimi başta olmak üzere Irak genelinde vatandaşlar ciddi anlamda adalet, hak, demokrasi, eşit dağılım, eşit vatandaşlık, hızlı bürokrasi, etik siyaset, eğitim, sosyal-kültürel-sportif faaliyetler, kaliteli ve hızlı hizmet istiyor artık. Ve tabiki karşılıklı uygulanan vize sorunları... Irak’ın yarattığı vize zorluğu tepki olarak diğer ülkelerin de Bağdat’a yönelik vize zorluklarını tetikliyor. Hatta kulislerde şu konuşuluyor; Bağdat’ta bir güç vize zorluğunu kasten yaratıyor ki ülkenin dünya ile bağı iyice zayıflasın!
Özetle Iraklı diyor ki; her alanda diktatörlük bitmeli ve demokrasi gelmeli...
Şunu belirteyim ki;10 Ekim seçimleri belki de Irak’ın son şansı olacak çünkü vatandaş sorunlardan, yoksulluktan, güvensiz ortamdan yana çok tepkili...
Ve eldeki mevcut veriler doğrultusunda görünen o ki seçmen Kazımi’ye yeşil ışığı yakarak ‘evet bana vaat ettiklerini buyur yap’ diyecek...