Burada bahsettiğim Ertuğrul Zekai Ökte Merhumun kurduğu askeri bir birim olan Daire değil. Bu Şenol Hoca'nın düştüğü ve içinden çıkamadığı "fasit daire"yi ifade etmek için kullandığım bir benzetme. Kısır döngü de denebilir özet olarak.
Yıllar boyunca ilmik-ilmik dokuduğu, büyük bir emekle ete kemiğe büründürdüğü imajı, itibarı, karizması -ne derseniz deyin- son günlerde yaşanan bir dizi talihsiz olay sebebiyle fena halde zedelendi.
İlk “acaba?” soruları daha önceki yıllarda da gündeme gelmiş ama toplum katındaki engin saygınlığı ve kredisi ile yaptığı bazı eylem ve tepkiler “zuhulen” olmuş muamelesi görmüştü. Güzel ve şanssız Ülkemizin futbolda yaşadığı en büyük başarıların altında imzası olan iki futbol insanından birisi (diğeri elbette Fatih TERİM) ve taraflı tarafsız her kesim tarafından takdir edilen bir figür iken; Pazar gecesi Seyrantepe Türk Telekom Stadı’nın tribünlerinden tüm yurda yayılan “yatsana, yatsana, Şenol Güneş yatsana” tezahüratlarına muhatap olmak hepimizi hüzünlendirdi.
Eğitimci kimliği ile şekillenen ve çalıştığı insanlara değer katan bir yaklaşıma sahip olduğu için saygı gören bir insan Şenol Hoca. Gerek Trabzonspor yıllarından, gerek Milli Takım ve sonrasında görev yaptığı Güney Kore yıllarından ve gerekse Bursaspor’dan hatırlarda onlarca futbolcu vardır keşfettiği ve işleyerek değerine değer kattığı. Bu metodolojisi sayesinde Beşiktaş’ta da iki sene üst üste ligi şampiyon bitirdi. Bu sene Şampiyonlar Ligi’nde grubunu mağlubiyetsiz kapattı ve ülke puan rekoru kırdı.
Artık günümüzde örneği kalmayan “üniversite mezunu futbolcu” kuşağının ilk temsilcilerinden olan ve Eğitim Fakültesi’nden Öğretmen olarak mezun olduğundan bu yana; karşısındakini anlamaya ve muhataplarına saygı duymaya, iyi niyete, oto kontrole ve pratik çözümler üretmeye dayalı bir yaklaşıma sahipti Şenol Hoca. Anadolu insanının öğretmenlik mesleğine duyduğu engin muhabbetin ve çalışkanlığının neticesi olarak da benimsendi geniş halk kitlelerince.
Ne var ki; Hocanın bilinen tüm bu örnek/olumlu tarafları yanında; hem futbolcu/kaleci Şenol olduğu yıllardan hem de Teknik Direktör/Antrenör Şenol GÜNEŞ yıllarından yaşadığı birkaç büyük travma var benliğini şekillendiren ve hepsi Fenerbahçe kaynaklı. Trabzonspor’un 1.Lig’e çıktığı yıllardan itibaren “Karadeniz Fırtınası” olarak şöhret bulduğu yılların kalecisi Şenol Hoca ve o yıllardaki şampiyonluklarda çekiştikleri tek takım Sarı Lacivertilerdi. Kadıköy’deki bir maçta “Çingene” Arif (KOCABIYIK)’in (1982-83 sezonu) ceza sahası içinde yaptığı bir dizi artistik hareket sonucu Şenol Hoca’ya çimleri yoldurması bunlardan belki de birincisi. Daha sonra meşhur 5 Mayıs 1996’da Trabzon Avni Aker’de oynanan Fenerbahçe’nin 2-1 kazandığı ve şampiyon olduğu gergin maç var. Son olarak da 2010-11 sezonunda aynı puan ve averajla şampiyonluğu Fenerbahçe’ye kaptırılması ve ardından yaşanan 3 Temmuz süreci bu travmatik olayların sonuncusu.
Bu olaylar Şenol Hoca’nın benliğinde o kadar derin izler bırakmış ki; bu sezon Trabzon’da Trabzon-Beşiktaş maçında tribünlerden aleyhine yapılan tezahüratın bile faili olarak Fenerbahçe’yi gösterebilmiştir.
Bu psikolojiyi taşımak ve yıllardır baskılamak kolay olmasa gerek. ZTK Yarı Final İkinci Maçı’nda yaşananlardan ve sonrasındaki süreçten en büyük hasarı ne yazık ki Beşiktaş Camiası ile birlikte Şenol Hoca aldı. Kafası yarıldı-yarılmadı, dikiş atıldı-atılmadı tartışmaları ardından koskoca kariyer, “yatsana, yatsana, yere yatsana” noktasına indirgenince Şenol Hoca’ya sezon sonunda emeklilik yolu göründü.
Keşke; Arsene WENGER veya Sir Alex FERGUSON modeli bir bırakışla gerçekleşseydi bu emeklilik ama olmadı. Psikolojik Harp Dairesi’nden çıkamadı Şenol GÜNEŞ.
Emek ve Dayanışma Gününü tebrik ediyor, mutlu bir hafta diliyorum.