ABD’nin tek taraflı hegemonyasının Ortadoğu'da bitmesiyle birlikte, küresel ve bölgesel düzene dair olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bir dönem başladı.

Rusya’nın Suriye krizinde belirleyici bir rol oynaması, Obama döneminden bu yana Çin’in küresel ve bölgesel faaliyetleri de bu sürecin pekişmesine katkı sağladı. Bu yeni dönem, üç büyük kutup olan ABD, Çin ve Rusya ekseninde şekillenen ‘Büyük Güçler Rekabeti’ dönemi olarak adlandırılmaya başlandı.

***

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo demokrasilerin otokrasilere karşı birlikte hareket etmesini vurgulayan “Demokrasilerin Yeni İttifakı” (New Alliance Of Democracies) isimli projesini ilan etti.

Bölgede gerilimin ve rekabetin artması ile başarıya ulaşamayan ABD, Çin ve Rusya yıpranmışlığın tesiriyle Türkiye’nin gücünü göz ardı edemez duruma geldi.

Türkiye’nin 15 Temmuz sonrasında; Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de güç ve kapasite artırımı, krizleri aşabilen reel politik varlığı, İHA/SİHA/Savaş Gemisi gibi savunma sanayinde sergilediği büyük başarı ile Ortadoğu özelinde süper güçlerin tercih ettiği bir aktör olmaktan çıkarak, işlevselliği sayesinde; büyük güçleri seçebilme özgürlüğü kazandı.

Türkiye artık kurulmuş bir oyunun dahilinde değil; oyunu bizzat kuran ve oyuncuları belirleyen statüde... Ve bu yıllardır bu şekilde, bugün daha belirgin bir hal aldı o kadar.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un 2020 yılında yayınladığı “Olayın Olduğu Oda” (The Room Where It Happened) kitabında; “PKK/YPG’den vazgeçersek diğer coğrafyalardaki vekil güçlerin de aynı talihe maruz kalabileceği...” düşüncesine yer verdi.

Bu düşünce bundan 4 yıl öncesinde Amerika’nın, Ortadoğu’daki vekil güçlerini gözden çıkarma eşiğinde olduğunun, dolayısıyla; diğer bölgeler hakkında tedirginlik aşamasına geçtiğinin bir göstergesi...

***

ABD bugün, Ortadoğu’da PKK/YPG/PYD vekil güçlerinden kısmen de olsa vazgeçmiş görünüyor. Çünkü bölgede Türkiye’nin işlevsel gücü hakim ve ABD artık tamamıyla değil; en makul seviyede bir başarıya dahi razı...

Moskova bir yandan Suriye rejimine olan desteğini açıklarken öte yandan “Türkiye ile iş birliği içinde olunması” çağrısı yaptı.

İran Dışişleri Bakanı Arakçi: “Türkiye ile ilişkilerinin dost, samimi ve yapıcı bir atmosferde” devam ettiğini söyledi.

Suriye’nin Geçici Hükümet Başkanı “Suriye ve Türkiye arasında iş birliği” vurgusu yaptı.

Amerika: “Olanların sorumlusu Esad rejimi bizim bir dahlimiz yok!” dedi.

Çünkü bundan 3 hafta öncesinde Hakan Fidan, ABD’ye; “Suriye’de YPG ile iş birliklerini sonlandırma” çağrısı yaptı. Dolayısıyla; terörün hiçbir aparatına geçit vermemekte kararlı olan Türkiye’nin bölgedeki işlevsel varlığı, Türkiye’yi geçilmez kılmış durumda...

Türkiye’nin Suriye Harekatı ile ilgili, ‘güvenli bölgelerde eksik halkaların tamamlanması’ açıklamasını, Fidan’ın: “Yeni bir göç dalgasını tetikleyecek hiçbir aksiyona girişmeyiz” mesajı da doğruladı.

“Halep’te ha Türk bayrağı dalgalanmış ha PKK bayrağı...”

“Halep’te bizim ne işimiz var?”

“Halep kimin toprağı?”

“Halep kimin şehri?”

“Türkiye Halep’i işgal mi ediyor yoksa?” diyen, terör lobilerinin konuşlandırdığı etki ajanları, Türkiye’nin politikasını yanlış lanse etmeye çalışsalar da;

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Bahçeli’nin ve Fidan’ın açıklamaları esas alındığında; Türkiye’nin düzensiz göç problemine yönelik, iç dinamikleri güçlendirmek adına; Türk halkının konforuna ve mazlum halkın layıkınca geri dönüşüne yönelik stratejisi ortada...

Yıllardır hem mezhepsel hem de küresel çatışmada, katledilmek üzere olan insanların, Türkiye’ye sığınmaları karşısında; ırkçılık yaparak, “Suriyeliler gitsin” diyenler bugün; Suriyelilerin dönmeleri için açılan güvenli bölgelerin ‘işgal edildiğini’ söylüyor. Yuvaları yıkılan ve geri dönemeyecek olanlar belli ki Suriyeliler değil! “Gitsin ve yaşasın, değil; gitsin ve ölsün” istedikleri Suriyelilerden hayatta kalanlar, bugün yaşamak üzere kendi vatanlarına dönüyor.

Dün “Çanakkale Geçilmez!” diyen, ‘İstanbul’u Fetheden’ ecdadın torunları bugün “Türkiye Geçilmez!” diyor. Dolayısıyla; Ortadoğu’da artan rekabet ve vekalet savaşlarında Türkiye, artık yadsınamaz bir nüfuzdur ve Türkiye’siz alınan her karar hükümsüzdür.

Vesselam.