Açıkçası muhafazakâr bir partinin genel başkanının evlilik tavsiyesinde bulunması ve ortak kabulümüz olan ailenin önemine vurgu yapması çok normal.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftadan beri tartışılan şu sözleri beni de yakından ilgilendiriyor:
“Bakın gençlerimizin evlilik yaşı giderek yukarı doğru çıkıyor. Kızlarımız da erkeklerimiz de çoğu 30'u aşkın evleniyor veya çoğu evde kalıyor. Hiç evlenmeyenlerin sayısı da artıyor, evlilik dışı hayat biçimi medya aracılığıyla meşrulaştırılmaya çalışılıyor.”
Daha 30’una bile gelmemiş (ayıptır söylemesi yaklaşık 3 senedir 25 yaşında olduğumu söylüyorum) biri olarak bu sözleri canlı yayında dinlediğimden beri konudan kaçmaya çalışıyorum.
Ama gelin görün ki başta annem olmak üzere “Bak Erdoğan ne diyor, hadi artık zamanın geldi” baskılarına dayanamadığım gibi tercih edilmiş bekârlığımın konforunu da tehlikede hissettiğimden bu işten sıyrılamayacağımı anladım.
Oysa benimkisi tamamen kişisel bir tercih, belki de varoluşsal olarak yalnızlığa yönelmeyi daha çok sevdiğimden ve yaptığım yemekleri sevdiğim insanlarla paylaşmak dışında yaşam alanımı birisiyle ortaklaşa kullanma fikri bana çok uzak geldiğinden evliliğe karşı bir aidiyet hissetmiyorum.
Belki kendi içimde çözemediğim başka sebepler de vardır, bilemiyorum.
***
Birkaç gündür Sabah yazarları Mehmet Barlas ile Melih Altınok arasında bu konu üzerinden yürüyen tartışmayı büyük bir zevkle takip ediyorum.
Evlilik dışında bir çıkış yolunu bu tartışmaya salça olarak bulabileceğimi düşündüm.
Hiç değilse konunun içinde “müzmin bekârlar” listesinin başını çeken Melih Altınok olduğundan yeri geldiğinde güçlerimizi birleştirmemiz Türk medyasında eşi benzeri görülmemiş bir “bekâr dayanışma ruhunun” fitilini de yakacaktır.
Açıkçası muhafazakâr bir partinin genel başkanının evlilik tavsiyesinde bulunması ve ortak kabulümüz olan ailenin önemine vurgu yapması çok normal.
Evlilik yaşının artmasına ilişkin ortaya sunulan ekonomik imkânsızlıklar da doğruları yansıtmıyor.
Bilakis bireyin ekonomik gelir seviyesi yükseldikçe evlilik yaşı artıyor, refah düzeyi yükselen birey evliliği ertelediği gibi belki de hayatında hiç düşünmüyor ve “sınıf atladığına olan inancıyla” tüketim kültürünün getirdiği özgürlüğü evlenmeden de doyasıya yaşıyor.
Kabul edelim ya da etmeyelim ama benim de dâhil olduğum Y kuşağı evlilik kurumunu “sıkıcı” olarak kabul ediyor, kaldı ki çevrelerinde örnek teşkil edecek mutlu bir evli çifte nadir rastladıklarından buna hak vermiyor da değilim.
Ayrıca dünyanın yaşadığı badireler neticesinde ülkeler içine kapanırken, bireyler dengeyi kendi hayatlarında “özgürlük” çerçevesinde kuruyor ve kendi hayatlarıyla ilgili hesaplarını sadece evliliğe değil, birçok şeye “bağlanmama” üzerine yapıyorlar.
Tüm bunlara rağmen Türkiye’de evlilik yaşı erkekler için 28 olarak ölçülürken, kadınlar için de bu sayı 25 olarak kaydedilmiş, 30 ila 34 yaş arasında hiç evlenmeyen nüfus oranı bu yaş grubunun yüzde 18’ine tekabül ediyor. Bu da abartılı bir oran değil.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi dijital dünyayla beraber tüketim kültürünün yansımalarının evlilik yaşını artırabilme ihtimali olduğu söylenebilir.
Kendimi kurtarmak adına değinmeden geçemeyeceğim, bizim kültürümüzde bu konuda “sırayı bekleme” gibi bir durum da vardır.
O nedenle önce AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve ardından Melih Altınok’tan sonra sıranın bana geleceğini söyleyerek başta annem ve yakın arkadaşlarıma konuyu açıklamış olayım.