Salgının savaş alanı hastanelerdir ve bilgi saklanmasında bir eksiklik varsa bundan onların da sorumlu olabileceği gerçeğini asla göz ardı etmeyelim.

Ayladan beri olduğu gibi aklımızdan hiç çıkaramadığımız, sonunun ne olacağını hala bilemediğimiz çok önemli bir sorunumuz var. Pandemi ortamında yaşamımızı sürdürmeye çalıştığımız, hala ne yapmamız gerektiğini tam olarak bilemediğimiz bir durumdayız.

Salgının ülkemizdeki ilk vakasını görmeye başladığımız mart ayının ortasından bugüne birçok yazı yazdım. Başından beri oluşturulan Bilim Kurulunun bilgileri doğrultusunda Sağlık Bakanımızın her gün veri tablosu halinde ilettiği bilgilerle yetindik. Salgınla mücadele edebilmek ve bireysel olarak korunabilmek için alınan önlemlere olabildiğince uymaya çalıştık. İlgililerin verdiği bilgileri dinleyebilmek için ekran başından hiç ayrılmadık. Ayrıca salgınla ilgili ekranlara çıkan uzmanların söylediklerini dinledik. Bilgilerinde bir standart oluşmamasına karşın, konu korona olduğundan, neler olup bittiğini anlayabilmek için konuşan herkesi dinledik, dinledik.

Tüm bunların sonrasında bugün geldiğimiz durum itibarıyla, başlangıçtan beri hiç de fazla yol alamadığımız görebiliyoruz.

Yazdığım tüm yazılarda, salgının başlangıcından beri yapılması gerekenin pek de uzağında olmadığımız konusunda pek de karamsar değildim. Elden gelenlerin-eksiklikleri olsa da-yapıldığına olan inancımı hiç kaybetmedim. Konunun yansıtılması konusunda Sağlık Bakanımızın olması gerektiği kadar şeffaf davrandığına olumsuz bakmadım. Şartlar nedeniyle bazı konularda bilgi eksikliğinin olduğunu görebiliyorum ama, ekranlarda bazı uzmanların söyledikleri ve ısrarla iddia ettikleri kadar, bilgilerin gizlendiği düşüncesinde de pek de olumlu yaklaşmadım

Gazeteciler olarak; sağlık gibi, eğitim ve finans gibi, toplumda infiale neden olacak bilgilerin açıklanmasında özen göstermek önemli ilkelerimizden biridir. Ayrıca bu konularda bazı kısıtlamaların olduğunu da biliriz ve yazdığımız yazılarda buna özen gösteririz.

Her ne kadar, bazı haberlerde bunun zaman zaman bozulduğunu görsek de sağduyulu gazeteciler bunları örnek almazlar. O nedenledir ki; özellikle pandemi döneminde bazı bilgilerin; ölüm olayları, salgının yayılma ve toplumsal travmaya neden olacak söylentileri şeklinde ulu orta konuşulmaması konusunda daha özen göstermemiz gerektiğini de asla unutmamalıyız. Gerçek olmayanın konuşulmasına, dedikodu ve felaket haberciliğinin yarattığı ortamların çığ gibi büyümesine neden olmamalıyız.

Bu konunun sorumluluğunu üstlenen Bilim Kurulu ve onların verdiği bilgileri doğrultusunda gerekenleri gerektiği gibi açıklayan Sağlık Bakanının, bazılarının iddia ettiği kadar bilgi sakladığını düşünemiyorum ve düşünmek istemiyorum. Ne olursa olsun, toplum sağlığının ön planda olduğu, pandemi döneminde travma salgınıyla boğuşanların çoğunlukta olduğu böylesi bir ortamda, kimsenin tercih edebileceği bir durum değildir.

Salgının başından beri canını dişine takarak çaba gösterenlere, bu savaşta hayatını kaybedenlere haksızlık olur bu.

Salgının savaş alanı hastanelerdir ve bilgi saklanmasında bir eksiklik varsa bundan onların da sorumlu olabileceği gerçeğini asla göz ardı etmeyelim.

Birçok konuda ve birçok kişilerin olması gerektiği gibi şeffaf davranmadıklarını biliyoruz. Ama Sağlık Bakanımızın elinden geldiğince, durumun izni çerçevesinde, toplumu bilgilendirmeye çalıştığı konusunda asla inancımı yitirmedim.

Ne olursa olsun, bu konunun sorumlularına inanmak zorundayız.

Bu konuya siyaset gözlüğünden bakılamaz, siyasi konu yapılamaz ve asla siyasete malzeme yapılamaz.

Salgınla savaşta bizler; bize düşen sorumlulukları aksatmayalım, önlemleri uygulamak konusunda elimizden geleni eksiksiz yapalım yeter!

BİR TUTAM TEBESSÜM

DELİ ADAM!

Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar: - “Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?” Doktor: - “Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz; bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.

Siz ne yapardınız? Adam: - “Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.”

- “Hayır” der doktor. “Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”