Fisher enflasyonla faiz arasındaki pozitif ilişkiyi ortaya koymasıyla ünlenmiştir.
Fisher enflasyonla faiz arasındaki pozitif ilişkiyi ortaya koymasıyla ünlenmiştir. Bu ilişkiye Fisher Etkisi denir. Fisher etkisi çok defalar test edilmiş ve teyit edilmiştir. Monetarist teori de bu tartışmalar etrafında şekillenmiştir. Fakat Fisher’in tanıdığından farklı bir dünya ve farklı bir banknot sistemini tecrübe ediyoruz.
Bu yeni sistemde klasik teorilerin sonuçlarının tutarlı olmadığını test etmeye başladık. Bu nedenle de Fisher’in iddialarının aksine düşük faizin yüksek enflasyona neden olacağı birçok ekonomi için genel kabul gördü. Aslında her iki durumun da doğru olduğu biliniyordu. Fakat ikisinin de doğru olduğunu anlamak 2008 krizinden sonra mümkün oldu. Çünkü küresel kriz sonrası dünyada gelişmiş ekonomilerle gelişmekte olan ekonomilerin para politikaları farklı sonuçlar üretti. Faiz artıran gelişmekte olan ekonomiler olağan haliyle enflasyon sonucu bulacaklarını biliyorlardı. Yani gelişmekte olan ekonomiler için Fisher etkisi doğruydu. Gelişmiş ekonomilerse faiz indirerek enflasyon sonucu elde etmek niyetindeydiler. Ama faiz indirenler deflasyon ithal edince Neo-Fisherizm gelişmiş ekonomilerin tartışması oldu. Aslında olan birbirlerini aksi yönde etkileyecek kararların gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerce eş zamanlı alınmasıydı. Faiz indirmeyle gerçekten alacakları sonucu bu yüzden alamadılar. Gelişmiş ekonomiler asıl deflasyonu faiz artırarak elde ederler. Faiz indirdikleri halde deflasyon bulmaları gelişmekte olan ekonomilerin Fisher etkisi altında olmaları nedeniyle aldıkları kararlardı. Yani bir yanılsama yaşadılar.
Şimdi bu yanılsamayla Neo-Fisherizm tartışmalarına başlamaları krizin uzun süreceği anlamına geliyor. Fakat gelişmekte olan ekonomiler için fırsat sunuyor. Çünkü tartışma taraftar buldukça gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları faiz artırımına yönelik tutumlarını değiştirebilir. Böylece gelişmekte olan ekonomiler için 2008 krizinden sonrasındaki fırsat ortamı yeniden açılabilir.
Gelişmekte olan ekonomiler iktisadi teorilerin hala doğrulandığı yapıdadır. Bu nedenle yönetmek kolaydır. Gelişmiş ekonomilerse krizin sonunun daha uzakta olduğu bir dönemi yaşayacaklardır.
Mesela Türkiye iktisadi laboratuvar olarak ele alınabilir. KGF ile yüzdürülen finansal yapı ve sunulan coşku bankaların kaynak sorunu nedeniyle yüksek faiz etkisi üretti. Faiz enflasyonu, enflasyon faizi yukarı itti. Faiz enflasyonu tekrar yukarı itecek. Sonra enflasyon tekrar faizi. Kurdaki etkiye bakılırsa yüzde 16 seviyelerine ulaşabilecek bir tahvil faizi potansiyeli gözüküyor.
Bu halde kuru faizle yönetmek mümkün gözükmüyor. Faizi kurla yönetmek de söz konusu değil. Enflasyonu yönetmek içinse faiz koridorunu aşağı yönlü daraltmak ve bankalara likidite sunmak etkili olacaktır. Üstelik kaybedecek zamanımız yoktur. Yüzde 16 faiz, enflasyona 4 baz puan etki yapacaktır. USD kurunu ise 4.2 TL seviyelerine taşıyabilir. Kurdaki böyle bir artış enflasyona 1 baz puan ilave etki yapacaktır. Yani enflasyonun yüzde 17 seviyesine sürüklenmesi riski vardır. Bu seviyedeki enflasyonun iktisadi, sosyal ve siyasi sonuçlarının tümüne katlanmayı göze alamayız.