Özgürlük adı altında her türlü kuralın, görgünün, adabın ters yüz edildiğini gördüğümüz şu günlerde böyle bir başlık atmanın dudak büküşlere sebebiyet vereceğini biliyorum.

Özgürlük adı altında her türlü kuralın, görgünün, adabın ters yüz edildiğini gördüğümüz şu günlerde böyle bir başlık atmanın dudak büküşlere sebebiyet vereceğini biliyorum. Çünkü nedense herkes bir özgürlük derdinde ve bunun için de başkalarının özgürlüğü feda edilebiliyor. Sevgili okuyucular! Her şeyin bir adabı vardır. Yazı yazmanın da, okumanın da, oturmanın da, kalkmanın da, selam vermenin de.. Daha sayayım mı? Önce adap öğreneceğiz, insan sayılacağız. İnsana yaraşır hareket edeceğiz. Yolda yürümesini de öğreneceğiz; medeni olacağız. Arabayı istediğin yere park etmeyeceksin. Bunu da öğreneceksin. Tüm bunları yaptıktan sonra gece yarısından sonra müziğimi istiyorum diyebilirsin.

Bangır bangır

Kaldırımda yürüyorum, araç trafiği yoğun, araçlar yavaş ilerliyor. Yanımda neredeyse benimle aynı hızda ilerleyen araçtan bangır bangır bağıran ne idüğü belirsiz bir müzik (!) sesi. Elimden tutmuş ve birlikte yürümekte olduğumuz on bir yaşındaki kızımın tepkisi; “bu kadar kötü bir şey dinlemek zorunda mıyız?”. Yazlıktayız, perşembeyi cumaya bağlayan gece yarısı güya ilahi dinletecekler millete o saatte yine bangır bangır çirkin bir klavye sesi ile birlikte Yunus’un ilahilerinden “Sordum seni sarı çiçeğe” söyleniyor. Sorsan Yunus kimdir diye onu bilmez. Üstünde öğrenci yurdu altında bir müzikhol. Müzikhol ne demekse artık. Üçüncü sınıf mekân, içeride her türlü ahlaksızlığın olduğu bir yer. Yine bangır bangır adı arabesk mi, pop mu ne olduğu belli olmayan bir gürültü sokağa taşıyor. Alışveriş için bir mağazaya giriyorsun; avazı çıktığı kadar bir şey çalıyor. Ne tezgâhtar beni anlıyor ne ben onu. Hızlıca oradan uzaklaşıyorum.

Müzisyenler

Salgın döneminde her kesim, başta günlük para kazanıp evine ekmek getiren esnaf zorluk yaşadı. Toparlanmaları da bir süre alacaktır. Müzisyenler her fırsatta konu edilen kesimlerden biri oldu. Bazı müzisyenler bankaların ve bazı sponsorların desteği ile bir süre çevrim içi konserler yaptılar. Ama onlar da çok uzun soluklu olmadı. Çünkü canlı müzik mekân müziğidir. Hele hele canlı müzik adı üstünde canlı canlı dinlendiğinde etkili oluyor. O yüzden ben sokak sanatçılarını çok severim. Avrupa’da belirli caddelerde yerel yönetimlerden izinlerini almış gerçekten sanatçı vasfına sahip müzik listelerinde isimleri, CD’leri olan müzisyenler halkla buluşurlar. Öyle dilenci pozisyonunda değildirler. Büyükşehir belediyeleri bunu revize edip uygulayabilirler.

Müzik iyileştirmeli

Müzik huzurun sesidir. Körleşmiş ruhları ancak müziğin iyileştirici hali, yani iyi müzik, iyileştirir. Edirne Şifahanesinde nefisleri örselenmiş hastaları su sesi ve makam müziğinin şifa edici nameleri ile tedavi edilirdi. Bizim klasik müziğimiz insanı göğe çekmek, kendini kendine hatırlatmak ve âlem içindeki seyrini anlatmak için vardır. Güzel, ulvi duygular uyandırmak için vardır mûsıkî. O yüzden Kuran-ı Kerim femi muhsin bir ağızdan okunmalıdır. Sesi güzel, latif, ağızı temiz olanın kalbinden çıkan sesler insana fayda edebilir. Avrupa’da da klasik batı müziği konser salonlarında, oda orkestralarında küçük mekânlarda ve özel davetlerde kimlik bulur. Müziğin birleştirici gücü onun içindeki notaların varlığından öte içerdiği duygulardır. İnsanlığı birlikteliğe, barışa ve huzurda birleştiren her türlü müzik insanın ruhunda yeni ilhamlar ve tedavi edici etkiler yaratır. O yüzden müzik, doğanın sesindeki gibi insana ve tüm âleme yayılan bir güzellik olmalıdır vesselam.

ÜNİVERSİTE SINAVI NEYİ BELİRLİYOR?

Bu hafta sonu üniversite sınavları yapılacak. Kendi oğlum da dâhil binlerce genç ter dökecek. Ama ne için, ne uğurda? Belirli bir süre içerisinde en çok soruyu doğru bir şekilde çözen en zeki öğrenci yarışmasında kazanan kim olacak? Ne yazık ki bu sınav bir beceri ölçme, kapasite belirleme, yetenek sınavı değil. Aslında ne kadar asosyalseniz ve lise yılları boyunca ne kadar çok test çözdüğünüzle ilgili bir sınav bu. Çok üzgünüm ama bu gerçekler değişmediği sürece biz akademik alanda istediğimiz yerde olamayacağız. Çünkü bu sınav sistemi ile birlikte farklı düşünebilme yeteneği olan gençleri batıya kaptırıyoruz. Bakınız zeki demedim. Çünkü farklı düşünebilen, eleştirel muhakeme gücü yüksek gençlerin önünü açmıyor bu sistem. Bu sistemin bir an önce beyin göçünü engelleyecek şekilde değişmesi lazım. Çünkü dünyayı iyi, güzel ve doğru yönde değiştirecek olanlar düşünmeyi bilen insanlar olacaktır.

DUALAR

AMİN DİYELİM

Duvarlarda dua sesleri; yıllara yayılan yankıları kim duyar? Bir ahı kim işitir, tek göz odada mahpus kalanı kim bilir? Kimin gözü gökyüzünü görür gecenin kör karanlığında? Ya kim iniltileri işitir bir hastanın? Ya annesiz bir çocuğun içli içli hıçkırıklarını kim bilir? Kim ey ellerini semaya kaldırmış, kulunum diyen o kul, bir garibanın halini sorar, yetimin başını okşar? Tek dişi kalmış, kamburu çıkmış bir ninenin bumburuşuk ellerinden kim öper? İnsanız ya övünürüz bu halimizle. Kim bir kediciği bağrına basar, bir köpeğin uyuzuna bakmaksızın tüylerini okşar? Dualar! Hayırlı dualar bizi anın. Bizi bırakmayın. Biz tüm güzel dualara talibiz. Mabetlere sığmayan dualar, kalplerimize sığar. Ey duaları eden müminler! Unutmayalım bizden de dua bekleyenler var. Kendimize Müslüman olmayalım. Tüm insanlık kabul olacak duaya muhtaç. Belli mi olur; belki seninki belki benimki kabul olunacak dualardandır. Allah bilir. Biz ellerimizi, gönlümüzü her daim aminlere açalım. Amin diyelim; Amin.

DOÇ DR. ŞEHNAZ BİÇER / 24 HAZİRAN 2021

Zamanı aşanlar, zamandan taşanlar.

İzler bırakıp, size, sizi hatırlatanlar…

Klâsik kelimesinin sanat açısından sözlükteki karşılığı; her zaman için beğenilen, örnek olacak yetkinlikte, üzerinden çok zaman geçtiği halde değerini yitirmeyen ve türünde emsal teşkil edecek niteliklere sahip gibi manâlar içerir.

Özde, zamanın bir yerinde yapılmış, üretilmiş bir sanat eserinin klâsik olabilmesi, zaman içerisinde bir nevi aldığı ya da ona verilen değerler karşısında evrensel olana yakınlığı ile mümkündür. Bu sebeple sanat eseri üretildiği zamanda klâsik olma özelliği taşısa da ona bu değeri ancak zaman verir.

Klâsik niteliklere sahip eser, devrini tamamlamış ancak bu tamamlama süresi boyunca tüm zamanları kapsayan bir değere ulaşmış ve evrensel nitelik kazanmış olup, daha açık bir ifadeyle müzelerde sergilenecek bir düzeye ulaşmıştır.

Geçmişten gelen ölümsüzleşmiş bu eserleri izlerken, eğer konunun uzmanı değilseniz belki de neden olduğunu anlayamadığınız, adını koyamadığınız, sebebini bilemediğiniz bir beğeni ya da düşünme ve belki de iç aleminize ışık tutan bir hal yaşarsınız. Bu hal ile aslında farkında olmadan yeni bir eser inşaa edersiniz. Ve belki de olan hal, ne o eserin anlattığı ne de sizin halinizdir. Ortada bir yerlerde eser ve siz buluşursunuz. Eserini zamanın bir yerinde üretmiş sanatkâr size bir hediye bırakmıştır. Bu hediye ile ne yenilir, ne içilir, ne giyilir, ne de gezilir. Bu hediyede sizi iç aleminize götüren, kendi özünüzün varlığını düşündüren, sizi size buldurmaya davet eden bir yol vardır.

İşin sanat uzmanına gelince, sizden daha şanssızdır. Çünkü eseri anlamak için tarihten izler aramak, kanıtların peşine gitmek zorundadır. Bu zorunluluk bilim adına doğru olsa da aslında tamamı hisler üzerine inşaa edilmiş sanat eserinin anlaşılmasında oldukça sancılı bir yoldur. Kanıtlarla şifreyi bulacak, yapbozu tamamlarken his dünyasını kaybetmeden arayacaktır. Bu hal, eserle kendi arasında kalış, bir arafta duruş halidir.

Eseri yapan, üreten sanatkâr ise kimi zaman neyi, niçin aradığını bilmeden bir okyanusun uçsuz bucaksız maviliğinde yol alır. Ona yön gösteren kültürü, yaşamışlığı ve hisleri gökyüzündeki yıldızlar gibidir. Bazen fırtınalara tutulmuş dev dalgaların arasında yolunu kaybeder, bazen de buldum, gördüm sandığı seraplarda yüzer. Ancak o hep arar, ararken hayal eder. Çünkü bilir ki hayalin sınırları yoktur ve bu sınırsızlık kendinin ve sanatının özgürlüğüdür. Hayal sınırlarının ihlali, özgürlüğünün mahpus halidir.

İşte onun bin bir sıkıntıyla aradığı, sizi size buldurmaya davet ettiğidir. Lakin tarihin bir yerinde, başka kültürlerde, başka coğrafyalarda ve başka inançlarda eserle buluştuğunuzda ne siz varsınızdır, ne o, ne de eser. Artık o, her izleyenle ayrı ve sadece izleyenin içinde var olduğu bir dünyadır. İşte bu yüzden sanat evrenseldir. Onun dili de sizsiniz, gözü de sizsiniz, kulağı da sizsinizdir.

Sanatla özgür kalın, Kendinizi sanatla arayın..

EVLİLER İÇİN SADELİK Mİ?!

Evin hanımı olarak mümkün oldukça sadelikten yanaysanız ve buna karşı eşiniz de tam tersiyse işte işiniz çok ama çok zor. Bu durumda ne yapılabilir diye kafa patlatsanız da karşınızdakinin alışkanlıklarını değiştirmek öylesine zor ki. Bazen onun haberi olmadan bazı şeyleri veriyor olabilirsiniz. Ama işe bakın ki o verdiklerinizi arayacağı tutar bir anda. Hay Aksi! Onlarca evrak, dosya, gazete kupürü, anı diye saklanan ıvır zıvır birçok şey yatak altlarında, dolap üstlerinde üstünüze üstünüze geliyorsa ne yapacaksınız? İşte bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Böyle durumlarda genellikle kendi eşyalarımızdan veriyoruz ama zamanla bunun da fayda etmediğini görüyoruz. Çünkü atmak veya vermek konusunda cimri olanlar, açılan her yeni yeri doldurma konusunda çok ustalar. Yapılacak tek şey kalıyor. Düzenlediğiniz yerleri, düzenleyip atılması gerekenleri eşinizin önüne yığmak. Başka fikri olan?

ARTI EKSİ

Artı

Sessiz şoför

Sesinden tanıdığınız birinin sesini kaybettiğini öğrenseniz veya bizzat sesimizi kaybetsek ne hissederiz. Sesimiz kimliğimizdir. Sessiz kalmak bu da bir çaresizlik değil mi? Bir minibüse bindim. Şoför bey öyle bildiğimiz şoförlere benzemiyordu; sessizdi. Parayı uzattım, kafasıyla onayladı. İnmek istediğim güzergâhtan geçip geçmediğimi sordum; kafasıyla evet der gibi yaptı. Yarı anladım yarı anlamadım. Sonra arka sıralardan biri bir soru sordu. Şoförün bir eli direksiyondayken diğer eline bir mikrofon aldı. Megafonik bir ses cevap verdi; “O duraktan geçiyorum evveettt”. Belli ki ciddi bir rahatsızlık geçirmiş olan altmışlarındaki bu bey, sesini kaybetmişti. Elinde mikrofonunu boğazına tutarak müşterilere cevap veriyordu. İstanbul trafiği gibi bir keşmekeşte iş yapmaya, para kazanmaya ve köşeye çekilmeyerek hayatına devam ediyordu. Sessizlerin sesi olarak umutsuzlara bir ders olsun diyerek sessiz şoförümüzü artı hanesine yazdık.

Eksi

Aşıda haksızlık

Avrupa’yı anlamak için çaba harcamalı mıyım bilemiyorum? Başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi Çin’in aşısı Sinovac’a onay vermediği için Avrupa’ya bu aşıyı yaptıranlar seyahat edemeyecekmiş. Baktım da listede Rus aşısı da var. Bu yıl içinde çıkacak olan kendi aşımıza da mı izin vermeyecek bu batılılar? Ne diye? Hangi gerekçeyle? Faşistlik ruhlarında var.

JUNETEENTH

ABD Başkanı Biden ülkede köleliğin kaldırılmasının kutlandığı gün olan 19 Haziran (Juneteenth) gününü federal tatil günü ilan eden kararı imzaladı. Etrafında muhtemelen hükümetten olan siyahilerin de yer aldığı bir fotoğraf karesinde kararı imzalarken görüyoruz. 1866’da köleliğin sonlandırılmasının tarihi olmasına rağmen Amerika’nın tarihi, siyahilerin acıları ile dolu bir tarihtir. Geçtiğimiz Temmuz ayında artık bardağı taşıran damla olan George Floyd olayından sonra siyahi Amerikalılar Polis şiddeti sonucu öldürülmüş veya yaralanmıştır. Biden’ın seçim kampanyası sırasında da Floyd ailesi ile yakından ilgilendiğini biliyoruz. Aslında bazı eyaletlerde 19 Haziran tatil olarak kutlanıyor. Hatta Teksas 1980 tarihinde 19 Haziran’ı ilk tatil olarak kabul eden eyalettir. Ancak kırk yıl sonrasında bütün ABD’de 19 Haziran gününün Federal tatil günü ilan edilmesi bu imza ile kararlaştırılmış oldu. Bundan sonra da siyahilerin üzerindeki kölelik damgası ve içten içe polislerdeki ön yargıyı kırmak mümkün olabilecek mi bunu zaman gösterecek.