Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük vilayetlerinden biri olan Musul Vilayeti; Musul, Kerkük ve Süleymaniye Sancaklarından oluşan yüzölçümü 90 bin kilometrekare olan ve yaklaşık 350 bin civarında nüfus barındıran bir bölgedir.
Irak’ın içinde bulunduğu kaos ortamından yararlanmak isteyenler bu kadim iki Türk şehri üzerinde yine iştahlanmışa benziyorlar. Her yolu deniyorlar Türklüğü yok edebilmek ve Türkleri bölgeden tamamen çıkarak zenginlikleri daha rahat paylaşabilmek için. İngilizler, Kürtler, DEAŞ, Haşdi Şabi üzerinde İran, PKK terör örgütü, Irak merkezi hükümeti ve daha niceleri. Her yolu denediler. Katlettiler, sürdüler, işgal ettiler, nüfus kayıtlarını yok ettiler, tapulu arazileri gasp ettiler, Şiileştirmeyi denediler, gençler üzerinde oyunlar oynadılar. Ancak,Türk kimliğini, vatana bağlılığı, kültürlerini asla bozamadılar. Kerküklüler yine “Altın Hızma Mülayim” türküsünü söylemeye ve yüreklerimiz sızlatmaya devam ediyor ve ebediyyen edeceklerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük vilayetlerinden biri olan Musul Vilayeti; Musul, Kerkük ve Süleymaniye Sancaklarından oluşan yüzölçümü 90 bin kilometrekare olan ve yaklaşık 350 bin civarında nüfus barındıran bir bölgedir.
Bölgenin başta petrol olmak üzere birçok açıdan önem arz eden stratejik konumu nedeni ile İngiliz ve Almanların ilgisini çekmiş, 2’nci Abdülhamit döneminde birçok yabancı petrol şirketi arama ve işletme için Osmanlı Devletinden izin almış ve onlara belli oranlarda hisse verilmiştir.
VATAN TOPRAĞI
30 Ekim 1918’de Mondros Antlaşması yapılması sırasında Osmanlı toprakları içerisinde yer alan Musul, 10 Kasım 1918 tarihinde mütareke hükümlerine aykırı olarak işgal edilmiştir. Bu işgal tanınmamış, son Osmanlı Meclisi Mebusan’ın aldığı karar ile Mondros Mütarekesi red edilmiş ve Misak- Milli kararı ile Musul ve Çevresi vatan toprakları içinde kabul edilmiştir.
23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı ile hükümet kurulmuş, düzenlenen ordu ile Misak-ı Milliyi gerçekleştirmek için milli mücadele başlatılmıştır. Akabinde Mustafa Kemal Paşa 1 Mayıs 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisindeki sınırlarımızı belirleyen tarihi konuşmasında Musul, Kerkük ve Süleymaniye konusunda uygulanması gereken politikasını ve düşüncelerini açıklayarak;
“Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudut-ı millimiz İskenderun cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi ve Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudut-ı millimiz budur dedik.” demiştir.
Atatürk Misak-ı Milli’de vatan sınırlarını doğuda Kars, Ardahan, Batum, güneyde Kerkük, Musul, Süleymaniye ve batıda Batı Trakya olarak hedef almıştır. Bu bölgeler hem Mondros antlaşmasının yapıldığı anda Türklerin hakimiyetinde olan hem de Türklerin nüfus olarak fazla oldukları yerlerdi. İşte Atatürk de Türklerin denetiminde kalan bu yerleri Türk yurdu olarak belirlemiş ve milli sınırlar olarak ilan etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan Anadolu’da kurtuluş mücadelesi yürütürken bölge ile de ilişkisini asla kesmemiş, aldığı/aldırdığı tedbirlerle, uçakları da saldırılarda kullanan İngilizlere ağır kayıplar verdirmiş, İngilizlerin işgal ettiği birçok bölge geri alınmıştır.
SAVAŞI GÖZE ALDIĞI GÖRÜLMEKTE
Anadolu’da devam eden İstiklal Harbinde büyük başarı sağlanması üzerine, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa Musul’daki kazanılan başarıları dikkate alarak Musul vilayetinin kurtarılması için gerekli hazırlıkların yapılmasını ve 10 Kasım 1922 tarihine kadar Musul’un geri alınmasını bildiren emrini iletmiştir. Lozan Konferansı görüşmelerinin de devam ettiği sırada Mustafa Kemal Paşa ve Türk Hükümeti’nin Musul’un silahla alınması için İngilizlere karşı bir savaşı göze aldığı açıkça görülmektedir.
Musul ve Kerkük o dönem şartları içinde haksız bir şekilde İngiliz oyunu ile elimizden çıkarılmıştır. Ancak, Musul Vilayeti konusunda Misak-ı Milli’de yer alan esaslar aynen korunmalı ve bu hedeften asla vazgeçilmemelidir.
ASİMİLASYON VE ZULÜM
1947 yılı Haziran ayında İsrail devletinin kurulması için İngilizlerin başlattığı aynı oyunun yeni versiyonunun Irak kuzeyinde vücut bulmaya çalıştığı dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Kerkük’te yüz yıldır asimilasyon ve zulüm devam etmektedir. Önce sömürgeci devletlerin zengin yeraltı kaynaklarına göz diktiği Kerkük’ten Türkleri kovma, ardından Saddam’ın Araplaştırma çabalarıyla başlayan asimilasyon çalışmaları 2000’li yıllardan itibaren Kürtleştirme çabalarına evrilmiştir. Bugün sergilenen aynen budur.
Kerkük, Türkiye için bir milli güvenlik meselesidir. Bugün Erzurum-Van hattına kadar Doğu Anadolu’nun güvenlik sınırı Kerkük’ten geçer. 1926 Ankara Antlaşması ile birlikte Misak-ı Milli Sınırlarımız içerisindeki Musul ve Kerkük ‘toprak bütünlüğünün sağlanması’ şartıyla terk edilmiştir. Irak’ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan Ankara Antlaşması’na göre bugün bölünmüş yapısı ve bölgesinin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye’nin haklarını gündeme getirmektedir.
SEYİRCİ KALINMAMALI
Kudüs’te ne yapıldıysa bugün Kerkük üzerinde de aynı oyunlar oynanmaktadır. Kudüs’ü Yahudileştirme projesi, Kerkük’ü Kürtleştirme projesi. Çünkü planlayan ve oynayan aktörler aynıdır. Tarihten gelen bir haklılıkla din, dil, coğrafi ve kültürel değerlerimizin yaşadığı Kerkük, Musul, Süleymaniye üzerindeki duyarlılığımızı göstermeli, siyasal ve toplumsal yapısını temelinden değiştirecek olaylara, projelere seyirci kalınmamalıdır.