Mustafa Kutlu Türkiye'nin hikâyesini yazar. Biraz hüzün, biraz neşe, biraz hayal kırıklığı, biraz umut katar, yazar.
Onun yazdıkları Yeşilçam ruhunun hikâye alemindeki karşılığıdır. Her kitabını bir film izliyor gibi okuyabilirsiniz. Bir film kadar uzun, bir film kadar kısa, bir film kadar hızlı, bir film kadar dokunaklı. Genetiği değiştirilmemiş insanın özünde yer aldığı hikâyelerdir. Zamanın ruhunu yansıtır. Ne geçmişe gözünü kapatır ne geleceği ıskalar. Olması gerektiği gibi usulünce yoğurur hadiseleri ve karşımıza hikâye olarak çıkar. Yazma hevesindekiler için ilham kaynağı, yazmaya başlayanlar için geçilen duraklardan daha önce geçmiş ve izlerini bulduğumuz yazarımızdır.
Peki öyleyse Mustafa Kutlu hikâye yazmayı neden bıraksın? Son kitabı Sevincini Bulmak’ tan sonra sohbet için yanına uğrayanlara son hikâyesini yazdığını söylemiş. Umuyorum ki şu ana kadar yazdığı son hikâyeyi kastetmiş olsun. Tezgâhta yarım kalan hikâyenin olmadığını, başka hikâye yazmayacağını değil.
Sosyal medya üzerinde Gülcan Tezcan imzalı “Bu Son Hikâyem” başlıklı haberde şu ifadeler yer alıyor: “Kutlu, ‘Sevincini Bulmak’ ile hikâye faslına nokta koyduğunu söylüyor. Hikâyelerini aracı kılıp onunla hasbihal edenler için bu üzücü bir haber.”
Paylaşımın ardından gelen yorumlardan birinde Mustafa Kutlu’nun bu kararı on yıl önce alması gerektiğini de söyleyen oldu, yazmayı bırakmaması gerektiğini söyleyen de. Hikâye yazmayı bırakmasını söyleyenlerin üzerinde durduğu nokta, Kutlu’nun kendini tekrar ettiği, hikâyelerine yenilik getirmediği. Bunun bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Hatta kimi zaman Mustafa Kutlu hikâyelerinin birbirleri içinde geçiş yaptığı hissine de kapılırım. Bunu bir eksiklik değil tezyinat olarak görürüm. Mükemmelliğe gelince, Mustafa Kutlu’nun çok da kafasına taktığı husus olduğunu düşünmüyorum.
Kutlu’nun oluşturduğu hikâye algoritması değerlerle örülü bağlantıları yürürken güzel kokuların eşlik ettiği sokaklara dönüştürme gayreti olarak görürüm. İstediğiniz heykelse Kutlu hikâyelerinin biçiminin ona müsait olmadığını ifade etmekle yetineyim.
Türkiye’de hikâyenin ancak gürültülü ortam bitince, hır gür sona erip klakson sesleri bitince duyulabileceğine inanıyorum. Türkiye şu anda büyük hikâyeler yazmayı önceliyor ve hikâye okumaya pek vakti de yok. Bunu bir kayıp olarak görmüyorum. Zira hikâye güncel olanı geleceğe taşıyacak sabra da, genetik yapıya da sahip. Zamana dayanamayıp bozuluyorsa, mayalanma sürecinde bozukluk var demektir.
Mustafa Kutlu bugünden sonra hiç hikâye yazmasa bile bugüne dek kaleme aldıklarıyla yeni hikâyeler için ilham verecektir. Onun hikâyelerini yıllar sonra bambaşka bir ortamda tekrar okuyabileceğimiz gibi bir film olarak da izleyebiliriz. Kuşaktan kuşağa okunmaya devam eden bir yazar, okurun zihnindeki dünyasını muhafaza ettiği sürece kalemi bıraksa da yazmaya devam edecektir. ‘Sevincini Bulmak’ da refikini kaybeden kahramanın tarikini terk etmemesini başka nasıl açıklayabiliriz?
Türk edebiyatının muasır kalemi Mustafa Kutlu’ya bu vesile ile zihnimize yazdıkları için tekrar teşekkür etmekten başka bir şey gelmiyor.