Son haftalarda gelen çeşitli anket sonuçlarına bakarak muhalefet partilerimiz seçim sonuçlarıyla ilgili gayet heveslenmiş gibi görünüyor.
Son haftalarda gelen çeşitli anket sonuçlarına bakarak muhalefet partilerimiz seçim sonuçlarıyla ilgili gayet heveslenmiş gibi görünüyor. Yapılan anketlere göre Cumhur ve Millet ittifakları (kararsızlar dağıtılmadan) kafa kafaya gibi görünüyor. Anket yorumcuları yüzde 20’ye yakın kararsızların da çoğunlukla AK Parti seçmeni olduğunu tahmin etmekteler. Muhalefete göre, bu kararsızların çoğu artık AK Parti’ye dönmeyeceklerdir. Pekiyi, kabul edelim ama, kime gideceklerdir? Bu belli değil…
Belki bu sorunun cevabını bulmak için bir soru daha sorabiliriz: Kararsızlar hangi sebeplerle Cumhur İttifakından – büyük oranda da AK Parti’den – kopmuşlardır? Sorunun cevabı nettir: Hayat pahalılığı, işsizlik ve geçim sıkıntısı… O takdirde, bu seçmen kitlesini muhalefetin elde etmesi için nasıl bir program önerilmelidir: İşsizliği azaltacak, hayat pahalılığını düşürecek ve geçim sıkıntısını giderecek bir program… Bu programı ilan etmesi muhalefet için tek başına ilaç olamaz; aynı zamanda, vatandaşı bu vaatlerini yerine getirebileceği yönünde ikna etmesi gerekir.
Bu net problemler ortada dururken sevgili muhalefet partilerimiz ne ile uğraşıyorlar? Güçlendirilmiş parlamenter sistemin nasıl tesis edileceği yönünde fikir teatisinde bulunuyor, genel başkan yardımcıları bir araya gelip pasta-börek yiyip çay içiyorlar. Hatta Sayın Akşener, bir adım daha ileri gidip “Ben Cumhurbaşkanlığı’na değil, Başbakanlığa adayım!” bile dedi.
Yandaş medya bunların bu dağınıklığını fırsat bilerek “Kim Cumhurbaşkanı olacak?” sorusunu tartışmaya açıyor. Muhalefet Cephesinde de isim enflasyonu var: Sayın İmamoğlu, Sayın Yavaş, Sayın Kesici, Sayın Kılıçdaroğlu… Ben de bu isimlere naçizane bir katkıda bulunmak istiyorum. Muhalefet liderlerinin aşağıda isimleri de dikkate almasını rica ediyorum: İlker Başbuğ, Yılmaz Büyükerşen, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın ve Fikri Sağlar. Benim anladığım Millet İttifakı liderleri seçimi çantada keklik görmekte ve kesin kazanacaklarına inanmaktadırlar. Bu konuda bir şey diyemem, elbette… Türkiye’de inanç ve düşünce özgürlüğü bulunmaktadır. İsteyen istediğine inanabilir. Ama… Ama bir de gerçekler vardır. İsterseniz biz bu gerçekleri irdeleyelim…
SEÇİM SATHI MAİLİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN GERÇEKLER
Birinci gerçek, her iki ittifakın da oyları yüzde 35’ler civarındadır. Bu da toplam yüzde 70 eder. Kaba tasnifle yüzde 20’lik kararsızları da buna ekleyin, yüzde 90’ı bulur. Geri kalan HDP ve diğer önemsiz oy oranındaki küçük partilerin oyudur. Her iki ittifak da kararsızları ve HDP seçmenini kendi yanına çekmek zorundadır.
İkincisi, kararsızların kahir ekseriyeti AK Parti seçmenidir. Bu vatandaşlar ekonomik problemlerden dolayı Cumhur İttifakı’na şüpheyle yaklaşmaktadır. Bu seçmen kitlesi, yine de, ideolojik etkenler ve yaşam tarzı tercihleri dolayısıyla AK Parti’ye daha yakındır. Millet İttifakının bu seçmenlerin tercihlerini değiştirecek vaatlere ve yine bu seçmenlerin vaatleri Millet İttifakının AK Parti’den daha başarılı bir şekilde gerçekleştirebileceği yönünde ikna edilmesine ihtiyacı vardır.
Üçüncüsü yüzde 10’lar civarındaki HDP seçmenidir. HDP oyları seçimin ilk turunda çok önem arz etmemektedir. Ancak seçim ikinci tura kalırsa sonucu HDP seçmeni tayin edecektir.
MUHALEFET PARTİLERİ NE SÖYLEMEKTEDİR?
Muhalefet Partileri’nin birinci önceliği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kaldırılıp yerine Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin getirilmesidir. Ahalinin anlayacağı dille ifade edersek, halka demektedirler ki: “Siz bizim Cumhurbaşkanı adayımıza oy verin, biz de sistemi değiştirip, sizin güvenip oylarınızı verdiğiniz Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini elinden alalım. İlk önce yeni bir anayasa yapacak ve sonra referandum ve genel seçime gideceğiz. Böylece yetkisiz ve temsili Cumhurbaşkanı’nı Meclis seçecek ve CHP-İYİ Parti koalisyonu Sayın Akşener’in başkanlığında kurulacaktır.” Şaka gibi! Efendiler, siz siyaset mi yapıyorsunuz yoksa oyun mu oynuyorsunuz! Millet kendi acil iktisadi ve sosyal problemlerinin çözümünü beklerken, siz rejim değişikliğinden bahsediyorsunuz… İnsanlar iş istiyor, borçtan ve hacizden kurtulmak istiyor, işçiler üç kuruşa ağır şartlarda -hayati tehlikeyle- çalışmak istemiyor, çiftçiler zararına üretim yapıp iflas etmelerinin önüne geçecek önlemler istiyor… Pekiyi siz ne söylüyorsunuz? Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem. Güleriz ağlanacak halimize…
Diyelim ki, bizim yerli ve milli ahalimiz “Varsın işsizliğe, fakirliğe ve geçim sıkıntısına bir çare önermesinler, bizim tek derdimiz yeniden parlamenter sisteme dönmektir! Başka bir şey istemiyoruz.”, dedi. Oylarıyla da, örneğin Sayın Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yaptı. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmek pratik bir iş midir? Hayır, ne mümkün… Mevcut anketlere göre Cumhur ve Millet İttifakları 270 – 290 arası Milletvekili çıkarabilir. HDP de – eğer barajı geçerse – 40 kadar milletvekili çıkarır. Bu durumda, Anayasa Değişikliğine gitmek için 360 milletvekilini bulmanız gerekir. Bu da pek mümkün gözükmüyor. Bu takdirde hem AK Parti ve/veya MHP’den transfer yapmanız hem de HDP’yle anlaşmanız gerekir. Bu da pek mümkün değildir.
Diyelim bunu da hallettiniz. Bu takdirde Anayasa’yı referanduma götürmek zorundasınız. Memleketin bu kadar sorunu dururken, üstüne üstlük bu kadar zaman CHP kadroları iktidar hasretiyle beklerken, tekrar referandum ve genel seçime giderseniz tekrar aynı oyu alabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Traji-komik…
Bana göre, aslında muhalefet iktidara gelmek falan istememektedir. Bu kadar ağır iç ve dış sorunların olduğu bir konjonktürde iktidar sorumluluğunu almak çok cazip olmasa gerektir. Halbuki muhalefet partileri her sene bütçeden aldıkları yüklü parayla, altlarındaki makam arabaları, sekreter ve danışmanlarıyla, gayet rahat bir durumdadırlar. Hele genel başkanların durumu daha da güzeldir. İtibar ve saygınlık sahibi insanlar olarak hiçbir sorumlulukları da yoktur. Niye bu durumu değiştirmek istesinler?
MUHALEFETE VE İKTİDARA ÖNERİLERİM
Ben eğer Millet İttifakı liderlerinden birisi olsam şöyle bir seçim programı önerirdim: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bir beş yıl daha devam edecek. Cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkileri kullanarak, bu beş yıllık süre içinde ülkedeki ekonomik sıkıntılarla mücadele edecek, dış politikayı Türkiye’nin menfaatleri temelinde yeniden ele alıp düzeltecek, eğitim sistemindeki problemleri kalıcı bir çözüme oluşturacak bir eğitim sistemi tesis edecek ve beş senenin sonunda hazırlayacağımız Parlamenter Sisteme Geçiş Referandumunu ve milletvekili seçimlerini aynı zamanda yapacağız.”. Bu temel üzerinde somut plan ve projelerimi de açıklardım. Hatta hangi bakanlığa kimlerin geleceğini, CHP ve İYİ Parti’nin hükümette nasıl ortaklık kuracaklarını da net bir şekilde ortaya koyardım. Milletin dini, yaşam tarzı üzerinden açılacak polemiklere değil, halkın gerçek problemlerine ağırlık verirdim. Bu takdirde, herkesten oy alabilecek ve ağzı laf yapan bir Başkan adayıyla seçimleri kazanma şansım olurdu. Buna ek olarak bir de Hükümet ekonomi politikasında vahim hatalar yaparsa kazanma şansım da artardı. Ama her halükârda, muhalefet partilerinin teşkilâtının sokak sokak çalışmaya şimdiden başlaması gerekirdi.
Ben eğer Sayın Cumhurbaşkanı’nın yerinde olsam, bence işim daha kolaydı. Önümüzdeki konjonktürde seçim zamanında yapılırsa 20 ay, seçim erkene alınırsa da 15 ay gibi bir süre var. Zaten enflasyon hedefini -şimdilik- bırakmışım, bütün politikalarım büyümeyi arttırmaya ve işsizliği azaltmaya yöneltmişim; sadece para politikasıyla yetinmem, maliye politikasını da gazlarım. 2022 yılı bütçesine memura ve emekliye yüzde 30-40 civarında bir zam dahil ederim. Çiftçilere destekleri arttırırım. 2022 yılı sonu 2023 yılı başında da erken seçime giderim. Bu muhalefet daha güçlendirilmiş parlamenter sistemi tartışırken, “Kimi aday yapalım?”, diye kurum kurum düşünürken, yüzde 55 oyla tekrar Cumhurbaşkanı olurum. Akşam da, balkon konuşmasına çıkıp “Atı alan Üsküdar’ı geçti!”, derim.