İstanbul'un 97, Ankara'nın 36, İzmir'in 28, Bursa'nın 20 milletvekili var. Birçok ilimizde her partinin milletvekili bulunuyor. Bu illerdeki milyonlarca seçmen, milletvekilleriyle görüşmek için Ankara'ya gitmek yerine, milletvekilleri milletin ayağına gitse nasıl olur?
Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, 24 Haziran’dan itibâren Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne fiilen geçtik. Buna kısaca “başkanlık sistemi” de diyoruz. Her ne kadar “birileri” bu sistemi, milletin irâdesini hiçe sayarak ve her zamanki gibi görmezden gelerek reddetse de, kervan sürüyor. İstanbul argosuyla söylemek gerekirse, “apursalar da köpürseler de” bu iş oldu. Taşlar yerine sabır ve kararlılıkla oturtuluyor.
Kuvvetler ayrılığı
Bu iş, yâni Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile birlikte, parlamenter sistemi zamânında kâğıt üstünde var olan ama çoğumuzun hiç göremediği “kuvvetler ayrılığı” da ortaya çıkmış oldu. Yâni demokrasinin amentüsü diyeceğimiz yasama, yürütme, yargı kuvvetlerinin ayrılığı hissedilir oldu. Eskiden yargı erkinin ayrılığı tam olmasa da, yasama ve yürütme arasındaki “hukuk” sınırı ile belliydi. Ama hem yasama hem de yürütme aynı kurum üzerinden işliyordu: Türkiye Büyük Millet Meclisi, kısaca TBMM. TBMM’nin çoğunluğuna tek parti ve koalisyon olarak hâkim olan parti veya partiler, hükûmetin ihtiyaç duydukları kanunları, birçok milletvekilinin sâdece el kaldırması mârifetiyle geçiriyordu. Bu süreç, tek parti iktidarlarında daha kısa sürede oluyordu. Bunun her ne kadar yürütmenin icraat becerisini arttırması açısından olumlu tarafları olsa da, “kuvvetler ayrılığı” biraz havada kalıyordu.
Bakan olma hayâlleri bitti
Olumsuz tarafa gelince, iktidar partisinin ve koalisyonu oluşturan partilerin her milletvekili, bakan olma hayâlinden vazgeçemiyorlardı, çünkü bakanlar kurulu yâni Yürütme, milletvekillerinden yâni Yasama’dan oluşuyordu. Dolayısıyla Yürütme ve Yasama erkleri, âdeta Siyam ikizleri gibi birbirlerinin ayrılmaz bir parçasıydı.
Başkanlık sisteminde TBMM’nin yeri
24 Haziran’da seçilen milletvekillerinin hiçbiri “acaba bakan olacak mıyım” diye hayâl kurmadı. İstisna olarak bakan olan dört milletvekilinin de milletvekillikleri düştü. Yâni teorik olarak yarın bakanlık görevinden alınsalar milletvekilliğine dönemeyecekler.
Yukarıda bahsettiğim “birileri”, TBMM’nin Yasama organı olarak, Yürütme organı olan kabineden fiziken ayrılmasını, TBMM’nin itibarsızlaştırılması ve işlevsizleştirilmesi olarak görüyorlar. Yâni milletvekillerinin, bakanlık hayâli kurmak yerine, işlerini yapıp kanun çıkarmalarını küçümsüyorlar. Elbette icrâcı olmak her zaman göz önünde olmak gibi bir avantaja sâhip. Tıpkı futbolda forvet oyuncularının daha popüler olması gibi. Ama mesele popüler değil, icraat. Unutmayalım, bir filmi seyrederken yönetmeni görmeyiz ama bütün iş yönetmende biter. İşte TBMM’nin şimdiki hâlini küçümseyenlerin iki defa gâzi olmuş Meclisimiz’e bakışları bu kadar dar ve sığ.
Ama yeni yapıda, Yürütme Yasama’ya, Yasama da Yürütme’ye perde olamayacak. Kimin çalışıp kimin çalışmadığı belli olacak. Yâni forvet de, defans da aynı öneme sâhip olacak.
Halka Yakınlık
Bu sistemde, milletvekillerinin vekili oldukları millete, yâni seçmenlere daha yakın olmaları gerekiyor. Milletvekillerinin seçim bölgelerine seçimden seçime gidip, yeniden seçilmek için bol keseden vaat vermeleri devri bitti. Artık 50+1’in getirdiği istikrarlı icraat ve iletişim dönemindeyiz. Bunu eski alışkanlıkla, “Ankara’ya gidip vekili görmek” şeklinde halletmek artık çok zor. Bu, TBMM’nin fiziksel imkânları açısından da pek mümkün gözükmüyor. Milyonlarca seçmen 600 milletvekiliyle görüşmek için Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya geliyor. Seksen bir ilin farklı farklı sorunları aynı ortama sıkıştırılıyor.
TBMM İl Ofisleri
İstanbul’un 97, Ankara’nın 36, İzmir’in 28, Bursa’nın 20 milletvekili var. Birçok ilimizde her partinin milletvekili bulunuyor. Bu illerdeki milyonlarca seçmen, milletvekilleriyle görüşmek için Ankara’ya gitmek yerine, milletvekilleri milletin ayağına gitse nasıl olur?
Şu anda da milletvekilleri kendi partilerinin il veya ilçe teşkilatlarından seçmenlerle bir araya geliyorlar. Ama partileri ön plâna çıkıyor.
Belli illerde TBMM’deki her partinin tek çatı altında bulunacağı bir yapılanmaya gidilmesi fikri kulağa nasıl geliyor? Örneğin İstanbul’un merkezî bölgesinde, doksan sekiz milletvekiline tek adreste ulaşma imkânı veren ve milletvekillerine partilerinden önce vekili oldukları millete hizmet etmeyi ön plâna koymayı fizîken kolaylaştıran bir yapılanma neler getirir?
Böyle bir fizikî yapılanma, TBMM’nin Yasama görevini daha verimli ve çözüm-odaklı icraatla yerine getirmesini sağlamaz mı? TBMM millete daha yakın hâle gelmez mi? Seçmen, yasama sürecinin daha âcil sorunlara çözüm getiren bir süreçte işlemesine katkıda bulunmaz mı? Seçmen-milletvekili ilişkisi daha şeffaf hâle gelmez mi? Milletvekillerinin seçmen ile iletişimleri partiler üstü bir yapıya kavuşmaz mı? Kimin çalıştığını, kimin çalışmadığını sivil toplum daha iyi görmez mi? TBMM’de yan yana oturan farklı parti milletvekilleri, seçmenlerin karşısına yan yana odalarda çıksa fenâ mı olur? Oy versin ya da vermesin, seçmenler AK Parti’ye CHP’ye, MHP’ye, HDP’ye, İYİ Parti’ye aynı anda ulaşsa hoş olmaz mı?
TBMM İstanbul Çalışma Ofisi
Mesele İstanbul’un 97 milletvekili tek çatı altında toplasak nasıl olur? Bunu da kolay ulaşılan ve toplu ulaşım araçlarının kesişme noktalarından birinde bulunan mevcut bir binânın tahsis edilmesiyle ya da yeni bir binânın inşa edilmesiyle yapabiliriz. Elbette gönül ister ki, târihî bir binâ olsun. Mesele Meclis-i Mebûsan binâsı. Ancak bu bina hem bulunduğu yer, hem fizikî imkânlar hem de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne tahsis edildiği için uygun değil. Ama İstanbul’daki üç seçim bölgesinin milletvekillerini bir araya toplayacak bir çalışma ofisi, Yasama erkinin etkisini İstanbul’daki örnek bir uygulamayla daha da güçlendirecektir.