Eşim bir çocuk dergisi için Çanakkale yazısı hazırlıyor. Bir şehidimizin eşiyle mektuplaşmaları dikkatini çekmiş ve o konuya odaklanmış. Evliliğin tüm safhaları mektupların satırlarında yaşıyor dedi.

Kızgınlık, hayal kırıklıkları ve umut. Mektup, kitaplardan da farklı olarak ilginç bir tür. Mektuplar kitaplaşabilir ama kitapların mektuplaştığı nadirdir. Yüzyıllar ötesinden kalkıp gelen misafirler gibidir mektuplar. Samimidir, mektuplar kadar insan ruhunun kıvrımlarını gösteren bir edebi tür yoktur desek yeridir. Amerika günlerimde, bundan 19 yıl öncesinden söz ediyorum, şu anki eşimle nişanlıydık ve o bana mektuplar göndermişti. Ben ise e-posta ile iletişim kurmuştum. Ne hata! Yıllar sonra yazışmalarımızın e-posta servis sağlayıcı tarafından silindiğini fark ettik. Kişisel tarihimiz dijital bir yük olarak kabul edilmiş ve silinip gitmişti. Geriye sadece mektuplar ve fotoğraflar kaldı.

Dijital yahut matbu her yazımızın bir mektup niteliği taşıyabileceğini söylemek mümkün. Bazılarının muhatabı belli bazılarını ise meçhul kişilere ve adreslere gönderilmiş. Geçen gün Frankfurt yolunda Yeni Şafak gazetesinin son sayfasına bakarken dış haberler şefi Sernur Yassıkaya imzasıyla çıkan bir haberi gördüğümde bunu hissettim. Haberin seçilmesi ve aktarılması onun aslında alelade bir haber değil bir mektup olduğunu gösteriyordu. Belli ki Sernur, gördüğü ve paylaşmak istediği bir detayı bizimle paylaşmak istemişti. Gazeteler bu yönüyle birer mektubu çağrıştırıyor. Tarihin içinde düştüğümüz notlardan oluşan mektuplar.

Sernur’la Yeni Şafak günlerimizde hafta sonu ilavesi için sevgili Ayşe Olgun’un teşvikiyle bir sayfa hazırlıyorduk. Z Raporu ismindeki bu sayfa gündemde kendine yer bulmayan dünyanın ilginç ayrıntılarına odaklanıyordu. O çalışmanın bizim görüş açımızı genişlettiğini söyleyebilirim. Her hafta daha zengin bir dünyamız oluyordu. Öğrendiğimiz her detayı gazete sayfalarından mektup olarak gönderiyorduk.

Şimdi yazılı iletişimin de mektubun da modasının geçmiş olduğu söyleniyor. Aynı fikirde değilim. Kalıcı olmasını istediğimiz fikirler ve düşünceler için mektuplara, yazılı izlere ihtiyacımız var. Dijitalin ömrü de vefası da pek kısa ve bizi ne zaman yarı yolda bırakacağını kestirmemiz mümkün değil. Bununla sınırlı değil sadece. Büyük eserler mesela, geleceğe yazılan mektuplar değil midir? Mimar Sinan eserleri karşımıza her gün okuduğumuz bir mektup olarak çıkmıyor mu?

Mektupların sadece kalıcılık açısından değil incelik olarak bizleri eğittiğini söyleyebiliriz. Mektup, özenin, ayrıcalığın sembolüdür. Gönderilmemiş her mektupla kendimizi eksiltiriz. Basının içinden geçtiği varoluş krizini de böyle değerlendirmek gerekiyor. Geriye bir kültür bırakma niyetinde miyiz yoksa olan biteni yemek veya yok etmek mi yapmaya çalıştığımız?

Modası geçtiğini düşündüğümüz her iletişim aracı beraberinde çölleşen bir dünya getiriyor. Yeni iletişim imkanları aslında iletişimsizliğini raylarını da döşüyor. Son dakika haberlerinin içine düşen bilgeliği bulabilmemiz için mektup ve beraberindeki rikkati yeniden keşfetmemiz gerekiyor.

Eğer hayatı bir mektup yazma özeni içinde yaşayabilirsek, bunu yeniden yapabilirsek, yaşadığımız günlerin daha iyiye gidebileceğini umabiliriz.