Evet tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de işsizlik oranı yüksek fakat bu durumun başlı başına bir sebebi yok.
Bir süre önce “evet ülkede işsizlik problemi var fakat asıl sorunumuz insanların tembeliği, iş beğenmemesi, gençlerin masabaşından kalkmak istememesi” dediğimde bir kesim kesinlikle katılıyorum derken büyük bir kesim de hemen en yüksek tondan karşı çıkmıştı “iş var da biz mi çalışmıyoruz yani” diyerek...
Son süreçte yapılan anketlerde-araştırmalarda ortaya çıkan sonuç özetle “evet çok tembeliz, iş beğenmiyoruz, gençler umutsuz vaka, işveren de işçi bulamadığı İçin mağdur” sonucunda hem fikir olmaya başladı...
Evet tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işsizlik oranı yüksek fakat bu durumun başlı başına bir sebebi yok. Buradan çok detaya ve istatistiki verilere girmeden öne çıkan birkaç önemli başlığı aktarmak istiyorum... İşsizlik oranını yükselten en önemli faktör toplumun meslek bilinci seviyesinin istenen çıtada olmaması. Evet toplum olarak üç beş meslek hariç diğer meslekleri küçümsüyor, beğenmiyor, istemiyoruz!
Bu durumun sebebi de bir türlü istikrarı yakalayamayan hükümet politikaları...
Meslek liselerinin hak ettiği değeri görememesi ve bireyin mesleğini yeterince sahiplenmemesi onlarca yıldır kanayan yarası bu ülkenin... Avrupa bunu çok uzun zaman önce aştı. Misal bizim tezgahtar diye basite indirgediğimiz “satış elemanı” bir meslektir Avrupa’da.. Bunun eğitimi alınır, stajı yapılır sonrada uygun görülen yerde çalışmaya başlar birey. Bir oto kaporta ustasının bulunmaz Hint kumaşı misali Avrupa’da prestij sahibi olduğunu biliyor musunuz peki? Ya da işini ustalıkla yapan bir kuaförün aylık kazancından haberiniz var mı?
Hasta ve yaşlı hizmetlerinin ne denli profesyonellik anlayışı ile yapıldığını biliyor musunuz? Avrupa için bu örneklerin sayısını artırmak mümkün çünkü meslek prestiji, bilinci, sahiplenmesi, gelişimi bir devlet politikası olup toplumunun her bireyine de kabul ettirilmiştir bu durum...
Peki biz de durum ne?
Hemen sıralayalım... ”Okumadı bu haylaz al yanına da biraz burnu sürtsün usta! Okumadı bari sokaklarda serseri gibi gezmesin diye verelim bir oto sanayiye! Kızım okumadın bari mahalledeki kuaförün yanına git de evlenene kadar üç beş kuruş kazan!”
Evet bizdeki mesleklere dair toplum bilinci bu cümlelerden yansıyanlar...
Daha küçük yaşta meslekler bir suçu, bir kusuru, bir eksiği olanlara ait ceza olarak lanse ediliyor beyinlere ve topluma... Bu cümleler eşliğinde büyüyen birey mesleğinden yüksek rakamları kazansa bile bir türlü hakkıyla gurur duyamıyor yaptığı işten! Çocukluğunda zihnine ve yüreğine açılan “masabaşı görevi” yarası ömür boyu bireyin içinde kanıyor...
Bununla birlikte sektörler kalifiye eleman sorunu yaşıyor ve bu sorun sektörün ağır ilerlemesine, kaliteli ürünler çıkaramamasına, büyük markalar çıkaramamaya sebep oluyor...
“Masabaşı görevi” nesilden nesile aktarılan hepimizin travması maalesef! Öyle ki üniversite tercihleri bile üç beş bölümün kapısına yığılıyor... Herkes doktor, avukat, öğretmen, mühendis olmak zorundaymış gibi... Üniversite bitikten sonra kontenjan doluluğu sebebiyle atanamayacağını bile bile yine de “masabaşı” bölümleri okuyor ve sonrasında “atama bekliyorum” diye başlıyor isyana... Halbuki hiçbir ülkede her bireyi masabaşına oturtacak kadronun olmadığını hepimiz biliyoruz... Böyle bir dünya yok efendiler az biraz gerçekçi ve mantıklı düşünün...
Bununla birlikte bu sorunlu durum sadece toplumun bilinçsizliği değil elbette dediğim gibi toplumun bilinçsizliği hükümet politikalarının yansımasıdır...
Kalifiye eleman gerektiren alanlar acilen prestij kazanmalı ve profesyonel işleyişe geçirilmeli... Fabrika yöneticilerinin en büyük sorunu nedir biliyor musunuz? Ben biliyorum kalifiye eleman... Velhasılı kelam iş arayan da iş veren de çok dertli olmasına rağmen her iki kesimin derdinin çaresi tek...
Üç beş başlıkta atılacak çok kolay adım ile ardı ardına hem işsizlik oranı hem de toplumun körü körüne “masabaşı görevi” diye tutturmasının önüne geçilecektir...