Ekonomi politikası iki kısımdır. Birincisi merkez bankaları eliyle yürütülen para politikası ikinci ise hükümet eliyle yürütülen maliye politikasıdır.
Bu iki politikanın aynı elde toplanmaması son 30 yılda ilke olarak benimsenmiş ve merkez bankaları özerkleştirilerek para politikasını bir denge mekanizmasına dönüştürmüştür. Dengeye olan ihtiyacın kaynağı seçim zamanlarında hükümetlerin para politikasını gevşeterek kısa dönemde piyasalar için geçici olduğu kesin bir olumlu hava oluşturma hevesleridir. Yani seçim kazanmaya yönelik popülist ekonomi politikaları uygulanmasının en azından bir bölümünün önüne geçilme isteğidir.
Fakat bölünmüş ekonomi politikası farklı yönlerde işletildiğinde bir dezavantaja dönüşmektedir. Ekonominin bütünü için ihtiyaç duyulabilecek etkinin oluşturulması imkan dışına çıkar. Türkiye’de önümüzdeki dönemde para politikasının sıkı yönetileceği son para kurulu toplantısı kararlarından anlaşılmıştır.
Maliye politikasının da 2002’den bu yana mali disiplinle sıkı izlendiğini tecrübe ettik. Türkiye’nin sağladığı iktisadi başarının temel besleyicisi olarak mali disiplini üstlere yazmak gerekir. Ancak son dönemde global ekonomideki sıkışmışlığın etkisini savmak üzere kamunun ekonomi içerisindeki rolü artırmıştır. Bu politika önemlidir. Gayrisafi milli hasıla içerisinde kamunun sahip olduğu alanın ekonominin ihtiyacı olan katkıları sunabileceği açıktır. Gene de diğer kalemlerle bir dengenin gözetilmesi gerekir.
Global konjonktürün artan baskısı karşısında mali disiplinden kopmak Türkiye için kısa dönemde sevimli gözükse de uzun dönemde yüksek maliyet ortaya çıkaracak bir risktir. Eski Türkiye alışkanlığıdır. Karşılığında enflasyonun hayli azdığı insanların yoksulluktan kurtarılamadığı görülmüştür. Çıkış mali disiplinle gelmiştir. Şimdi göz göre göre aynı hataya düşmek lüzumsuzdur. Artık yatırımlar için ihtiyaç duyulan altyapı hazırlanmıştır. Özel sektörü teşvik etmek üzere avantajlar sağlamaya bakmalıdır.