Köyden şehre göç ile yapılan kocaman katlı çok daireli apartmanlar, kocaman siteler, rezidansta ne selam bıraktı, ne komşuluk bıraktı.
Deprem oldu.
Günlerdir, o bölgeden yüzlerce insanla röportaj yapıyorlar.
Tam 29 gündür, depremzede insanlar neler anlatıyor dinliyorsunuz.
Aile yapısı ne kadar kalabalık, akrabalık duygusu ne kadar kuvvetli insanlar.
Enkaz başında, uzaktan akrabalık sırasını sayamayacağımız insanlar, benim akrabam diye diye günlerdir bekleşiyorlar.
Amcasının kızının yengesinin torununun kızını bekliyorlar.
Sizin hiç böyle, enkaz başında sokakta buz gibi havada, endişe içinde bekleyen, ağlayarak bekleyecek akrabalarınız var mı?
Ya komşular.
Komşuluk bilen, komşuluk ilişkileri ne kadar kuvvetli insanlar varmış.
Seneler önce bir din ve kuran alimi, adı Saadettin bey, o anlatıyordu.
"Müslüman apartmanda yaşamaz.
Müslüman için mekan, inandığı ve kolayca yaşayacağı mekandır.
O da mahalledir.
Müslüman mahallede yaşar, tabiat ile ilişkisinin kesmez, kesmemeli, güneş ışığı, ağaçlar, dağlar, kuşlar beraber yaşar.
Dualar bu anlattıklarım içinde rabbini bulur".
O zaman pek anlayamamıştım.
Şimdi anlıyorum ki,
Köyden şehre göç ile yapılan kocaman katlı çok daireli apartmanlar, kocaman siteler, rezidansta ne selam bıraktı, ne komşuluk bıraktı.
Canım köyünü, canım toprağını bırakıp şehirde oturma merakı ile gelen nice insanlar oldu.
Kimsenin beğenmediği köyler, şimdi sığınak oldu.
Bahçeli evlerini müteahhitlere veren tüm insanlar bin pişman.
Çok daireli sitelerde, çok katlı apartmanlarda, rezidanslarda mahalle kültürü olur mu?
Olmaz.
Büyük şehirlere bir bakın.
Mahalle kültüründen uzak, tabiattan uzak, bir ağacı okşamadan geçen ömürler, kim kime dum duma yaşayan insanlar.
Mahalle kültüründe yaşamak inanılmaz bir güven duygusudur.
Çocukken, Üsküdar'a bu mahalle kültüründe, her türlü dini inancın yaşandığı ve sağlam güven içinde büyümüştüm.
Mesela ben şimdi, İstanbul'da büyük bir sitede oturuyorum.
Kimse kimseyi tanımaz.
Kimse kimseye selam vermez.
1 limon, 1 soğan, 1 tutam tuz isteyeceğiniz komşunuz yoktur.
Benim yan blokta 75 yaşlarında bir hanım var. 25 senedir karşılaşırız selam vereceğim diye ödü patlar, başını öne eğer ve saklanır.
Böyle yerlerde senede 1 gün genel kurul olur, birbirini tanımayan komşuluk bilmeyen insanlar, orada avaz avaz palavra nedenlerle kavga ederler.
Alt üst kat, karşı daire kimse kimseyi tanımaz, bilmez ve hatta tanımadan sevmez.
Bunları neden anlattım.
Şimdi o bölgede binlerce insan tamamen çadırlarda yaşıyor.
Bir çadırda 20 kişi, 30 kişi kalıyor.
Bastonu ile çok zor yürüyen yaşlı bir hanım gördüm elinde bir tas yan çadıra götürüyordu.
Demem o ki.
O anlayışta, o inançta insanlar birbirine sarılarak ısınır.
Aynı tastan, çorba içerler.
Birbirlerinin çocukların kucağına alır, yaşlılarına beraberce bakarlar.
Onların topraklı elleri birbirine acı ile daima değer.
Allah korusun.
Büyük şehirler düşünsün.
İstanbul’da bir deprem olduğunda, enkaz altında bile, kimsenin elinin parmak uçları uzanıp birbirine değmez biliyorum.
Ölürken bile ego içinde, ölecek insanlar var onu da biliyorum.
İnanın ki.
Ben o insanlara, herşeye rağmen duygusal anlamda çok özendim.
Enkazda kalsam bile beni bekleyen insanlar olsun duygusallığında, göz bebeklerim hep ıslak kaldı.
Büyük şehirler.
Ortak acımız olmayacak biliyorum.
Allah’ım sen yaşatma, sen gösterme, bizi koru ve nasip etme.
Birbirini sevmeyen insanlar arasında ölmek ne kadar kötü.