Avrupa'da hala Kıbrıs dendiğinde Kıbrıs adasında iki ayrı toplumun kendi topraklarında yaşamakta olduğundan bihaber insanlar mevcut.
Avrupa’da hala Kıbrıs dendiğinde Kıbrıs adasında iki ayrı toplumun kendi topraklarında yaşamakta olduğundan bihaber insanlar mevcut. O nedenle YeniBirlik sayfalarında Avrupalı okuyucularımızı Kıbrıs’ta gündeme gelen son gelişmelere ile ilgili olarak bilgilendirmeyi çok önemli bulmaktayım. Avrupa kamuoyunda oldukça büyük bir kesim Kıbrıs’ın sadece Rumların yaşamakta olduğu bir ada ve “Kıbrıs Cumhuriyeti” adını istismar eden ülkeden ibaret olduğu inancına sahip olduğundan Kıbrıs’ın neredeyse üçte birinde yaşamakta olan ve kendi devletlerini kurmuş bulunan Kıbrıslı Türkler konusunda ya bilgisiz ya da önyargılı.
Oysa gerçek çok farklı. Kıbrıs adasında Rumlar ve Türkler çok sorunlu ve büyük bedeller ödeyerek birlikte yaşamaya çalışırken, o dönemin Yunanistan’da iktidarı ele geçirmiş olan faşist Albaylar Cuntası’nın isteği üzerine, Kıbrıs’ta gerçekleşen faşist bir askeri darbe sonucu, faşist olmayan tüm Rumların ve de kafatasçı Rumların düşman olarak gördüğü Türklerin mal ve can güvenliği tamamen tehdit altındayken ve bu durumu Birleşmiş Milletler ve Avrupa seyrederken Türkiye adaya müdahale etmek zorunda kaldı. Türkiye’nin müdahalesi sayesinde önce Kıbrıs’ta faşist askeri cunta devrildi ardından da Yunanistan’da faşist Albaylar Cuntası. Türkiye sayesinde Yunanistan’a demokrasi geri geldi. Kıbrıs’ta ise Kıbrıslı Türklerin kafatasçı faşist Rumların sürekli hedefi haline gelmesi nedeniyle Türk Ordusu Kıbrıslı Türkleri koruyabilmek amacıyla adada kalmak zorunda kaldı. Kıbrıslı Türkler haklı olarak adada kalıcı bir barış ve çözüm olanağı sunmayan Rumlar yüzünden alternatif çözümler üretmek ve kendi devletlerini kurmak zorunda kaldılar. Tanınmayan bir devlet olsa da KKTC, günümüzde dünyadaki bir çok ülkeden daha fazla rayına oturmuş ve istikrarlı bir ülke olarak varlığını sürdürmekte.
Tüm bunlara paralel olarak Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’ta federal bir çözümün gerçekleşmesi ve kalıcı barışın sağlanması için çok fedakarlıklar yaptılar. Ancak maalesef Rumlar bugüne kadar böyle kalıcı ve her iki toplum içinde güven ortamı sunan bir çözümü sürekli engellediler.
Bu konuda Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun çok mantıklı bir açıklaması var. Maalesef Sayın Çavuşoğlu çok haklı ve "Gözlemim şudur ki bu parametrelerle Rum kesimi hiçbir zaman bir çözüme yanaşmayacak yani Rum kesimi herhangi bir iki kesimliliğe dayanan, yani siyasi eşitliğe dayanan bir çözüme yanaşmayacak. Kuzeye göre daha iyiyiz. Dolayısıyla biz bir devletiz’ diyor ve ‘neden biz bu gücü Türklerle paylaşalım’. Türklere yönelik zaten düşünceleri ortada. ‘Neden biz yani yönetim gücü bir devletimiz var bunu neden Türklerle paylaşalım. İşte dönüşümlü başkan olacak, neden bir Türk bizim başkanımız olacak, dönüşümlü bile olsa. Bizim ekonomimiz iyi, biz bu ekonomiyi Türklerle niye paylaşalım? Bizim işte şu gibi imkanlarımız var bunları Türklere niye verelim?’ Anlayış bu. Halktaki anlayış bu, kilisedeki ve siyasi partilerin çoğundaki anlayış bu. Böyle bir durumda Rum kesimi bu parametrelerle hiçbir zaman çözüme yanaşmayacak.”
Yani kısacası AB istediği kadar “Kıbrıs’ta çözüm” amaçlı Türkiye’ye yönelik baskı yapmaya çalışsın. Türkiye’nin AB üyeliğini Kıbrıslı Rumların şantaj meselesi yapmalarına göz yumsun bu konuda hiç bir gelişme olmayacak. Çünkü haksız ve tek taraflı yani adada bir çözüm olmadan tüm AB prensipleri ayaklar altına alınarak AB üyesi yapılan Güney Kıbrıs halinden çok memnun. Bu avantajlı konumunu Kıbrıslı Türkler ile eşit koşullarda paylaşmaya hazır değil. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkleri aynı göz hizasında görmeye yanaşmadıkları sürece ne Türkiye ne de KKTC bu konuda bir tür “beyazlar ve siyahlar” ayrımı gibi “Rumlar ve Türkler” ayrımı yapılmasını çözüm olarak pazarlamaya çalışanlarla uzlaşmayacaklar. AB bu gerçeği görmeli artık.
İşte bu koşullarda Kuzey Kıbrıs’ta bir kez daha bir genel seçim oldu ve Kıbrıslı Türkler demokratik seçimlerini gerçekleştirerek altı partiden oluşan yeni meclislerini seçtiler. Bu seçim sonucunda hiç bir parti tek başına iktidar olma şansı yakalayamadığından önümüzdeki bir aylık dönemde ya Başbakan Hüseyin Özgürgün bir koalisyon hükümeti kuracak ya da ana muhalefet lideri Tufan Erhürman alternatif bir koalisyon hükümetini gerçekleştirecek. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin demokratik tercihlerine duyduğu saygı nedeniyle hiç karışmadığı bu seçimlerin sonucunda oluşacak hükümetin kurulmasını beklemekte. KKTC’nin yeni hükümeti ile birlikte çözüm çabalarının gidişatını istişare etmek niyetinde.
Her ne kadar Kıbrıs Rum Kesimi’nde aksi iddia edilse de şu bir gerçek. Kuzey Kıbrıs’ta hangi başbakan öncülüğünde hangi hükümet kurulursa kurulsun aynı zamanda BM nezdinde Kıbrıs Türk Toplumu temsilcisi olarak kabul edilen KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile birlikte, Türkiye’nin de tam desteğine sahip olarak adada çözüm için çalışmaya devam edecek.
Asıl sorun 28 Ocak 2018’de başkanlık seçiminin ilk turunu yapacak olan Kıbrıslı Rumlar da. Orada da kim başkan seçilirse seçilsin ve istediği kadar çözümden yana olduğunu dile getirsin Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun haklı olarak dile getirdiği koşullar var oldukça hiç bir şey değişmeyecek. Hatta yeni seçilen başkan samimi olarak çözüm istese bile buna her şey pahasına karşı olan Ortodoks Kilisesi ve onun büyük gücü var olduğu sürece yapabileceği hiç bir şey yok.
AB bu duruma daha ne kadar seyirci kalacak acaba? Kıbrıslı Türklerin de bir sabrı olduğu unutulmamalı!