Hava harekâtı olarak başlatılan operasyon muhtemelen Pençe-Kaplan-2 olarak kara operasyonu şeklinde devam ettirilecek.
Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik olarak geçtiğimiz yılın Haziran ayında başlatılan Pençe-Kartal ve Pençe Kaplan operasyonlarının ikinci aşaması önceki gün start aldı.
İlk operasyon Şırnak ve Hakkâri sınırlarının Kuzey Irak tarafına bakan Metine, Zap, Avaşin ve Hakurk bölgesini hedef almıştı.
Operasyon Pençe-Kartal adı verilen hava harekâtı ile başlamış ardından gelen Pençe-Kaplan kara operasyonu ile devam ettirilerek yaklaşık 22 kilometre derinliğe kadar olan bölgede PKK’ya ağır darbeler indirilmişti.
Terör örgütünden temizlenen alanlarda kurulan üsler sayesinde bu bölge önemli ölçüde denetim altına alınmıştı.
10 Şubat günü saat 02.55’te başlatılan Pençe-Kartal-2 Harekâtı bunun devamı niteliğinde.
Yani ilk operasyonda denetim altına alınan bölgelerin bir ileri aşamasına geçilerek bu kez Türkiye sınırlarına 40 kilometre uzaklıktaki Gara bölgesindeki PKK hedefleri vuruluyor.
Hava harekâtı olarak başlatılan operasyon muhtemelen Pençe-Kaplan-2 olarak kara operasyonu şeklinde devam ettirilecek.
Bu harekât, bir süredir gündemde olan Sincar’a yönelik operasyonun da bir ön aşaması niteliğinde.
Zira bu bölge, PKK’nın Türkiye’nin güney sınırlarındaki üslerinin Sincar’a bakan yönünü oluşturuyor.
Dolayısıyla operasyonun, Kuzey Irak’taki PKK hedeflerini çökertmenin yanı sıra, terör örgütünün Suriye bağlantısını kesmeye yönelik bir amaç taşıdığını da söylemek mümkün.
Hatırlanacağı üzere Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın beraberinde Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ile geçtiğimiz ay Bağdat ve Erbil’e yaptığı ziyaretin ardından Sincar’a yönelik operasyon beklentisi güçlenmişti.
Bu anlamda söz konusu ziyaret ve devamındaki temaslar neticesinde bu operasyonun alt yapısının hazırlandığı görülüyor.
Gerek merkezi Bağdat yönetiminden gerekse de Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt yönetiminden şu ana kadar harekât ile ilgili olumsuz bir tepkinin gelmemiş olması bunun göstergesi.
Gerçi kimi uzmanlarımız söz konusu ziyaret sonrasında bu bölgede PKK’ya yönelik operasyonların Bağdat ve Erbil ile ortaklaşa yürütüleceği yönünde görüşler dile getirmiş ancak biz de bu köşede 26 Ocak tarihli “Irak’taki dengeler ve Sincar operasyonu tartışmaları” başlıklı yazımızda “bunun pek olası görünmediğini, Bağdat’ın operasyona kerhen sessiz kalmasının bile olumlu kabul edilmesi gerektiğini, ayrıca Erbil’in ise en fazla lojistik destek verebileceğini, dolayısıyla Türkiye’nin bu operasyonu ‘özgücüyle’ tek başına gerçekleştireceğini” vurgulamıştık.
Şu ana kadar gelen bilgiler durumun böyle ilerlediğini gösteriyor.
Ancak Türkiye tek başına yürütüyor olmasına rağmen ilk operasyon sonrasında olduğu gibi bu operasyon da PKK ile Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi arasındaki gerilimi yeniden tırmandırdı.
Hatta PKK bu kez çıtayı daha da yükselterek Kürt yönetimine karşı “top yekûn savaş” ilanından söz etti.
PKK’nın başındaki isimlerden KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, operasyonun başlamasından saatler sonra yaptığı açıklamada, Kuzey Irak’taki Barzanilerin partisi KDP’yi, “Türkiye ile iş birliği yapmakla” suçlayarak, “Çok da uzak olmayan bir tarihte özellikle Başur’da (Kuzey Irak) TC ve onunla iş birliği halinde hareket eden KDP ile çok büyük bir savaşın gelişmesinin kaçınılmaz olduğunu öngörmek yanlış olmayacaktır” ifadesini kullandı.
IKBY Başbakanı Mesrur Barzani ise aynı gün düzenlediği bir basın toplantısında bir gazetecinin Türkiye’nin PKK'ya yönelik operasyonlarının “egemenlik ihlali olup olmadığına” ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:
“Türkiye şu an saldırı gerçekleştirdiği yerlerde kime saldırı düzenleniyor? Acaba o bölgelere yerleşen taraf (PKK), Irak’ın ya da Kürdistan Bölgesi’nin egemenliğini ihlal etmemiş miydi? Yani bu yerlerde daha önce egemenlik ihlali yapılmıştır. Maalesef bedelini de Kürdistan Bölgesi halkı ödüyor. Eğer onlar (PKK) ilk günden Kürdistan Bölgesi yönetimi ve egemenliğine saygı duysaydı, Türkiye şimdi saldırı düzenlemeye gerek duymazdı ve maalesef halkımız bedelini ödemek zorunda kalmazdı. Uzun süredir devam eden kargaşa, çatışma ve sorunlardan dolayı Kürdistan Bölgesi’nin 800’den fazla köyü imar edilemiyor. Yani bir ülkenin toprak egemenliğinden söz edildiğinde her açıdan bakmak gerekiyor. Maalesef birçok yerde bu ihlal yapılmıştır ve devam ediyor. Irak’ın ve Kürdistan Bölgesi’nin egemenliğine saygı duyulmasını istiyoruz ancak sadece bir taraf değil, bütün taraflar saygı duymalı.”
Mesrur Barzani’nin bu sözleri hem terör örgütünün bölge Kürtlerine verdiği zararın görülmesi hem de PKK’ya yönelik operasyonları konusundaki Kürt yönetiminin Türkiye’nin haklılığını teyit etmesi açısından önemli.
Türkiye’nin operasyonları karşısında sıkışan ve TSK karşısına çıkmaya cesaret edemeyen PKK’nın hıncını Kürt yönetiminden almaya yeltenmesi önümüzdeki günlerde bölgedeki çatışma alanlarının genişleyebileceğini ve Peşmerge güçlerinin de TSK ile ortak hareket ederek operasyonlara dahil olabilme ihtimalini gösteriyor.
Aslında Türkiye'nin de Kuzey Irak'taki Kürtlerin de bu terör belasından kurtulabilmesi için yapılması gereken de bu.