Kutuplaşma serisi içinde ele aldığım alt başlıklar arasında "siyasal antropoloji" ile en çok örtüşen konu medya olsa gerek.
Hele hele bir hafta sonra İstanbul özelinde yerel seçimi tekrarlayacak olduğumuz günlerde, tam bir alan çalışması yapıyor gibiyim. Âdeta siyasal antropolojinin ötesinde “medya antropolojisi” konulu bir çalışmanın katılımcı gözlem sürecini yaşıyorum.
Ne demek istediğimi biraz daha somutlaştırayım. Öncelikle senelerdir yapılmayan bir şey yapılacak ve seçimin iki güçlü adayı canlı yayında bir araya gelecek. Böyle bir program, en son yapıldığında Türkiye’deki ulusal televizyon ve radyo kanalı sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. İnternet diye bir şey henüz hayâtımıza girmemişti. Sosyal medya ise hayâl bile edilmiyordu. Dolayısıyla medya, son yıllarda kazandığı yüzüyle siyâsete daha çok temas etmeye başladı. Eskiden TRT tekelinde olan siyâsî parti liderlerinin konuşma yapma imkânı, artık cep telefon sâyesinde herkesin elinin altında. Ön kamerayı açan herkes yayın yapıp, seçim hakkında konuşuyor. Seçimden bir gün önce saat 17.00’de başlayan “propaganda yasağı” ise sosyal medyanın yakınına bile yaklaşamıyor.
Korktukları başına geldi
Kutuplaşma konusunda en yüksek perdeden muhalif tavır sergileyen ve kutuplaşma karşıtı tavrını her fırsatta ortaya koyanların oluşturduğu siyâsî blok, şu anda kendi içinde ciddî ve sert bir kutuplaşma yaşamaktadır. Siyâsî söylemini “kucaklama” kavramı üzerine kurup kutuplaşmanın karşısında tavır alan Ekrem İmamoğlu’nun medyadaki destekçileri, son günlerde seçimi falan unutup birbirlerini hedef alıyorlar.
Her şey Binali Yıldırım’ın Haber Türk’ten Didem Yılmaz Aslan’ın teklifini kabul edip Ekrem İmamoğlu ile yayına çıkması durumunda moderatör olarak Uğur Dündar’ın ismini teklif etmesiyle başladı. Uğur Dündar ise önce bu teklifi kabul etti, ama “yılların ustası”ndan beklenmeyecek bir tavırla geri çekildi. Ardından İsmail Küçükkaya’nın ismi öne çıktı.
Bu süreç içinde kutuplaşma karşıtı blok, kendi içinde kutuplaşmış oldu. Zira artık mesele, Ekrem İmamoğlu’nun Binali Yıldırım’ın tecrübesi karşısında ne yapacağından çıkıp, bunun bir “tuzak” olduğu gibi bir komplo teorisine dönüşmüştü. Ekrem İmamoğlu’nun NTV’de Simge Fıstıkoğlu’nun bir sorusuna verdiği cevapta asılsız bir iddia bulunup “Binali Yıldırım, İsmail Küçükkaya’dan soruları istemiş” yalanını atması, komplo teorisinin tansiyonunu arttırdı. Ordu’daki VIP krizindeki görüntülerin Fox TV ve Haber Global’de yayınlanması ise sanki Ekrem İmamoğlu’nun ayağının altından halı çekmek gibi oldu.
İsmail Küçükkaya, ne İsâ’ya ne Musa’ya
Seçimden önceki son haftayı rakibe karşı propaganda ile geçirmeyi plânlayan Ekrem İmamoğlu destekçileri, şimdi öküzün altında buzağı arayıp kayıkçı kavgasına başladılar. Öyle gözüküyor ki, bu akşamki (16 Haziran) yayında gözler, Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu’ndan çok, İsmail Küçükkaya’nın üzerinde olacak. Yayın, İsmail Küçükkaya için sanki bir iş görüşmesi havasında geçebilir. Herhâlde televizyon ekranlarında program yönetim isimlerin hiç biri bu akşam İsmail Küçükkaya’nın yerinde olmak istemez. İsmail Küçükkaya’nın Ekrem İmamoğlu’na göstereceği en ufak bir yakınlık yanlış anlaşılacaktır. Dengeli davranma adına Binali Yıldırım’a göstereceği daha ufak bir yakınlık ise “Sözcü okuru” ve “Fox TV izleyicisi” kitleyi çıldırtabilir. Televizyon başındaki herkes bir futbol maçındaki hakem hatâlarına verdiği tepkiye benzer tepkiler verecektir.
Büyük konuşmamak lâzımmış!
Bütün bu olanlar da göstermektedir ki, kutuplaşma kaçınılmazdır. Bu kutuplaşmaya ister fikir özgürlüğü, ister kişisel tercihler ya da ister “mahalle baskısı” sebep olsun, kendini “muhalif medya” olarak tanımlayan medyanın kendi içinde yaşadığı gerginlik, kutuplaşma karşıtı olarak büyük konuşmamak gerektiğini de ortaya koymaktadır.
Ekrem İmamoğlu’nun kendi cephesinde yaşanan bu kutuplaşma ortamındaki durumu, Nasrettin Hoca’nın Timur’un fili fıkrası gibidir. Timur’un huzûruna çıkıp fil ile ilgili rahatsızlığı halk adına anlatacak olan Nasrettin Hoca, bir süre sonra arkasında hiç kimseyi bulamaz ve Timur’un karşısına tek başına çıkar. Ramazan bayramından önce Ekrem İmamoğlu’nun arkasında ve yanında olanların çoğu ortadan kaybolmuştur. Ekrem İmamoğlu, Binali Yıldırım’ın karşısında yapayalnız kalmıştır. Bunun sebebinin Ekrem İmamoğlu’nun “kutuplaşma karşıtlığı” ve “kucaklama” tavrını taşıma konusunda yanlış bir aktör olarak seçilmesidir. Yaşanan kutuplaşma ortamında dillendirilen şeyler de, ihtimâli çok yüksek bir yenilginin ardından “ben demiştim” demenin yolunu yapma çalışmalarıdır.
Her şeyin bütün çıplaklığı ile ortaya döküldüğü medya, kutuplaşma konusundaki en güncel örneği vermiştir.