Sözüm ona demokrasiyi, insan haklarını, uluslararası hukuku temsil ettiği iddia edilen bu batılı ülkelerin, kendilerinin de terör örgütü ilan ettiği bir örgüte bu kadar aleni, bu kadar umarsızca, bu kadar iki yüzlüce sahip çıkışları insanı çileden çıkarıyor.
Türkiye, Fırat’ın doğusunda PKK/PYD’ye yönelik operasyona başladı ya, bütün dünya ayakta.
Başta ABD’de Trump’ı indirmeye ahdetmiş çevreler, Fransa, İngiltere, Almanya ve diğer AB ülkeleri, Suudi Arabistan ve Mısır gibi Körfez ve Arap ülkeleri ve diğerleri…
Neymiş, Suriye’nin egemenlik haklarının ihlaliymiş…
Neymiş, yeni bir mülteci dalgasından endişe duyuyorlarmış…
Neymiş sivillerin can güvenliği tehlikeye girmişmiş…
Neymiş Türkiye Kürtlere soykırım uygulayacakmış…
Başka ülkelerin egemenlik haklarını önemseyen, mülteciler için gözyaşı döken, sivillerin can güvenliğinden endişe duyan ve de Kürtleri seven ne çok ülke varmış böyle.
Afganistan’ı, Irak’ı, Ürdün’ü, Libya’yı, Lübnan’ı ve de Suriye’yi delik deşik eden kendileri değilmiş gibi.
Üç yaşındaki Kürt çocuğunun cesedi deniz kıyısına vurduğunda sınırlarını mültecilere kapatan kendileri değilmiş gibi.
Sözüm ona kendi yarattıkları terör örgütlerine yönelik hava operasyonlarında örgüt mensuplarının onlarca katı sivili öldüren kendileri değilmiş gibi…
Biz de yedik…
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Tepkilerin çoğunu bekliyorduk ama bu kadarını değil. Meğer ne çok PKK sevicisi varmış” dedi.
Aslında bu durumu PKK seviciliğiyle tanımlamak eksik kalabilir.
Bu, PKK seviciliğinden ziyade bariz bir Türkiye düşmanlığı.
Türkiye’yi zayıf ve güçsüz kılmak için 40 yılı aşkın süredir tepe tepe kullandıkları, ellerindeki en önemli piyonlardan birinin düşmesinden duydukları endişe.
Öyle ya, kendilerinin de terör örgütü ilan ettiği bir çeteye yönelik operasyona başka türlü nasıl karşı çıkarlar ki?
Uluslararası teamüllere göre kendilerinin sadece sözlü olarak değil fiilen de bu operasyonda Türkiye’ye destek vermeleri gerekirken operasyonu engellemek için her türlü yolu deniyorlar.
Neyse ki ulumaktan başka bir şey gelmiyor ellerinden.
Amiyane tabirle k.çları yemiyor.
ABD’nin bile yemedi.
Türkiye’yi engellemek, oyalamak için tutmadığı söz, atmadığı yalan, takla kalmadı.
Lakin Türkiye için artık bıçak kemiğe dayanıp “ne pahasına olursa olsun” deyip düğmeye basınca, apar topar pılı pırtılarını toplayıp kaçtılar.
Şimdi Türkiye ordusu adım adım o terör yuvalarına doğru yol alırken uluslararası destekçileri uluyor dışardan.
Bugüne kadar hiçbir ülkeye karşı bu kadar çirkin betimlemeler, bu kadar sert ifadeler kullanmadım.
Lakin, hadi insan değerinin sıfırın altında olduğu Arap Birliği ve Körfez ülkelerini geçtim.
Sözüm ona demokrasiyi, insan haklarını, uluslararası hukuku temsil ettiği iddia edilen bu batılı ülkelerin, kendilerinin de terör örgütü ilan ettiği bir örgüte bu kadar aleni, bu kadar umarsızca, bu kadar iki yüzlüce sahip çıkışları insanı çileden çıkarıyor.
Türkiye ne pahasına olursa olsun o bölgedeki terör yuvalarını dağıtmadan operasyondan milim geri adım atmamalı.
Bunu yaparken, hem insani hassasiyet gereği, hem de bu çığırtkanların eline malzeme vermemek için operasyondan sivillerin zarar görmemesi için kuyumcu titizliğiyle hareket etmeli.
Hatta bu da yetmez, bunların kendilerinin yapıp Türkiye’ye mal etmeye çalışacağı kimi sivil katliamlar karşısında da olabildiğince dikkatli davranıp bu tür algı operasyonlarına karşı da dikkatli davranmalıdır.
Ve en önemlisi Kürt algısı.
Dikkat edilirse bu çığırtkanların tümü operasyonu tanımlarken Kürtlere yönelik operasyon tanımını kullanıyor.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, tüm yetkililer defaatle operasyonun Kürtlere yönelik olmadığını vurgulayan açıklamalar yaptı.
Ne fayda ki, ilgili ülkeler, uluslararası basın aynı kafada gitmeye devam ediyor.
Maksat algı oluşturmak.
Afrin’e yönelik Fırat Kalkanı operasyonunda da aynısı yapıldı.
Sivil katliamı, Kürtlere yönelik operasyon…
Sivil katliamı meselesi şimdiye kadar hiç tutmadı yine tutmayacak ama Kürtlere yönelik operasyon algısı önemli ölçüde tutmuş gibi görünüyor.
Türkiye bu algı operasyonuyla mücadele etme konusunda kanımca Afrin’de de yetersiz kaldı, şimdi de aynı yetersizliği yaşıyor.
“Operasyonumuz Kürtlere yönelik değildir” demek yetmez, yetmiyor.
Gerek Türkiye’deki gerekse de Irak, Suriye ve İran’daki Kürtlerin operasyona destek vermeleri sağlanmalı ve de bu destek güçlü bir şekilde uluslararası topluma anlatılmalı, aktarılmalı.
Henüz operasyonun başındayız.
Bu operasyon aylar hatta yıllar sürebilir.
Türkiye, bu algıyla mücadele etmek için hızlıca ciddi önlemler almalı.