Kul, diğer yaratılmışlardan farklılıkları olan, aklı, fikri, tefekkür ve iradesi bulunan şerefli kılınmış olandır.
Kul, diğer yaratılmışlardan farklılıkları olan, aklı, fikri, tefekkür ve iradesi bulunan şerefli kılınmış olandır. Kulluk kavramı ise; Allah’ın (cc) emirlerine, kayıtsız şartsız uymak ve gereğini yerine getirmektir. Yaratılışın sırrı ve sırrın keşfidir. İnsanın yaratılış amacı yani kaderi kulluktur. Zariyat suresi 56, 57 ve 58. Ayeti kerimeler bu durumu bizlere şöyle anlatıyor: “İnsanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Onlardan bir rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istiyor değilim. Şüphesiz rızkı veren, sarsılmaz gücün sahibi olan yalnızca Allah'tır.” Bu ve benzeri ayeti kerimelerle bizlere istikametimiz gösteriliyor. Nasıl olmamız gerektiği, nelere dikkat edip, nelerden kaçınmamız icap ettiği ve nasıl bir kul olmanın yolu bizlere haber veriliyor. “Kimden kaçıyoruz, kendi kendimizden mi? Ne tuhaf şey!” diyor Hz. Mevlana. Bütün mevcudatın yaratılış sırrı Allah'a kulluktur. Onun anılması ve istediği gibi olmasıdır. İnsanın dışındaki bütün mevcudat, Allah’ın istediği gibi O’nu zikrederken, yaratılış sırlarını yerine getirirken, bizim de kulluğumuzu gereği gibi yerine getirmeye olan irademizin olduğunu hatırlamakta-hatırlatmakta yarar vardır.
Unutulmamalıdır ki, hayvanat tam bir teslimiyet içinde yaratılışlarını yerine getiriyorlar. Tam bir itaatle asla isyan etmiyorlar, itiraz etmiyorlar. Köpekler, kediler, kuşlar, türlü türlü balıklar, ormanların bilinen bilinmeyen evcil ve vahşi hayvanlarının teslimiyetini tefekkür etmeye mecburuz. Sabahleyin açken yuvalarından her gün uçan sürü sürü kuşların, kargaların, martıların, sığırcıkların, sülünlerin, ördeklerin ve dahi koyunların, kuzuların, sığırların, ceylanların, atların, eşeklerin, horozların, tavukların durumunu tefekkür etmeye ihtiyacımız vardır. Bütün bu ve benzeri hayvanatın tam bir teslimiyet içinde günü karşıladıklarını ve akşama tıka basa doymuş olarak yuvalarına döndüklerini aklımızdan çıkarmamalıyız. Onların hiçbir tedirginlik göstermeden günü, anı, hayatı yaşadıklarını lakin biz insanların vesveseden, şüpheden, açlıktan, doymamaktan endişe ve uykularımızın kaçtığını ve kulluğu tam bir teslimiyet içinde düşünmek, nafile ibadetlerden efdal olduğunu bir kez daha, binlerce kez daha düşünmeye memur olduğumuzu hatırlatmakta yarar görüyorum. Pek azımızın bu teslimiyeti yakaladıklarını ve bizim de yakalayabileceğimizi unutmamamız icap ediyor.
İnsanlığın yaratılışından bu yana var olan, isimlerinin bizlere haber verildiği Nemrutların, Fravunların, Karunların, Neronların, nice zalimlerin de kulluk etsinler diye yaratıldığını unutmamalıyız. Kendi yaratılış sırlarını unutarak, gurura ve kibre kapılarak inkâr, isyan ve zulüm yolunu tuttular ve kendilerini Allah’a karşı Tanrılık iddiasında bulunarak haddi aşanlardan oldular. Allah’ın lanetini üzerlerine çekerek yaşadıkları dönemden itibaren insanların nefretine sebep oldular. Kuran ve Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa (sav); kendi nefsine uyanların, şeytanın sözüyle hareket edenlerin ve şeytanın askerleri olanların, şeytan gibi lanete uğrayacaklarını bizlere haber vermektedir. Zalimlerin, sapkınların, yoldan çıkmışların, yaratılışı bozanların, fıtrata aykırı yaşayanların çirkin ve lanetli hallerini bizlere örnek vererek iman sahiplerinin dikkatli olmalarını, sapkınlara, sapıtmışlara uymamalarını haberdar ediyor. Şeytana, nefislerinize ve ihtiraslarınıza yenik düşmeyin diye ikaz ediliyoruz.
Yaratılan her varlık; Allah'a kulluk etsinler, kendilerine verilen ödevi yerine getirsinler ve tahsis edilen zikirlerini yapsınlar diye yaratılmışlardır. İnsan evladının bir kısmı Allah'a iman ettikleri halde, büyük bir çoğunluğu iman etmediler. Bir kısmı iman etmeyerek küfürlerini artırdılar. Bir kısmı gaflet içerisinde boğulup gittiler ve bir kısmı da Allah ve resulüne tam bir teslimiyet içerisinde kul olmaya özen gösterdiler. Yaratılış sırrını kavrayamayanlar ya da isyan edenler kulluktan azade midirler? Elbette değillerdir. Çünkü yaratılışın sırrı kulluktur. Geçici dünya telaşına kapılarak kulluklarını ihmal edenlerin, didinip duranların, vakit bulamayanların mazeretleri asla kabul edilmeyecektir. Çocuklarımın rızkının peşindeyim demeniz, sizi aklayıp paklamayacak, sorgudan sualden kurtaramayacaksınız. Aksine yaratılan bütün mevcudatın rızkını veren Allah’tır. Her kul yaratılışıyla birlikte rızkını da peşinen getirir. Dünyanın geçiciliği, oyalaması, lezzetleri, nefsin istek ve talepleri asla bitmez ve bu lezzetler insanı uçurumun sınırına getirir. İnat ederek o uçurumdan aşağı düşmek isteyenleri kurtaracak kimseleri yoktur. Dünya eğlencelerinden, nefsin isteklerinden kurtuluşun yolu tam bir teslimiyet içinde Allah’a kul olmaktır. Allah’a (cc), şerefli bir kul olma ümidimiz varken, hala yaşıyorken, hala güneş üstümüze doğuyorken, hala türlü türlü nimetlerle karnımızı doyuruyor iken, kulluğumuzu hatırlamalı ve Allah’a dönmeliyiz. Allaha dönmek, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e tabi olmaktır. Onun sünnetine sıkı sıkıya bağlanmaktır. Onun yaşadığı gibi yaşamaya gayret etmektir. Şerefli bir kulun, şerefini muhafaza etmesi; erdemli insanların, mümin insanların, iman sahibi olan insanların işidir. İnsan, şerefini yaptıklarıyla belirler.
İnsan mademki kul olmaya, kulluk yapmaya gönderildi; öyleyse kulluğun icabını yerine getirmelidir. Kulluğunu incitecek, fıtratını bozan hallerden, suçlardan, ayıplardan, günahlardan kaçınmalıdır. Yüz kızartıcı hallerden uzak durmak akıl sahiplerinin işidir. İsteklerini, taleplerini gözden geçirmelisin. Geçici olana bağlanmalarından kurtulmalısın. Tutkularını, tercihlerini gözden geçirmelisin ki, Allah ve resulü benim seçtiklerimden, tercihlerimden, yaptıklarımdan memnun kalıyor mu, razı oluyor mu, olmuyor mu diye sormalısın. Kulluğunu bozacak, seni şirke girdirecek hallerden uzak durmalısın. Şüpheli hallerden kaçınmalısın. Kalbine, gönlüne yer etmiş insanların hallerini bir düşün. Allah'a ve Peygamberine seni yaklaştırıyor mu yoksa uzaklaştırıyor mu? İçinde bulunduğun kalabalıklara bir göz at; seni nereye götürüyor bu kalabalıklar aman dikkat et. Arkadaşlarına, dostlarına, çevrene özenle bak ki, seni nereye götürüyor bu insanlar, dost dediklerin? Seni günahtan alı koyuyorlarsa, seni Allah'ı çok anmaya vesile oluyorlarsa, namazlarını kılmana, dualar etmene, zikre, fikre, tefekküre devam etmene vesile oluyorlarsa bu dostlarınla hayatını devam ettir. Aksi ise onlardan bir an evvel kurtulmaya bak. Eğer sen onlardan kurtulmazsan onlar gibi olacağını aklından çıkarma. Ne denilmiş; “arkadaşını söyle senin nasıl bir kimse olduğunu sana söyleyeyim”. Unutma ki “üzüm üzüme baka baka kararır”. Bozuk meyve tez zamanda diğerlerinin de bozulmasına vesile olur. Hastalık virüsü çok hızlı yayılır ve hemen lekeleyerek bozulmaya yollar açar. Bu nedenledir ki manavlar bozuk meyveyi görür görmez diğerlerinden ayırırlar ki diğerleri de bozulmasın. Bunu sıklıkla yaparlar, sağlam olanlar hastalanmasın-bozulmasın diye. Bozuk insanlar, yani ahlaksız insanlar, dedikodu yapanlar, fitne fesat çıkaranlar, günah işlemekten zevk alanlarda aynen bozuk meyveler gibi insandan insana hızla yayılır. Onlardan, o ortamlardan uzak durmak akıl sahiplerinin işidir. Müminin imanı buna karşı çıkar. Buna sebeptir ki kalbin sesine kulak vermeli insan. Erdemli insanlar bu türden insanlardan uzak dururlar. Sen de uzak durmalı ve iyi bir kul olmalısın. İyi kul Allah’ın ve Peygamberin razı olduğu-olacağı kuldur. Açık ve gizli putlardan, şirklerden, günah işlemekten kaçınmalısın. Kalbine dünyanın heveslerini, isteklerini, geçici olanlarını, zevklerini, nefsin taleplerini sokma. Bilesin ki, kalbe yerleşen her şey ya kalbin ferahı olur, ya da kararmasına vesile olur. Kalbin ferahlarsa yüzün de ferahlar. Mütebessim bir çehreye, tatlı bir dile sahip olursun. Kalbin kararırsa yüzünde, dilinde kararır. Günahlar, ayıplar, suçlar, dedikodular insanın suretini bozar. Güzel sözlü olmak, güzel ahlak sahibi olmak, adaletle davranmak, hakkı gözetmek, zikir, fikir ve tefekkür halinde olmak kalbi berraklaştırır. Kalbin nuru insanın yüzüne, sözüne, eylemlerine sirayet eder. Buna sebeptir ki, “Mümin elinden ve dilinden herkesin emin olduğu kimsedir” buyruldu.
Unutmayasın ki, bir ömür devam edecek olan bu mücadelede asla pes etmemelisin. Bir an boşluk bırakırsan, bir an gaflete düşersen ve bir an zafiyet gösterirsen şeytan ve çocukları, nefsin tuzakları her an o boşluktan içeriye girecektir. Gaflet, münafıkların, müşriklerin, fitnecilerin ve fesatçıların vasıflarıdır. Gaflet, mümin insandan kaçar. Mümin insan uyanık insandır. Nefsiyle mücadele ettiği gibi cemiyette olan bitenle de, çevresinde yaşananlarla da mücadele eder. Allah’a kulluk, Peygambere ümmet bilinci sürekli uyanıklık gerektirir. Gaflet müminlerden kaçar. Mümin Allah'ın nuruyla bakar. Mümin Allah'ın nuruyla hareket eder ve mümin söylediğini Allah ve resulü adına söyler. Hen anımızın kulluk şuuru içinde olmasına özen göstermeliyiz. Bütün zamanlarımızın, vakitlerimizin O’na ati olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
Bir an şöyle tefekkür et; bilmediğin, görmediğin, haberinin olmadığı birileri tarafından sürekli izlendiğini, kameraya alındığını, kontrol altında tutulduğunu, fotoğraflandığını, filme çekildiğini öğrensen neler hissedersin? En azından öğrendiğimiz andan itibaren kendimize çeki düzen verip, daha önceki zamanlardaki gibi rahat hareket eder miyiz? Hiçbir akıl sahibi bunu öğrendiği andan itibaren rahat hareket etmez. Bilir ki fotoğraflanıyor, filme alınıyor. Yüzünü kızartacak, utanacak hallerden sakınmaya dikkat eder. Oysa Allah (cc), melekleri vasıtasıyla sürekli kayıt ettirmektedir. Günü geldiğinde amel defteriniz budur denilip bizlere her yaptığımız, her işlediğimiz bir bir defterden okutulup gösterilecek. Nasıl ki utanacağımız, yüzümüzün kızardığı fotoğrafları, filmleri görmek istemiyorsak hayatımızı yaşarken böylesi bir dikkatle yaşamak gerekiyor. Binlerce kez tekraren düşünüp ona göre kendimizi tanzim edelim. İman ediyoruz ki, zerre miktarınca ne yapmışsak günü geldiğinde karşımıza çıkarılacaktır. Gaflet ehlinden olmamaya özen göstermek mümin olmamızı gerektirir. Gereği gibi iman sahibi olmayı, teslimiyet içinde yaşamayı gerektirir. Zilzal suresi 7 ve 8. Ayeti kerimelerde şöyle ifade ediliyor: “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” İnsan yaptıklarına dikkat etsin.
Akıl sahibi her Müslüman, her mümin; aklımızın, gönlümüzün ve ruhumuzun kabul edeceği davranışları, yaşantıları, eylemleri ortaya koyar ve koymaya gayret eder-etmelidir. Kulluk şuuru dediğimiz bu bilinçtir. Yüzümüzü kızartacak hallerden, toplumun içine çıkamayacağımız davranışlardan, giyim kuşamlardan, konuşmalardan uzak durmaya özen göstermeliyiz. Özellikle Rabbimizin ve Peygamber Efendimizin razı olacağı bir kul olmaya gayret etmeliyiz vesselam.
www.recepgarip.com