Çin'de koronavirüs salgını başladığında dünyanın önemli bir kısmı, özellikle Avrupa ülkeleri, bu soruna bigâne kaldılar, yeterince önlem almadılar.

Babamın rahatsızlığı nedeniyle yazılarıma bir müddet ara vermiştim. Bu arada bir çok gelişme oldu. Bir ay içerisinde ülkemiz Rusya ile savaşın eşiğinden döndü… Gerçi hiçbir zaman Rusya ile Türkiye’nin savaşacak kadar akılsız olduklarını düşünmemiştim ama necip basınımızda koklanan hava bu yönü işaret ediyordu. 20 sene sonra Galatasaray Fenerbahçe’yi deplasmanda evire çevire yendi. Bu konuda Ali Koç Başkan’a tam güven duyuyordum, o da bir Galatasaraylı olarak benim güvenimi boşa çıkarmadı. Var olsun. Bu arada Ersun Hoca’ya da yol verildi. En son merdiven altı gecekondu tarikatlarından Hocaefendilerin kıyamet alameti “Dabbe-tül Arz” olarak tanımladıkları koronavirüs salgını Avrupa’yı pençesine aldı. Salgın esas çıkış yeri olan Çin’den değil ama Avrupa’dan dünyaya yayılır hale geldi. Şu anda hepimiz bu olağan üstü durumun getirdiği olağan üstü şartlarda yaşıyoruz. Tabii ki, bu şartların yol açtığı iktisadi sonuçlar da var… Bugün bu iktisadi sonuçlardan en akıldışı olanına değineceğim: Kolonyaya hücum… Ama öncelikle Sağlık Bakanlığı’nın aldığı önlemlerden bahsedelim.

TÜRKİYE’NİN KORONAVİRÜS’E KARŞI ÖNLEMLERDEKİ BAŞARISI

Çin’de koronavirüs salgını başladığında dünyanın önemli bir kısmı, özellikle Avrupa ülkeleri, bu soruna bigâne kaldılar, yeterince önlem almadılar. Böyle bir salgına karşı yapılacak ilk önlem hastalıklı bireylerin yurt dışından gelişlerinin kontrol altına alınmasıdır. Böylece ilk etapta, salgının ülkeye bulaşması engellenmeye ya da salgının bulaşmasını mümkün olduğu kadar geciktirmeye çalışılır. Bu birinci aşamadır. İkinci aşama salgın bir şekilde ülke içinde de görülmesi ile başlar. Bu durumda hastalıklı bireylerin izole edilmesi, mümkünse tedavinin bulunması ve/veya tedavi bulunana kadar en az bireyin hastalığa yakalanması amaçlanır. Şu anda biz ikinci aşamadayız. Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca sürecin başından beri, daha 2018 yılında hazırlanmış eylem planı çerçevesinde hızla hareket ederek birinci aşamada gayet başarılı olmuştur. Şu anda Avrupa ülkeleri ve komşu ülkeler içinde hastalığın en az yayıldığı ve en az vaka görülen ülke Türkiye’dir. İkinci aşamada ise sür’atle tedbirler alınmaktadır. Başta İtalya ve İspanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin bu konuda gevşek davranmalarının sonucunu gördüğümüz günümüz şartlarında Sayın Bakan’ın ilan ettiği önlemlerin ne kadar yerinde olduğu su götürmez bir gerçektir. Ancak burada önemli olan sadece devletin önlem alması değil, aynı zamanda, vatandaşların da bu önlemlere harfiyen uymasıdır. Ancak, benim izlenimim, vatandaşın hala daha bu işin ciddiyetini tam kavrayamadığıdır.

Vatandaşlarımızda koronavirüs salgınına karşı iki birbirine zıt temayül gözlemledim. Bir kısım vatandaşlarımız gerek iktisadi zorunluluklar (para kazanma zorunluluğu gibi, DMD) gerekse salgını ciddiye almamaktan kaynaklı olarak günlük yaşamlarına eskiden olduğu gibi devam etmektedirler. Öyle ki, bir akıl tutulması örneği olarak, karantinaya alınmış umreden dönen vatandaşlarımızın karantinadan firar etme çabası bile hala gözlerimizdedir. Bilelim ki, hükümetin likidite arttırıcı politikaları, salgına karşı ilan ettiği önlemleri eğer biz onları ciddiye almazsak, bizim salgına yakalanmamızı engelleyemez. Bu yüzden herkesin sorumluluk ile hareket etmesi gerekir.

Öte yandan ikinci tip bir vatandaş grubu da salgın sebebiyle panik halinde hareket etmektedir. Salgın haberlerinin yayıldığı ilk gün necip milletimiz marketlere akın etmiş, atlet dondan tuvalet kâğıdına, konservelerden kırtasiyeye, un ve bakliyattan her çeşit ete kadar, raflarda ne var ne yoksa, silip süpürmüştür. Bu insanlarımızın panik halinde davranışında en önemli amil hastalıktan korku değil kıtlıktan korkudur. Ancak bu istifçilik furyası, çoğu zaman, tüketebileceğimizden daha fazla mal satın almamıza, bu malların tüketilmeden ziyan olmasına, bu furyadan nasibini alan malların kıtlaşıp pahalanmasına yol açar. Eğer kıtlıktan korkuyorsak, ilk önce, panik halinde davranmaktan kaçınmalıyız.

SÜRÜ PSİKOLOJİSİ VE KOLONYAYA HÜCUM

Kapitalist sistemi analiz edip kuralları açıklamaya çalışan bir çok iktisatçı – özellikle Baba Bush, Yavru Bush ve Trump zihniyetinin savunucusu ana akım iktisatçılar - insanların her koşulda kendileri için en akılcı eylemi belleyip onu uyguladığını, yani insanların rasyonel olduklarını varsayarlar. Ancak bu hem insanlık tarihi boyunca insanın sosyal evrimini oluşturan temel gerçeklerle örtüşmez hem de sanayi kapitalizminin temel dinamikleriyle uyuşmaz.

Çocukluğunda çizgi roman okuyan okuyucularımız hatırlayacaktır: Red Kit’in bir nüshası altına hücumu, bir nüshası da petrole hücumu mizahi bir dille anlatırdı. Amerika’da 19’uncu yüzyılda bir yerde altın olduğu şayiası yayılınca, işsiz güçsüz ve parasız yüzlerce insan o yere akın eder, dağı taşı kazarak altın bulma sevdası ile hayatlarını heder ederdi. Tabii ki, bizdeki Tosun ve Jet Fadıl gibi kimi uyanıklar da, bu insanların umutlarını sömürerek onları bir güzel dolandırırlardı. Aynı olgu, petrol arama faaliyetlerinde de karşımıza çıkmaktadır. Bu rasyonel olmayan, sürü halinde davranışın ana itkisi “kısa yoldan köşeyi dönme” dürtüsüdür.

Koronavirüs salgını ile ilgili haberlerin alınması ile birlikte insanlar marketlere, dükkanlara ve kasaplara akın ettiler. Bizim mahallenin kasabı bana şöyle dedi: “Hocam öğlenleyin et bitti. Depodan et getirttik, akşama kadar o da bitti. Adamlar, 10 kg., bilemedin 20 kg. et aldı!” Benzeri bir durumu dezenfektan ve kolonya talebinde yaşadık. Mahallede üç büyük markette kolonya kalmamıştı, kolonyalı mendiller bile tükenmişti. Tıpkı altına ve petrole hücum gibi bir “kolonyaya hücum olgusu” ile karşı karşıyayız. Ve bu davranışın temel sebebi ise insanların “kıtlık olacağı” beklentisidir.

İnsanlar topluluk halinde yaşayan canlılardır. Bu yüzden, bireysel çıkarlarını en yüksek düzeye çıkarmak yerine, içinde bulunduğu toplulukla aynı yönde hareket etmeyi daha akılcı bulur. Toplulukla hareket etmemenin yanlışlığını anlatan çok güzel de bir ata sözü vardır: “Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine!”

Olağan şartlarda, çoğunluğa uymak toplumsal istikrarı arttıran, piyasaları kararlı hale getiren bir etki içerirken, olağan üstü şartlarda topluluğa uymak insanların akıl dışı davranışlarına sebep olur. Bu ise, kolonyaya hücumda olduğu gibi, kolonyasız kalmamak isterken kolonya kıtlığına yol açmak gibi traji komik sonuçlara gebe olur.

SON SÖZ:

Kıtlık olacak diye panikle hareket edersen, gerçekten kıtlık gelir.