Türkiye bir yandan milli silah ve savunma sanayini güçlendirirken diğer yandan da yapılan tüm atılımlara karşı olanlarla mı mücadele etsin?
Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Libya arasında 'deniz yetki sınırlandırma anlaşmasının' imzalanmasının ardından tüm dengeler değişti. Türkiye’nin hamlesi karşısında Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Mısır, Fransa ve Körfez ülkeleri ne yapacağını şaşırdı.
Türkiye’nin girişiminden sonra bu ülkelerin Libya'da meşru hükümeti devirmeye çalışan darbeci Hafter güçlerini açıktan desteklemeye başladığı söylense de zaten uzun zamandır verdikleri destek göz önündeydi. Yani ülkemize karşı ortaya koyabildikleri yeni bir şey yok.
Rusya'nın "Wagner denilen kuruluşla adeta Hafter'in paralı askerleri olarak" çalışması ise ayrı bir konu! (Çünkü Rusya kazan kazan politikası gereği Türkiye’yi karşısına almayacaktır.)
Doğu Akdeniz'de var olan gazın Avrupa’ya taşınması amacıyla oluşturulan Doğu Akdeniz Boru Hattı (EastMed) projesi ile Kıbrıs'taki doğalgaz ve İsrail'in doğalgazını, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya üzerinden Avrupa'ya ihracatını hedefleyenler şimdilik topyekûn Türkiye’ye karşı sadece kınama yapabildiler!
Bu arada EastMed Boru hattı ile ilgili anlaşmanın hemen imzalanmasını kararlaştırdıkları haberini Rumlar jet hızıyla duyurdu. Mısır ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı bir cevap olarak darbeci Sisi'nin talimatı doğrultusunda, ordunun, Libya'ya çok sayıda tank gönderdiği haberini MOSSAD'a yakınlığıyla bilinen DebkaFile sitesi üzerinden yaydı ama diğer yandan da İsrail’in tekrar Türkiye ile masaya oturmaya hazır olduğu haberleri gündeme geldi.
Karşımıza daha ne gibi cılız oyunlarla ile çıkılacağı bir yana Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın dediği gibi "Türkiye Suriye'de, Doğu Akdeniz'de ve tüm uluslararası platformlarda haklarını savunan ve menfaatlerini koruyan bir yapıya kavuştu. Milli çıkarları için hiç kimsenin icazetini aramadan gereğini yapan, dış politikası bağımsız bir Türkiye var bugün.”
Ne var ki Türkiye’nin Doğu Akdeniz'deki uluslararası hukuktan doğan haklarından hiçbir zaman vazgeçmeme kararlılığı karşısında muhalefetimiz böylesine önemli bir meselede yine hükümetimizin yanında yer almıyor.
Libya ile Türkiye arasında askeri ve güvenlik alanında iş birliği yapılmasını öngören mutabakat muhtıra ise TBMM Genel Kurulunda 269 kabul, 125 ret oyu ile geçti. Muhtıra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onaylamasının ardından yürürlüğe girecek.
Daha önce terör örgütü PKK- PYD karşısında Suriye’de gerekenin yapılmasına karşı “Ne işimiz var Suriye’de?” diyenler şimdi de “Ne işimiz var Libya’da?” diye soruyor!
Ne yapalım yani ürkek bir serçe gibi her şeyden korkalım mı?
Türkiye bir yandan milli silah ve savunma sanayini güçlendirirken diğer yandan da yapılan tüm atılımlara karşı olanlarla mı mücadele etsin?
CHP, İyi Parti ve HDP, Libya ile askeri ve güvenlik alanında iş birliği yapılmasını öngören mutabakat muhtırasını eleştirdi diye Türkiye, Doğu Akdeniz'deki haklarından vaz mı geçsin?
Üstelik Libya ile yapılan askeri iş birliği anlaşması muhalefetin iddia ettiği gibi bu ülkeye Türkiye'nin muharip güç göndermesini içermiyor.
Karşımızda zorlu ama büyük Türkiye idealleri çerçevesinde mücadele yürütülmesi gereken bir süreç var. Her defasında üstüne basa basa söylediğimiz konu da milli meselelerde hükümetin yanında yer almayan bir muhalefetimizin olması…
Cumhurbaşkanı Erdoğan Libya ile mutabakatı "Sevr'in ters köşe edilmesi" olarak değerlendirmişti. Bunu bile isteye görmezden gelenlerin aslında AK Partiyi ters köşe etme saikiyle hareket ettiğini ülkesini seven her insanın ideolojisini bir kenara bırakarak değerlendirmesi gerekiyor.