"Hakkında düşünülebilecek en kötü şeyler dahi söylenen Vahideddin Han.. Susarak bir iç savaşı önlemek amacıyla geçici süreliğine ülkeyi terk etmeye karar verdiğinde, imkanıyla aldığı kendisine ait ve devamlı kullandığı hokka takımını dahi yalan yanlış suçlamalara maruz kalmamak için arkasında bırakır."

"İÇ SAVAŞI ÖNLEMEK İÇİN"

Özellikle 1924 yılında çıkarılan hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılması ile ilgili kanun sonrası bu kanunun ilgili maddesinin tadili ile 1952 yılında kadın üyelerinizin yurda dönüp vatandaşlık almalarını sağlanmış, 1974 yılında ise 1803 no’lu “Bazı suçların affı” ile ilgili kanuna eklenen bir madde ile de, ailenizin erkek azalarının yurda dönüp vatandaşlık almaları sağlanmıştı. Aileniz hakkında veyahut azalarından herhangi birisi hakkında herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın “Af” edilmiş olmaları hususundaki düşünceleriniz..

Bir örnekle başlamak isterim; hakkında düşünülebilecek en kötü şeyler dahi söylenen Vahideddin Han.. Susarak bir iç savaşı önlemek amacıyla geçici süreliğine ülkeyi terk etmeye karar verdiğinde, imkanıyla aldığı kendisine ait ve devamlı kullandığı hokka takımını dahi yalan yanlış suçlamalara maruz kalmamak için arkasında bırakır. Sonuçta yanına maddi değer taşıyan hiçbir şey almaksızın gittiği San Remo’da sefalet içinde vefatı sonrası, İtalyan Devleti tarafından tabutuna konan hacizden dolayı kızı Sabiha Sultan’ın eşten, dosttan topladığı paralar vasıtasıyla cenazenin Şam’a gönderilebildiğini unutamayız. O günlerde amcam Trablusgarp Müdafi Kumandanı, büyük kahraman General – Prens Fuad’ın gözyaşları içerisinde Ankara’dan mevtanın vatan toprağına defni için ricaları ne yazık ki, cevapsız kalmıştı. Neticede 600 seneyi aşkın süre -bazı istisnalar hariç- hükümdarların tamamına yakını son derece başarılı bir şekilde milletin yücelmesi için çalıştıkları ve ömürlerini vakfettikleri yadsınamaz gerçeği karşısında, aile azalarının hiçbir mahkeme kararı olmaksızın, adi suçlular hatta ağır cezalık suçlular konumunda değerlendirilmiş olmaları çok büyük bir utançtır. Tabii bu utanç da bize/ailemize ait değildir.

Aile azalarınızın 48 saat içerisinde ülkeyi terk mecburiyetleri ve sonrasındaki tüm yaşadıkları ki, sizin doğumunuz sonrası annenizin size süt alacak imkanı bulamadığı ve perişanlık içerisinde vefatı bir örnektir. Tüm yaşadıklarına rağmen yeni kurulan Cumhuriyet’e karşı hiçbir siyasi faaliyette bulunmayan, aksi hiçbir beyanları olmayan, tam tersi vatansever hislerle hep yaklaştıkları ve de o tarihten beri prensip olarak siyasete mesafeli duruşlarını da biliriz. Hatta hiçbir zaman maddi saik ile düşünmedikleri tüm kamuoyunun malumudur. Bunların yanı sıra bir şekilde zedelenmiş olan itibarın iadesi ve benzer temel hususlardaki düşüncelerinizi lütfen bizimle paylaşır mısınız?

Diğer benzer hükümdarlık ailelerinden ayrı olarak , her daim Ailemiz azalarının kendi kişisel çıkarlarından önce istisnasız öncelikli düşünceleri vatanları olmuştur. Sohbetimizin önceki kısımlarında, Hindistan örneğinde bahsettiğim yönetim politikasının aynısının Orta Doğu’da da uygulanan; toplumlarda başlayan anlaşmazlıkların çıkması, bölünmeler, bazı mihrakların arzuladıkları hatta özellikle teşvik ettikleri hususlardır. Bu ve benzerlerinin önünde duracak olan toplumun yapay anlaşmazlıklardan arınarak, geçmişiyle barışarak nesillerini yarına hazırlamak esas olandır. Neticede bir kısmı daha beter şartlardan geçmiş pek çok ülke benzer konuda nasıl aynı sebeplerden dolayı geçmişleriyle uzlaşabildiyse, geçmişine daha bağlı büyük Türkiye de öncelikli olarak milletin temsilcileri vasıtasıyla, zedelenmiş Ailemiz onurunun, gururunun iade edilmesi en önemli husustur.

Anayasal eşit vatandaş hakları bağlamında eğer kişilerin aile geçmişlerinin şahsi mülkleri rızaları olmaksızın ellerinden çıkmış ise -ki, çoğunluğu bu tarzdadır- hakkın iadesi gerekir.

Eğer ki siz, diğer Müslim, gayrimüslim ayrım gözetmeksizin tüm hak ve hukukunu iade ediyorsanız, engelleme ve kısıtlamaya maruz kalmaksızın ve diğer vatandaşlardan ayırt edilmeksizin Ailemiz bireyleri tarafından da bu hukuki hakkın eksiksiz olarak gerçekten kullanılabilmesi gereklidir.

Tabii burada devlete ait saraylardan bahsetmiyorum.. Tabii ki, belki her şeyimizi yitirdik. Fakat onurumuzu ve memleketimize saygımızı kaybetmedik.. Dolayısıyla memlekete ait olan herhangi bir mülk söz konusu olamaz.. Fakat bizlerin bu tutumları karşısında acaba gasp edilmiş olan şahsi mülklerimiz hakkında ne düşünülür? Özel mülkleri başta olmak üzere her şeylerini arkada bırakarak atalarının kanlarıyla vatan yaptığı topraklarını terke mecbur bırakılanların hak ve hukukundan bahsediyorum.

Bütün bu değerli düşünce ve gözlemlerinizi içeren kaynak bilgileri paylaştığınız ve evvelki gün, dün ve bugün ile ilgili önemli konulardaki anlatımınız ve benim bu ilk röportajıma ayırdığınız geniş vakit için şahsım ve yayın kuruluşumuz adına teşekkürlerimi sunuyorum. Şunu da fark ettim ki, kitaplarınız yanı sıra düşünce alemindeki müstesna yeriniz dolayısıyla, benzer vesilelerle toplumumuza düşüncelerinizi aktarmanızın faydalı olacağına inanıyorum.

Değerli Ömer, önemli konulara açıklık getirmeyi sağlayan son derece vasıflı sorularınız için ve bu verimli sohbet imkanını sağladığınız için ben kalben teşekkür ve tebrik ediyorum.

“Yıllar sonra Türkiye’deki, ilk ve uzun söyleşimizi 
seninle yaptığım için de çok mutlu oldum. Senin ve gazetenin başarılarının artarak devamını diliyorum.”