Suriye'de 8 yıldan beri devam eden savaş ve yıkımın ardından İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, komşusu Suriye için istikrar ve barış dilediğini ve 2011'den sonra Suriye'ye giren yabancı güçlerin derhal çekilmesinden yana olduğunu söyledi.
Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev ise, ülkesinin Suriye meselesiyle ilgili İsrail’in endişelerini anlayışla karşıladıklarını ve İsrail'in güvenliğinin de bir Rus çıkarı olduğunu sık sık tekrarladı.
Washington ise kendi cephesinden, İsrail’e karşı zayıf bir Suriye rejimini her zaman desteklediğini ve orada hiç bitmeyen bir iç kargaşa arzuladığını hep yineledi.
Bu söylem ve görüşlerin ortasında, geçtiğimiz günlerde Tel Aviv'de ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Rus Güvenlik Danışman Nicolay Patruşev ve İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Meir Ben Shabat başkanlığındaki yetkilileri ve gizli servis uzmanlarını kapsayan üçlü zirve gerçekleşti.
Toplantılardan sonra yapılan yorumların çoğu, tarafların ana gündeminin İran'ın Suriye'deki varlığını sona erdirmekten öte, Suriye'nin yeni etnik, anayasal ve siyasi haritasını çizmek için bir araya gelindiği yönünde.
Müzakereler aleni olarak Esad rejiminin kaderi ve ülkede geçiş aşamasına odaklandı. Ancak perdenin arkasında, toplantının ana maddeleri İsrail’in güvenliği, Suriye-İsrail Golan sınır bölgesinin geleceği ve İran’ın Suriye’deki askeri varlığının sona erdirilmesi gibi konular var.
Moskova, Esad'a daha fazla fırsat ve zaman tanımak istediği gibi, yeni Suriye inşasında da geçiş aşamasına önderlik etmesinden yana. Üçlü masanın etrafındaki diyalogun devam etmesinin Şam’a yönelik uygulanan yaptırımların kaldırılmasına bağlı olduğunu vurguluyor.
Tel Aviv’in Moskova’dan beklentisi ise, İsrail’in Rusya’ya yönelik ABD ve Batı yaptırımlarını kaldırmaya yardım çabaları karşılığında, İran’ı Suriye topraklarından çıkarması ve Şam üzerinden Lübnan’daki Hizbullah milislerine yapılan silah sevkiyatının durdurulması hususunda söz vermesi.
Ancak Tel Aviv’in Moskova’dan esas istediği söz, Golan Tepeleri’nin işgali meselesini görmezlikten gelmek ve konuyu Suriye dosyasına yapılacak herhangi bir anlaşma çerçevesinde tartışmamasıdır. Kremlin’den beklediği taviz, Esad rejiminin tasfiyesi değil, Washington’un desteklediği yeni planları benimsemesi ve İran’ın Suriye’deki nüfuzunu sonlandırmasıdır.
Oysa, İsrail’in güvenliği ve Suriye’yle ortak sınırlarında ateşkesin devam etmesinden yana olduğunu defalarca tekrarlayan Moskova, Esad’ın iktidardan ayrılışı meselesinin er ya da geç tartışılacağı, esas önemsediği konunun pek çok ödülü almasını sağlayacak İran dosyasını elinden bırakmak istemediği ve bu konuyu bölgesel pazarlıklar yapmak üzere saklayacağının işaretini vermiştir.
Kesin olan şu ki Moskova İsrail’de böyle bir üçlü diyalog masasını kabul ederken, Tel Aviv'le ortak birçok ticari ve güvenlik çıkarının olduğu gerçeğini görmezden gelemeyeceğini de kabul etmesidir.
Son 40 yılda Rusya'dan göç eden bir milyondan fazla İsraillinin Rusya ile olan ilişkilerini sürdürmesi ve her anlamda bir köprü rolü oynamaları ve Rusya'nın dünyadaki çıkarlarını olumlu ya da olumsuz olarak etkileyebilecek ekonomik ve ticari sektörlerde onlarca küresel Yahudi baskı gruplarının varlığı da Rusya’nın bu konumlanmasında önemli faktörlerdir.
Tel Aviv’deki tartışmalar, kuşkusuz Suriye’de son yıllarda artan İran rolünü engellemeye odaklandı. Ancak gündeme gelen ve hakkında herhangi bir bilgi sızmayan ve aynı anda bu üç ülkeyi endişelendirip düşündüren konu, Türkiye’nin Suriye politikasıdır.
İsrail başbakanı B. Netanyahu, "İran’ı Suriye’den çıkartmaya kararlıyız" diyor.
Rusların İran konusunda pazarlığa açık olduğu kesin. Ancak böyle bir masada Ankara’nın Suriye politikaları gündeme geldiğinde Moskova’nın pozisyonu ayrı bir merak uyandırmaktadır.
Suriyeli muhaliflere destek veren ve kendi sınırlarını savunmak üzere güvenlik bölgesini korumak isteyen Türkiye ile ilgili Moskova’dan benzeri destek demeçleri olacak mı? Böyle bir adım atıldığı takdirde İsrail’in olumsuz tepkilerine karşı nasıl bir tavır sergileyecek?
Suriye politikalarını bazı Arap ve Batı başkentlerinin politikalarına entegre etmeyi seçen İsrail ve Amerika'nın, İdlib ve ülkenin kuzey-batısındaki Suriye meselesinde Ankara ile Moskova arasındaki iş birliğinden ne denli rahatsız olduğu ortadadır. Hedefleri Ankara ile Moskova’nın arasını açmak ve daha sonra Moskova’yı her iki ülkeden uzaklaştırmaktır. Böyle bir hamleye karşı Kremlin’in sergileyeceği duruş nasıl olacak?
Washington ve Tel Aviv’in, Suriye'nin kuzey-batısında Türk-Rus koordinasyonunun sürdürülmesine herhangi bir itirazda bulunmamalarının nedeni, Moskova’da sonunda ABD’nin kendisine yeşil ışığı yaktığı ve Suriye’nin geleceğini birlikte belirleyecekleri kanaatinin hâsıl olmasıdır. Ankara açısından esas düşündürücü husus bir saatten fazla süren ve G 20 zirvesinin paralelinde gerçekleşen ve şimdilik detayları gizli kalan Trump ile Putin görüşmesidir.
Unutmamalıyız ki, Tel Aviv'deki bu üçlü diyalogu destekleyen Arap başkentlerinin bir kısmı, Suriye’deki rüzgârın Türk gemilerinin istemediği bir yöne doğru ilerlediğini söylüyor. Suriye krizinin patlak vermesinden bu yana denklemin ortasında oturmak isteyen Ankara, günümüzde ortaya çıkan yeni üçlü ittifaktan yana büyük sıkıntılar yaşanmasının hayallerini kuruyor.
Bununla birlikte, Suriye kriziyle ilgili ortaya çıkan; Türkiye-İran-Rusya ve Rusya-İsrail- ABD ve daha sonra Arap-ABD-İsrail üçlü dengeleri ve Türkiye-Rusya-Avrupa gibi yeni kamplaşmaların sayısının artması, Türkiye’yi daha da tedirgin ediyor.
Ankara, Tel Aviv’in üçlü toplantısının, hem Suriye rejimi hem de muhalefetin bilgisi ve rızası olmadan yapılan bu tür toplantıların Suriyelilerin çıkarları doğrultusunda gerçekleşmediğini sık sık hatırlatmaktadır. Türkiye’nin Rusya’yla olan ticari ve siyasi ilişkileri geliştiyse de, Suriye’de inisiyatifi Moskova’ya teslim etmeyecektir. Çünkü bugün Tahran’ın bölgesel durumunu pazarlayan, yarın da ve Ankara’nın Suriye politikası daha da sertleştiği gerekçesiyle bölgede Türkiye’nin konumunu zayıflatmakta tereddüt etmeyecektir.
Türkiye’nin güneyinde ve Türkiye’ye rağmen bazı güvenlik tedbirlerinden de söz edilmekte. PYD ve İsrail çıkarları doğrultusunda alınacak bu tedbirlerin, Washington ile Moskova’yı birbirine doğru yakınlaştırma ihtimali yüksek. Ankara’nın birçok kere gündeme getirdiği üçlü Türk-Rus-Amerikan masası önerisi yerine, Tel Aviv’in girişimiyle gerçekleşen bu alternatif platform, Suriye’nin geleceği ile ilgili önemli bir adım olabilir.
Anlaşılan odur ki, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in, Suriye'nin Deyr Ez Zor bölgesinde, PKK/PYD temsilcileri ile gerçekleştirmiş olduğu toplantılar, yapılan son silah ve lojistik destek sevkiyatı ve Fransa gibi bazı koalisyon güçlerinin doğu Fırat'a yeni askeri birlikleri gönderme kararı, Tel Aviv zirvesinin ilk somut eylemidir.
Fakat kesin olan husus Ankara’nın Rus-Amerikan mizanseni doğrultusunda, kendisinin ve desteklediği Suriyeli muhaliflerin çıkarlarına aykırı herhangi bir adım atmayacağıdır.