ABD'nin Erbil Başkonsolosluğu'na yakın Mele Omar Köyü ve çevresine 12 balistik füze atıldı.
Tüm dünyanın gözü kulağı Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarına çevrilmişken, 13 Mart gecesi Kuzey Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’e yönelik büyük bir füze saldırısı gerçekleştirildi.
ABD’nin Erbil Başkonsolosluğu’na yakın Mele Omar Köyü ve çevresine 12 balistik füze atıldı.
Erbil merkezli bir televizyon kanalının da isabet aldığı saldırılarda şans eseri ölen olmazken bazı siviller yaralandı.
Olayın sorumluluğunu üstlenen İran Devrim Muhafızları, bu bölgede bulunduğunu iddia ettiği bir İsrail üssünün hedef alındığını ve bunun İsrail tarafından 7 Mart'ta Şam yakınlarında rejim güçlerine yönelik düzenlenen iki İranlı subayın öldürülmesine misilleme olarak gerçekleştirildiğini duyurdu.
Saldırı sonrası gerek Erbil gerekse de Bağdat tarafından yapılan açıklamalarda bu bölgede hatta Irak genelinde herhangi bir İsrail üssünün bulunmadığı vurgulandı.
Kuşkusuz Tahran yönetimi de bu durumu biliyordu.
Ayrıca İsrail’e yönelik herhangi bir misillemede bulunacaksa bunu Lübnan’da kendisine bağlı Hizbullah güçleri aracılığıyla bu ülkeye yönelik roket ve füze saldırılarıyla gerçekleştirebilirdi.
Daha önce bunu birçok kez yaptı.
Ancak açık ki İran bu saldırıyla başka taraflara başka mesajlar verme niyetinde.
Tahran’ın kime, kimlere ne mesaj vermeye çalıştığına bakmakta yarar var.
Kuşkusuz ilk mesaj Erbil ve Bağdat yönetimlerine.
Bilindiği gibi geçtiğimiz yılın Kasım ayında Irak’ta yapılan seçimler sonrası henüz bir hükümet kurulabilmiş değil.
İran’a yakın grupların ağır hezimete uğradıkları seçimlerde, diğer Şii gruplara göre Tahran’a daha mesafeli olan Sadr grubu en yüksek oyu almış, IKBY’deki en büyük parti olan Barzanilerin KDP’si de oylarını ciddi şekilde arttırmıştı.
Halen devam eden hükümet kurma çabaları önemli ölçüde Sadr grubu ile KDP ortaklığı üzerinden yürütülüyor.
Ve bu iki partinin öncülüğünde kurulacak bir koalisyon hükümetinde Irak’taki İran etkisi giderek azalıyor.
İran bu saldırıyla, Irak’taki tüm güçlere “Beni dışlayan bir yönetimi rahat bırakmam, ülkeyi istikrarsızlaştırırım” mesajı veriyor.
Kuşku yok ki, ikinci mesaj Türkiye’ye.
Bu mesajın da birçok ayağı var.
Bir ayağı yine Irak’taki siyasi süreçle ile ilgili Türkiye etkisi.
Irak’taki seçimler sonrası hem Bağdat-Ankara hem de Erbil-Ankara arasındaki temaslarda gözle görülür bir artış söz konusu.
Yani Irak’ta yeni bir hükümet kurulma sürecinde Ankara, Tahran’dan çok daha aktif rol almış gözüküyor.
İran, bu durumdan fazlasıyla rahatsız.
Tahran, bu rahatsızlığını özellikle Sincar bölgesinde İran destekli Haşdi Şabi güçleriyle PKK arasında artan iş birliğiyle açıkça belli ediyor.
Aynı Haşdi Şabi güçlerinin Türkiye’ye yönelik artan tehdit açıklamaları da bunun göstergelerinden birisi.
Tahran’ın Ankara’ya vermek istediği bir diğer ve en önemli mesaj da enerji konusuyla ilgili.
Malum, Türkiye doğal gaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 20’sini İran’dan karşılıyor.
Geçtiğimiz ocak ayında İran, bazı santrallerdeki arızaları gerekçe göstererek doğal gaz sevkiyatında ciddi bir kısıtlamaya gitmiş bu durum Türkiye’de özellikle sanayide ciddi kesintilere yol açmıştı.
Bu olayın hemen ardından IKBY Başkanı Neçirvan Barzani, Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştirerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmüş, görüşme sonrası yapılan açıklamalarda Türkiye’nin Kuzey Irak’tan doğal gaz alabileceğine dair güçlü işaretler verilmişti.
İran, bu saldırıyla kendince, Ankara’ya “O bölge hiçbir şekilde güvenli değil. İstediğim zaman istediğim yeri vurabilirim. O nedenle oralardan doğalgaz alımına yönelme” mesajı vermeye çalışırken Erbil’e de “Ankara’yla daha fazla içli dışlı olma canını yakarım” dediği çok açık.
Öte yandan bu saldırının Antalya’da dünyada ses getiren bir forumun düzenlendiği, Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili en üst düzey müzakerelerin yürütülmesi nedeniyle dünyanın gözü kulağının Türkiye’de olduğu bir sırada gerçekleşmesinin de zamanlama açısından dikkat çekici olduğunu not etmekte fayda var.
İran’ın bu saldırıyla dikkatleri Türkiye üzerinden başka taraflara çekmeye çalıştığı açık.
Bir diğer konu da bu saldırının İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Türkiye ziyaretinden hemen sonra gerçekleşmiş olması.
İran açık bir şekilde Türkiye’nin, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’dan sonra Ermenistan ve özellikle de İsrail ile de ilişkileri normalleştirmeye başlamasından ve de hem bölgesel hem de küresel düzeyde etkisinin giderek daha fazla artmasından son derece rahatsız.
İran’ın Erbil’e yönelik bu saldırısı bu anlamda Türkiye’ye yönelik hazımsızlığın bir ifadesi.
Ancak saldırı sonrasında gerek Bağdat ve Erbil’den gerekse de Ankara’dan yapılan açıklamalar, Tahran’ın bu hasmane yaklaşımlarının görüldüğü, not edildiği ve kabul edilemez olduğu belirtilirken, verilen mesajlardaki güçlü vurgular bu tür tehditlere pabuç bırakılmayacağını da gösteriyor.
Bu anlamda Türkiye’nin, bölge ülkeleriyle ilişkilerini daha da güçlendirirken Irak’ta İran etkisinden uzak bir hükümetin kurularak siyasi istikrar ve güvenliğin sağlanmasında daha güçlü bir şekilde rol alması her zamankinden daha fazla önem kazanıyor.