Bazı konularda anlaşılmadığımızı düşünerek görüşümüzü savunmak için mücadele etmek, tartışmak, sinirlenmek ve öfkelenmek gibi davranışlar, kontrol altında tutulduğu sürece normal duygusal tepkilerdir.
Açık havada öğrencileriyle ders yapmaya çıkan derviş, nehir kenarında yüksek sesle kavga eden aile üyelerini görünce yarenlerine sordu: “İnsanlar neden birbirlerine öfkeyle ve yüksek sesle bağırırlar?”. Öğrenciler, farklı cevaplar verdi: “Sükûnetlerini yitirirler.”, “Birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışırlar.”, “Karşısındakileri korkutmak isterler.” “Öfkelerine yenik düşerler…” .
Derviş, aldığı cevaplardan sonra şöyle söyledi: “Bu söylediklerinizin hepsi doğru ama yan yana durdukları halde birbirlerine seslerini yükseltmelerinin gerçek nedeni, kalplerin birbirinden uzaklaşmasıdır. Kızan insanlar, uzaklaşan kalplerine seslerini duyurmak için bağırırlar. Birbirlerini seven insanların kalpleri yakındır ve yumuşak sesle konuşurlar. Birbirlerini çok sevenler ise fısıldaşarak konuşur çünkü kalpleri çok yakındır. Sevgiyi muhabbete dönüştürerek birbirleri için her şeyi göze alanların kalpleri de adeta bir bütündür ve konuşmaya dahi gerek duymaz, bakışlarıyla anlaşırlar.”
Bazı konularda anlaşılmadığımızı düşünerek görüşümüzü savunmak için mücadele etmek, tartışmak, sinirlenmek ve öfkelenmek gibi davranışlar, kontrol altında tutulduğu sürece normal duygusal tepkilerdir. Hoşnut olmadığımız konu ve olaylara verdiğimiz duygusal tepki olarak adlandırılan öfke, bizi tehlikelerden korumaya yardımcı olur. Normal olmayan, tartışma konusundaki haklılığı ortaya koymak için insani değerleri hiçe sayarak, bağırmak, sesin ve bedenin şiddetine başvurmak ve öfkeyi kontrol etmemek ya da edememektir. Normal olmayan öfkeyi bir çözüm aracı, haklı olma yolu yahut bir güç olarak kullanmaktır.
AİLEDE ÖFKE
Konuyla ilgili araştırmalar; bazı insanların genetik yapıları bakımından strese, gerginliğe, öfkeye ve şiddete meyilli olduklarını ortaya koyuyor. Diğer yandan yetişme sürecinde çevrenin model olmasıyla birlikte öfkenin kendini ifade biçimi olarak öğrenildiği ve yerleştiği de bilinmektedir.
İnsandaki öfkeyi tetikleyen ve kontrol dışına çıkaran temel dinamikler arasında; karşısındakini yenme ve üstün gelme içgüdüsü, kontrolsüz hırs, iradenin zayıflaması, aşırı taraftarlık, bastırılmış öfke, özgüven eksikliği, dikkat çekme, korku ve korkutma öncelikle sayılabilir. Bu ruh halleri, bireydeki sebep sonuç ilişkisini ve muhakemeyi zayıflattığından öncelikle kişiye sonra muhatabına zarar verir.
Pandemi süreci ve sonrasında bireylerde yaşanan öfke patlamalarının çoğaldığı, birey ve toplum düzeyindeki şiddetin giderek bir davranış modeline dönüştüğü, akademik çalışmalara yansıyacak düzeyde dikkati çekiyor. Özellikle aile içinde yaşanan öfke patlaması ve şiddet olayları, dünyada aile kurumunu tehdit edecek düzeylere ulaşıyor. Öyle görünüyor ki bedenlerimizin yakınlaşması, kalplerimizi yakınlaştırmamış. Maddi birliktelik ve yakınlık, mana birlikteliği ve yakınlığını getirmemiş.
Acaba insanlar, öfkelerini öncelikle neden aile üyelerine yöneltir? Öfke nesnesi ya da konusu, öfkeyi haklı kılar mı? Bu konuda farklı çalışmalar ve görüşler olsa da şunu kolaylıkla söyleyebiliriz: Öfkeli insanlardan en çok etkilenenler, onlara en yakın olanlardır. Dolayısıyla aynı aile içinde, aynı iş ortamında yer alanlar, öfkeden en çok nasibini alanlar olabiliyorlar.
Yansıtma ve savunma mekanizması görüşünü benimseyen psikologlar, insanın en yakınındakilere öfkelenmesini, kabul edilen bir davranış olarak benimsememekle birlikte daha masum bir öfke biçimi olarak değerlendirirler. Bununla birlikte öfkenin bir alışkanlık halini alması, iradenin zayıfladığı öfke kontrol bozukluğudur ki bu, üzerinde durulması gereken bir konudur.
ÖFKENİN İKİ KAYNAĞI
Öfkenin kontrol edilmesinin ilk adımı; öfkenin kaynağını bulmaktır. Bireyin kişisel çıkarlarının yahut ailenin, kurumun, toplumun yani bütünün çıkarlarının zedelenmesi öfke patlamasına neden olan iki temel kaynaktır. Kaynağı ne olursa olsun öfkeyi kontrol edememek bir sorundur. Ancak alışkanlık halini alan öfkenin kaynağında bireysel arzular, çıkarlar, hırs, üstün gelme kaygısı, eksikliklerini örtme çabası gibi tamamen kişisel nedenler yer alıyorsa bu daha büyük ve tehlikeli bir sorundur.
‘Ben’ için verilen mücadelenin sonucu olan öfke davranışı ile ‘öteki’ için verilen mücadelenin sonucu öfke davranışı nitelik olarak farklıdır. Diğer bir ifade ile tamamen şahsi nedenlerle gösterilen ve çoğu zaman maddi nedenlere dayanan öfke tepkisiyle, aileye, kuruma, topluma karşı arzu edilmeyen bir davranışa gösterilen yani çoğu zaman mana odaklı olan öfke tepkisi arasındaki farkın fark edilmesi önemlidir.
Öfke ile başa çıkma sürecinde; öfke anında gevşemeyi öğrenmek, şartlar ne olursa olsun iletişim kapılarını kapatmamak, anlaşmazlık konusu için alternatif çözümler üretmek, ortamı, şartları veya çevreyi değiştirmek, akil kişilerin görüşlerine başvurmak, arabulucu ya da danışmanlık hizmeti almak gibi yöntemlerden yararlanabilir. Tüm bu yöntemlerin ortak amacı; öfke konusunda sabitleşen fikri aşmak, bilinç düzeyinde bir yeniden yapılanmaya gitmektir. Amaç öfkeyi bastırmak ya da yok saymak değil, bu duygu halini kabul edilebilir, zararsız yollarla ifade etmektir.
Dolayısıyla özellikle aile üyelerinin, şu üç günlük dünyada kendi aralarında öfkeye yol açan kişisel nedenleri aşıp, insan olarak yakınlıklarını en üst değer olarak görmeleri önemlidir. Aile üyelerinin; bütünün çıkarlarını, çekici kişisel çıkarlara kurban etmemeleri gereklidir. Kalplerin uzaklaşmasına neden olacak ve geriye dönüşü zora sokacak söz ve eylemlerden kaçınmak, sevgiyi hâkim kılmak önemlidir.