Cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden Mehmet Akif İnan, Türk şiirinde haklı bir yere sahiptir.

"Ey uyku, ey anne gel kurtar beni

Ezildim aklımın hesaplarında"

Cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden Mehmet Akif İnan, Türk şiirinde haklı bir yere sahiptir. Şiirlerinde heceyi tercih eden şair aruz şiirini de, divan şairlerini de kuşağı içinde en iyi bilenlerdendir. Şanlıurfa'da dünyaya gelmiş olan şairimiz Balıklı göl kıyısında nehirler düşlemiş, geleceğe dair hayaller kurarak onları gerçekleştirmenin peşinde yürümüştür. Ankara Dil - Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirmiş, öğrencilik yıllarında "Hilal" dergisi ve yayınlarında müessese müdürlüğü görevinde bulunmuştur. 1964-69 yılları arasında "Türk Ocakları Genel Merkezi"nde müze ve kütüphane yöneticiliğinin yapmıştır. 1980 yılında Hacca gider ve ömrü boyunca inandığı İslam toplumunun birlik ve beraberliği üzerinde yoğunlaşmayı sürdürür. "Edebiyat ve Medeniyet Üzerine"yi 1972, şiir kitabının adı Hicret'tir. Daha sonra "Din ve Uygarlık", sonra "Tenha Sözler"le okuyucularının karşısına çıktı. 1976-1990 yıllarına değin süren Mavera dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Uzun süre çektiği hastalıktan 2000 yılı Ramazanı ocak ayında, şiire, yazıya, edebiyata, sendikaya veda ederek Şanlıurfa'da ebedi yurda yola çıkmıştır.

Şiir yazmaya memleketinde başlayan İnan, doğup büyüdüğü çevrenin kültürel dokusundan gelen etkilerle önce klasik tarzda aruz vezniyle ya da halk şiiri tarzında hece vezniyle eserler ortaya koydu, ilkyazı ve şiirlerini 1957'den sonra mahalli gazetelerde yayımladı. Maraş Lisesi'nde Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt ve Alaeddin Özdenören gibi isimlerden oluşan, Türk edebiyatının en yeni akımları­na açık bir arkadaş grubu içine girmesi onun sanatındaki dönüşümün başlangıcı oldu. Nuri Pakdil, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç gibi edebiyatçıların etkisiyle yaşadığı gelişim süreci 1969'a kadar devam etti. Mehmet Akif İnan’ın asıl kimliği ise 1969 yılında kurucuları arasında yer aldığı Edebiyat dergisindeki çalışmalarıyla ortaya çıktı. Bu dönemde, divan şiirinin modern şiire kaynak olabileceği fikri etrafında geliştirdiği görüş­lerini yazılarıyla dile getirdi. Modern Türk şiirine yeni açılımlar kazandırılabilmesi için öncelikle eski edebiyatımızın dayandığı medeniyet dünyasıyla yeniden bağlar kurulması gerektiğini savunan İnan, bu yönü eksik olanların eserlerinde o dünyadan yararlanmanın yüzeysel ve yapay kaldığını ileri sürdü, kendisi de savunduğu doğrultuda ürün vermeye çalıştı. Toplumcu şiir akımlarının moda olduğu bir dönemde inan ferdi duygu atılımlarından yola çıkan, aşk ile ülkünün iç içe geçtiği bir iç alem şiiri yazdı.

Merhum Akif İnan, yalnızca sınıflara hasredilemez. O toplum adamıdır. Sosyal olayların arka planını doğru okuyan ve topluma yön veren bir tefekküre sahiptir. Toplumu derleyip toparlayan, çıkmazları-açmazları açan, haksızlıklar karşısında susmayan, hakkı üstün tutan, iman ve idrak sahipleri vardır. Akif İnan onlardan biridir. Bulunduğu yerde söz söyleyen, düşünceleri merak edilendir. Çevresinin güvendiği, inandığı bir şahsiyettir. Bunları yaparken doğal halleriyle yaparlar. Görevleriymiş gibi hareket ederler yani diğergamdırlar. Burada diğergamlık; başkalarının iyiliği ve yararı için kendi yararına olacak şeylerden vazgeçmesi, fedakarlık yapması anlamında kullanılmaktadır. Akif İnan öyledir.

Şanlıurfa'dan bir vesileyle liseden ayrılarak Kahramanmaraş'ta liseyi bitirmeye geldiğinde Alaeddin Özdenören'lerle tanışıyor. Cahit Zarifoğlu'yla şiir konusunda anlaşamadıklarını anlatmıştı bir defasında Alaeddin Özdenören. "Aralarını bulmak için epey uğraştım sonunda anladılar ki herkes kendi şiiriyle meşgul olacak birbirine saygı gösterecekler. Öyle de oldu. O vakitlerde Akif, divan şairlerinden gürül gürül şiirler, gazeller, naatlar okuyordu. Biz pek bir şey anlamasak da adam iyi şiir okuduğu gibi gür sesiyle her birimize dinletiyor, etkin, etkili ve etkileyiciydi" diye aktarmıştı. Akif İnan şiiri; İslami Şiir Akımı içinde değerlendirilebilir ancak. Bu akımın öncüsü rahmetli Sezai Karakoç'tur. Üniversitede öğretmenlik yapmış dönemin 1402'likler denilen maddesiyle hocalığı elinden alınmış daha sonra da Ankara Fen Lisesinde Edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Bu toprakların korkusuz, gür sedalı, yiğit şairlerinden olan İnan, konferanslar vermiş, kitaplar yazmış, şiirler söylemiş, gazetelerde köşe yazarlığı ve televizyon programları yapmış, bugünkü Memur-Sen'i kurmuş, Türkiye'nin en büyük sendikasının temellerini atmış, düşüncede sanatta, fikirde, şahsiyette, erdemli olmanın gerekliliğini miras olarak bırakmıştır. Eğitici ve öğretici yönü sınıflardan salonlara, odalardan meydanlara, bireyden topluma doğru akan bir ırmağı andırır. Hali, ahvali, tarz ve davranışı ibadet halinde olan insanlara özgü bir ağırbaşlılığı yansıtırdı.

Nuhan Nebi Çam, "Teori ve Pratik" adıyla kaleme aldığı yazısında Necip Fazıl’ın “Keşke Çağdaşım Olsaydın” dediği İnan’ın "bir teori adamı olduğuna, ancak teori adamı olmakla kalmayıp fikir üreten, genç nesillere yol gösteren, o yolda önce kendi yürüyen bir kişi olduğuna" dikkat çekiyor. Sözü şaire bırakalım;

"Çevir gözlerini, içimden yana

Sırrını saklayan mahzeninim ben

Uzat umutlarını, düşlerime dek

Hiçbir şeyin değil, hep seninim ben".